Feodal Şövalyeliğin Son Teşebbüsü: "Niğbolu"


Osmanlı’nın Rumeli’de kademe kademe güçlü ilerleyişi ve Hristiyan krallıklarına son verişi Avrupa’da kaygı uyandırıyordu. Yaklaşan Osmanlı ateşi sırayla Orta Avrupa Krallıklarını yakmaya başlamıştı. Bu ateşle ilk karşılaşan ve yanan Bulgar ve Sırp Krallıklarıydı. Sıranın kendisine gelmekte olduğunu kavramış bulunan ve bu durumdan en çok endişe eden ise, Bulgarlar ve Sırpları görece olarak kolayca ezen Osmanlı ordularının önünde kalan, Macar Krallığı idi.

 Macar Kralı, sıranın kendi ordusunda olduğunu görmekte ve Osmanlı ile tek başına başa çıkamayacağının farkında olduğu için Avrupa’da kendisine yardım edebilecek müttefik arayışı içinde çabalıyordu. Almanya, Fransa, Burgunya, İtalya’ya pek çok elçi gönderdi. Papa’ya, İstanbul’u kuşatan ve Hristiyan krallıklarını ezen Osmanlı’nın, Hristiyan âlemi için büyük tehlike arzettiğini söyledi ve onu bu konuda ortak ordu kurulması çağrısı yapması için ikna etmeye çalıştı. Macar Kralı Sigismond, bu çabasında başarılı oldu ve Papa’nın desteğiyle, Fransa, İtalya ve Almanya (Töton Şövalyeleri) bu sefere asker gönderdiler. Ayrıca, İngiltere, İskoçya, Polonya ve Bohemya, Ulah güçleri ve Rodos Şövalyeleri de Macar Kralı önderliğindeki bu orduya katıldılar. Venedik ve Cenevizliler de mecburen deniz desteği sağladılar. Toplanan bu güç 130.000 kişiyi buluyordu ve tüm bu orduya Macar Kralı Sigismond komutanlık yapacaktı.

Oluşturulan bu Haçlı ordusu, Ağustos 1396 sonunda Tuna nehrini geçerek Osmanlı topraklarına yaklaşmaya başladı. Bu sırada, Yıldırım Bayezid, İstanbul kuşatmasıyla meşguldü ve kuşatmayı kaldırmak istemiyordu. Fakat Niğbolu’ kuşatması sürdüğünden, İstanbul kuşatması kaldırıldı ve Yıldırım Bayezid, Ordu-yu Hümayunun Edirne’de toplanması emrini verdi. Toplanan ordu Edirne’den harekete geçti. Edirne, Filipe, Şıpka, Tırnova güzergâhını izleyen Ordu-yu Hümayun gece gündüz demeden süratli bir ilerleyişle beş günde Niğbolu önlerine vardı. Sigismund’a Osmanlı ana ordusunun yaklaştığı haber verilmiş fakat buna Haçlı ordususun komutanları, özellikle kendinden çok emin Fransız komutanı buna inanmamış ve bu kadar kısa sürede İstanbul kuşatmasını kaldırıp, ordu toplayıp, Edirne Niğbolu arası mesafeyi bir ordunun aşamayacağını ileri sürmüştü.

 Yıldırım Bayezid, düşmanı ayrıntılı bir şekilde inceledi ordugâhı düşmana 10-12 km mesafede bir tepeye kurdu. Niğbolu’nun güneyinde, cephesi kuzeye düşmana dönük bir ordugâhtı bu. Düşmanı şaşırtan bu ani gelişme, kendilerine güvenleri küstahlık derecesine varan Fransız şövalyelerini pek etkilemedi, onlar içki âlemlerini ve kadınlarla olan eğlencelerini kesmeye tenezzül etmediler.

 Osmanlı Ordusu’nun mevcudu 60 ila 70 bin, Haçlı ordusunun mevcudu ise yaklaşık 100 ila 120 bin civarındaydı. Osmanlı ordusunda top ve ateşli silahlar mevcuttu, Haçlılarda ise ateşli silah yoktu. Yıldırım Bayezid, 20-30 bin kişiye ordu merkezine kendi kumandasına, sağ ve sol kanatlara da on beşer binlik sipahi kuvvetleri koydu. Arkasındaki tepenin ardına da 20 bin kişilik ihtiyat süvarileri yerleştirdi. İleri hatta ise yerlere kazıklar çakıldı, mızraklar dikildi. Sırplardan oluşan süvari birlikleri de Osmanlı ordusuna dâhildi ve savaşta yararlılıkları görüldü.

 Zafer Ordu-yi Hümâyûn’un olmuştu. Savaş alanındaki yaralılarla ilgilenildi ve şehitlerin tümü gömüldü. Bu alanda ordu 3 gün kaldı. Fransız Burgundy şövalyelerine kumanda eden Nevers Kontu, “Korkusuz” John, esir düşmüştü. Alman ordularına komuta eden, Töton şövalyeleri Grand Prieur’i, Hohenzollern Kontu Prens Frederich de esir düşen soylular arasındaydı.1398 yılı başında, istenen fidye Osmanlıya verilince serbest bırakıldı ve ülkesine döndü. Yıldırım Bayezid’ın John’a giderken şu sözleri söylediği aktarılır: “İşte, seni bana karşı bir daha silah kullanmayacağına yemin ettiğin için affediyorum. Fakat mert bir kimseysen, aksine sana izin veriyorum. Git, yine silaha sarıl! Hatta benimle savaşmak için bütün devletlerle anlaş! Bana böyle bir zafer kazanma fırsatı verirsen daha çok memnun olurum”.

Uzun yıllar bir Hristiyan Avrupa askeri geleneği olan toplama Haçlı Ordusuyla Doğu ve Güneye yürümenin son örneğiydi Niğbolu savaşı. 11. yy’den beri defalarca denenmiş, kimi zaman başarılı olmuş bu yöntemin bir kez daha zayıflıkları ortaya çıkmış ve Osmanlı karşısında başarısız olmuştu. Niğbolu Savaşı, Avrupa’nın düzenlediği son Haçlı Seferi olarak bilinmektedir. Dönemin bir Macar tarihçisi şöyle yazmıştır: “Harp Haçlıların mağlubiyeti ile sona ermişti. Kaybolan insanlar ziyan olan para muazzamdı, fakat telafisi mümkün olmayan manevi kayıp ondan daha da büyüktü. Çünkü bu mağlubiyet Hristiyan âleminde, bir Haçlı seferi daha tertiplemeye ne heves ne de cesaret bırakmıştı. Türker’e gelince onların gururları artmış, cesaretleri ise son dereceyi bulmuştu.”