‘Kendi Dilinden FETÖ ve DAEŞ: Örgütlü bir din istismarı’

‘Kendi Dilinden FETÖ ve DAEŞ: Örgütlü bir din istismarı’

Kahramanmaraş’ta din görevlilerine yönelik, Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi ve uzmanların katıldığı “Kendi dilinden FETÖ: örgütlü bir din istismarı” konulu panel düzenlendi. Panelde dini en çok istismar eden terör örgütleri FETÖ VE DAEŞ hakkında bilgiler verildi.

21 Şubat 2018 - 20:21

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın talimatıyla Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Başkanlığınca Fetullah Gülen’e  ait 670 saatlik bütün konuşmalarının yanı sıra Türkçe basılmış olan 80 kitabının, çıkardığı dergilerin ve dergilere yazdığı bütün başyazılarının incelendiği çalışmada, Gülen’in nasıl bir söylem kullandığı ve bu söylemin İslami açıdan ne tür sorunlar taşıdığı bütün yönleriyle ele alınmıştı. Bu çalışma sonrası hazırlanan rapor, bütün şehirlerde başta din görevlileri olmak üzere kitapçıklar şeklinde bastırılarak vatandaşlara anlatılıyor. Bu kapsamda Kahramanmaraş İl Müftülüğü ve Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu tarafından “Kendi dilinden FETÖ: örgütlü bir din istismarı” konulu panel düzenlendi. Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi ve uzmanların katıldığı panele, Kahramanmaraş’ta görev yapan din görevlileri katıldı. Panelin başkanlığını Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz yaparken, panele Dr. Mehmet Nur Akdoğan ve Dr. Abdulkadir Erkut konuşmacı olarak katıldı. Panel Harun Gözüakça’nın Kur’an-ı Kerim tilaveti ile başladı. Panele konuşmacı olarak katılan Dr. Abdulkadir Erkut dini en fazla istismar eden FETÖ Terör Örgütü’nü, Dr. Mehmet Nur Akdoğan ise DAEŞ Terör Örgütü’nün dini kullanarak yaptığı faaliyetler hakkında bilgiler verdi.

 

“İLİM HALKALARI OLUŞTURUYORUZ”

Programın açılış konuşmasını Kahramanmaraş İl Müftü Yardımcısı Süleyman Yavuz yaptı. İlim halkaları oluşturmaya gayret gösterdiklerini belirten Yavuz, “Biliyorsunuz İlçe Müftülüklerinde biz duyurmuştuk. İlim halkaları oluşturma planı vardı. Biz bunu yıllık eylem planına yazdık. Bunlarla ilgili her bir kuran kursu hocamız, imam hatip lisesi hocamız, dışarıda kalmayacak şekilde 15’er kişilik gruplar oluşturarak ilim halkası oluşturmayı düşünüyoruz. Zaten bunu siz yapıyorsunuz ama biz bunu müftülük olarak sistematik yapalım dedik. Bununla ilgili müftülüklerimiz bize sizlerin temsilcisi olacak hocaların isimlerini bildirdiler. Yarın bununla ilgili toplantı yapacağız ve en kısa zamanda da sizlerle de bu toplantılarımızı başlatacağız. Bunu bir zorunlu bir şey gibi düşünmeyin. Daha beraber güzelce neler yapabiliriz diye imamlarla, kuran kursu hocalarımızı maksat bir araya getirmek, bu birlikteliğin sonucunda da hem ilim olarak okumalar yapacağız orada. Faydalı neticeler olacağını düşünüyoruz, bu konuda da sizlerin gönüllü olarak isteklerini bekliyoruz” dedi.

 

“DİYANET ÇATISI ALTINDA OLMAYAN TOPLULUKLARI İNCELİYORUZ”

Süleyman Yavuz’un açılış konuşmasının ardından panele geçildi. İlk olarak panelin başkanlığını yapan Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi Prof. Dr. Hüseyin Yılmaz, Din İşleri Yüksek Kurulu olarak Diyanet’in çatısı altında olmayan birçok topluluğu incelediklerini söyledi. Yılmaz, “Diyanet İşleri Başkanlığı ülkemizdeki ve dünyadaki dini gelişmeleri takip etmenin yanında aynı zamanda çeşitli dini teşekkülleri, cemaatleri izleme görevini de yeni kanunla birlikte Din İşleri Yüksek Kurulu’na vermiş oldu. Kurulumuzda bu kanun çerçevesinde şimdiye kadar iki tane rapor yayınladı ama bunun yayınlanmayan raporlar dışında kurulumuz bu alanlarda birçok çalışmalar yapıyor. Bundan sonra da yapacak ve yapmaya da devam edecek. Biliyorsunuz Türkiye’de din hizmetleri sivil olarak da yürütülüyor. Diyanet’in çatısı altında olmayan birçok topluluk, cemaat çeşitli vakıf veya dernek adıyla veya herhangi bir resmi ad da olmadan faaliyetlerini sürdürebiliyorlar. İşte bütün bunları biz kurul olarak inceliyoruz” ifadelerini kullandı.

 

“FETÖ VE DAEŞ İÇİN İKİ RAPOR OLUŞTURDUK”

Din İşleri Yüksek Kurulu olarak FETÖ ve DAEŞ Terör Örgütü’nün faaliyetlerini anlatan iki rapor yayınladıklarını dile getiren Yılmaz, “Şimdiye kadar iki tane rapor yayınladık, bu raporlardan bir tanesi FETÖ Terör Örgütü ile ilgiliydi. Diğeri ise DEAŞ Terör Örgütü ile ilgili. Bunların ortak noktası din istismarı üzerinden yürüdükleri için bizde bu üst başlık altında bu iki raporumuz doğrultusunda sizleri bilgilendirmek için huzurlarınıza gelmiş bulunuyoruz. Tabi bu raporları daha önce kamuoyuyla biz paylaştık ama yaptığımız bazı gözlemler bu raporların yeterince aslında tanınmadığını ortaya koydu. Her ne kadar raporun birçok basılı yayını yapıldıysa da her tarafa da ulaşmadığını görüyoruz. Hala biz bu raporları basarak sizlere ulaştırmaya çalışıyoruz. Ancak tabi ki bu raporlar bazen çok sıkıcı olabilir, bazen de çok uzun gelebilir. Birde bu raporlar doğrultusunda çalışmış ve bu konuya hakim olan arkadaşlarımız tarafından doğrudan doğruya sunulması ile birlikte bunun müzakere edilmesinin de çok faydalı sonuçlarının olacağı öngörülüyor. Bir proje kapsamında bu konuyu belirli illerimizde sizlerle paylaşılmasına karar verildi, bunlardan birisi de Kahramanmaraş oldu” şeklinde konuştu.

 

“BU GRUPLARIN İYİ TANINMASI GEREKLİ”

Din üzerinden istismarın tarih boyunca her zaman yapıldığını dile getiren Yılmaz, “Din üzerinden istismar tarih boyunca her zaman yapılmıştır. Çünkü gerçekten insanlık tarihinde günümüzde de bu böyledir. Din kadar insanları motive eden, insanlara hakim olan insanları yönlendiren insanlarda bir dinamizm oluşturan başka bir güç yoktur. Dolayısıyla bu gücün dinin amacı dışında dünyevi amaçlarla, şu geçici dünyanın çeşitli maddi ve manevi çıkarları için kullanıldığına da her zaman şahit oluyoruz. Dolayısıyla maalesef günümüzde uluslararası güçlerin de dinler üzerinde çeşitli oyunlar oynadığını da bildiğimiz için bu konu bundan sonraki hayatımızda da hep canlı kalacak ve karşımıza adları farklı olsa da çeşitli din istismarı grupları çıkmaya devam edecek. Bu grupların iyi tanınması açısından bu iki örneği sizlerle paylaşacağız. İnşallah bütün cemaatlerimiz daha uyanık olurlar ve bu tecrübelerimizle geleceğimizde bu din istismarına yönelik eksiklikleri kapatmış oluruz. Ümmetin ana yolu aslında tarih boyunca bütün bu tecrübeleri yaşayarak belirlenmiş ve aslında ana yol böyle şekillenmiş. Tarih boyunca saptırmalar olmuş. Hani bugün bizim dediğimiz bir usul olarak kitap, sünnet, icmal gibi ümmetin anlaştığı temel konular, bu sapmalara engel olarak yerleşmiştir. Ancak tabi bunların yerleşmesi, her zaman kullanılması anlamına gelmiyor. Maalesef boşluklar oluyor ve bu boşluklardan çeşitli insanlar yararlanabiliyor. Onun için âlim dediğimiz zat, dini bir bütün olarak bilmesi gerekir ve dinin içindeki her konunun da aslında dinin içinde nereye oturduğunu iyi bilmesi gerekir. Din bütün olarak bilindiği zaman sıkıntılar yaşanmayacaktır. En kanlı İslam adına ortaya çıkaran İslam’ın adını dünyada kirleten bir örgütle karşılaştık. Bu da çok hızlı bir şekilde çıktı ortaya. İlk başta kullanıldı, sonra kaybedildi ve sonra neye döndürülecek bilemiyoruz. DEAŞ terör örgütü bu açıdan gerçekten üzerinde çok düşünülmesi gereken bir şey. Nereden gelip, nereye gittiği çok önemli” açıklamalarında bulundu.

 

“DİNİ GÖRÜNÜMLÜ ÖRGÜT YÖNETİMİ ELE GEÇİRMEYE ÇALIŞTI”

Daha sonra Fethullahçı Terör Örgütü (FETÖ)’nün dini kullanarak yaptığı istismarları anlatan Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Abdulkadir Erkut, dini görünümlü hareketin silah zoruyla yönetimi ele geçirmeye kaltıştığını söyledi. Erkurt, “Malum olduğu üzere Türkiye’de ilk defa dini görünümlü bir hareket silah zoruyla yönetimi ele geçirmeye kalkıştı. Tabi ki yaşadığımız bu olayın sadece idari, adli, kriminal boyutu yok. Çünkü toplumun din algısına yönelik, dindarlara yönelik, din hizmetlerine yönelik sonuçları var. Dolayısıyla bu amaçla çeşitli açılardan bilim adamları tarafından bu mevzular inceleniliyor. Dış yüzü cemaat, iç yüzünde ise siyasi ideolojik, ekonomik hedefleri olan bir menfaat şebekesi olarak tarif ediliyor. Onun özelliği ise mesiyanik bir hareket olması, mesihçi bir kült hareketi. Ne demek, yani dünyanın sonuna doğru, kötülüklerin çoğaldığı ve kendilerinin de dünyayı bu kötülüklerden kurtarmak için ulvi bir vazife ile görevlendirildiği inancı. Bu amaçla başından itibaren dış yüzü hizmet ve eğitimin yanı sıra iç yüzü de mevcut. Önce devlete sızıp devleti elegeçirmek, sonra da dünya üzerinde dünyaya hakim olup etkin bir güç olmak. Hem Gülen hem de hizmet hareketi kutsal olarak görülüyor ve bu amaçla dünyayı tek kurtaracak kendileri bu kötülüklerden altın nesil. Bu ulvi amaca ulaşmak için de her şey de mubahtır. Dinen yasak olan şeyler de meşrulaştırılıyor” dedi.

 

“FETÖ TÜRKİYE’YE ÖZGÜ BİR HAREKET DEĞİL”

FETÖ Terör Örgütü’nün Türkiye’ye özgü bir hareket olmadığını ve diğer ülkelerde de benzer şekillerde yapılanmaların olduğunu dile getiren Erkurt, “İlginç bir şekilde bu hareket sadece Türkiye’ye özgü bir hareket değil. Yani bu mesiyanik, mesihçilik düşüncesi farklı ülkelerde farklı dinlerdeki hareketlerde de söz konusu. Pakistan’da Tahir-ül Kadri var, ilginç bir şekilde düşünce ve bilinç açısından benzeşiyor. Aynı şekilde Katolik cemaati içinde opus dei diye bir akım var yine benzer özellikler gösteriyor. Dolayısıyla bu nevzuhur bir yapı değil. Diğer gruplarla ortak yönleri olan, eklektik bir yapı. Ama bununla beraber bu yapıyı diğerlerinden ayıran farklı özellikler var. Bu hadise yaşandıktan sonra 3-4 Ağustos tarihlerinde Olağanüstü Din Şurası’nda Din İşleri Yüksek Kurulu’na bununla ilgili rapor hazırlama görevi verildi. Esasen Din İşleri Yüksek Kurulu FETÖ’nün dini konulardaki çarpıtmalarına doğru bir şekilde dinimizin öngördüğü şekilde her zaman cevap vermiştir. Bu aşamadan sonra bu örgütün eserleri özellikle örgüt liderinin eserleri okunmaya başlandı. 80 kitap ve 40 bin dakikalık sesli kayıt incelendi. Kendi sözü ve yazılı ifadeleri doğrultusunda bir seçki oluşturuldu. Ve kısa şekilde İslami açıdan bu görüşler değerlendirildi. Genel olarak İslama aykırı olan hususları normal anlatıların içine sinsice yerleştirdiği görülüyor. Bir cümle, iki cümle, bir kelime bu şekilde. Çok çok kendisini ön plana çıkarmadan bir insan ve benzeri ifadeler kullanmaya gayret ediyor. Sade tevazu kalıplarına sıkça yer veriyor ve dinleyicide sade bir imaj oluşturmaya çalışıyor” ifadelerini kullandı.

 

“DAEŞ’İ İNTİHAR SALDIRILARIYLA TANIMIŞTIK”

Erkurt’un konuşmasının ardından ise Din İşleri Yüksek Kurulu Uzmanı Dr. Mehmet Nur Akdoğan, DEAŞ Terör Örgütü hakkında bilgiler verdi. DEAŞ’ınFETÖ’den bazı farklılıklarının olduğunu belirten Akdoğan, “DEAŞ’ınFETÖ’den bir farkı var ama detaylara girersek, DEAŞ biraz daha bizim temel kaynaklarımızı kullanıyor. Yani metot farklı ama sonuçta bizim kendi kaynaklarımıza indiğini ve onlarla hareket ettiği iddia ediliyor. Dolayısıyla bu yapının kullanmış olduğu argümanlarında ciddi bir şekilde değerlendirilmesi gerekiyor. Aslında DEAŞ ile ilgili farklı isimlendirmeler var. Öncelikle İŞİD diye bilindi, Irak-Şam İslam Devletinin isminin baş harfleriyle. Onun ışında DAEŞ olarak bilindi. Daha sonra özellikle dış işleri bakanlığının yayınlamış olduğu yönergeye istinaden, bu yapının İslam’dan kaynaklanan bir yapıdan olmadığı, dolayısıyla bunu İslam’a istinat etmenin, İslam’a bir haksızlık olacağı tezinden hareketle İslam İfadesini o aradan çıkarmış olduk. Aslında yapı Peygamber Efendimizin mührünün de içinde olduğu, kendisine has böyle giyimi olan insanlarla tanındı. Bununla beraber farklı değişimleri de var. İşte sakalları uzatmalar, siyah kıyafet giymeleri ve siyah sancak gibi hareket ettiklerini söylüyorlardı. DEAŞ raporu noktasında öncelikle şunu ifade edelim; başkanlığımız 2015 yılında aslında bir rapor yayınladı DEAŞ’ın temel felsefesi üzerine. Ancak 2016 yılında daha önce hazırlanmış olan raporun kısa olmasından hareketle, daha detaylı bir rapora ihtiyaç duyuldu. Sadece daha detaylı değil, aynı zamanda örgütün kendi yayın organlarından ya da ifadelerinden hareketle bu rapor hazırlandı. Bizde daha çok bunu esas alarak sunumumuzu yapacağız. Peki, örgüt ne zaman ya da nasıl ortaya çıktı? Aslında biz 2014’ten itibaren örgütü tanımaya başladık. Yani daha çok böyle ses getirecek intihar saldırılarıyla tanıdık ama aslında örgütün geçmişi 2003’e dayanıyor. 2003’te özellikle Irak’ta Amerikan işgaline karşı iddiasıyla biri tarafından kuruluyor. Bu kişide aslında Ürdünlü eski bir asker. Daha sonra 2004 yılında bunlar kendilerini E Kaide’ye bağlı olarak görüyorlar ve Irak El Kaidesi olarak adını alıyorlar. 2006 yılına gelindiğinde ise özellikle Irak’taki küçük Sünni grupları da bir araya getirerek, kendi yanına çekerek önce Mücahitler Sura Konseyi adını alıyor, aynı yıl içerisinde ise Irak İslam Devleti, yani artık EL Kaide’den ayrılarak, Irak İslam Devleti adını alıyor. 2013 yılına gelindiğinde ise özellikle 2011’de Suriye’deki iç savaşın ardından bir bölüm askerini ya da elemanını Suriye topraklarına gönderiyor ve bölgeleri ele geçirip kendi isimlerini de Irak-Şam İslam Devleti olarak değiştiriyorlar. Ancak hilafet ilanının açıkça yapıldığı 2014’ten sonra ise 2015 yılında artık Irak-Şam İslam Devleti değiliz, biz tüm Müslümanların temsilcisiyiz diyerek, isimlerini sadece İslam Devleti olarak belirttiler” şeklinde konuştu.

 

“BATILI DEVLETLER DAEŞ’İN DEĞİRMENİNE SU TAŞIYOR”

DAEŞ’e farklı ülkelerden katımların olduğuna dikkat çeken Erkurt, özellikle batılı devletlerin sömürgecilik faaliyetlerinin DAEŞ’in değirmenine su taşıdığını söyledi. Erkurt, “Tabi örgüte daha çok katılımcıların neler olduğu ya da kimler olduğu noktasından bakarsak, önce savaş bölgesinde yaşayan insanlar, özellikle savaş bölgesinde yetişmiş olan gençler bu yapının esas omurgasını oluşturuyor. Bununla birlikte ikinci grup, özellikle Avrupa’ya göç etmek zorunda kalmış ve orada Avrupalılar tarafından ciddi biri baskı altında tutulmuş, o Müslüman çocukların aileleri ile kendilerini bir ideoloji olarak gördükleri İslam’a yöneltiyorlar ve bu yapıyla tanıştırıyorlar. Üçüncü grup ise yeni İslam’a girmiş gençler. Bu üç tane aslında katılımcı profili. Dolaysıyla bu yapıyı o bağlamda ele almak lazım. Yani sadece belirli bölgeden çıkmış insanlar değil bunlar, çok farklı gruplardaki insanları bir araya getirmişler. Örgütün oluşumuna etki eden bazı huşular var. Yani siyasi, ekonomik gibi çeşitli gerekçeler sayabiliyoruz ama bunların başında sömürgecilik faaliyetleri geliyor. Özellikle batılı devletlerin sömürgecilik faaliyetleri bu yapının değirmenine su taşımıştır” açıklamalarında bulundu.

Program sonrası panele katılan Din İşleri Yüksek Kurulu üyesi ve uzmanlarına İl Müftülüğü tarafından Kahramanmaraş’ın yöresel ürünlerinden olan bakır tepsi hediye eldi.

(Haber: Ahmet GÜNEÇIKAN/Manşet Gazetesi)

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x