Gazetecilik mi? İnsanlık mı? (6)
Dilek Akın

Dilek Akın

Gazetecilik mi? İnsanlık mı? (6)

15 Ocak 2016 - 08:53


Teknoloji öylesine hızlı ilerledi ki gazetecilik teknik yönden zor zanaat olmaktan çıktı. Ama, başka zorlukları yok değil tabi ki. Özellikle kadın gazeteci olmak daha da bir zor. Çünkü annesiniz ayrıca kadınsınız. Bu mesleğe gönül vermeden çalışmak mümkün değil. Hem gönül vereceksiniz hem zorluklara gögüs germeyi göze alacaksınız.

 

GAZETECİLİĞİN ŞANI HABER ATLATMAK

Gazeteciliğin en önemli şanı ise haber atlatmak. Eskiden bugünkü gibi internet haber portalları yoktu. Gazetelerin haberleri ancak ertesi gün gazete basıldığında görülürdü. O yüzden haber atlatmak daha bir anlam taşıyordu. Bugün ise anlık haberleri internet haber portallarında anında yayınlıyorsunuz, onu görenler de alıp yayınlıyorlar. Zaten bu işi iş olsun diye yapanlar kes-kopyala-yapıştır gazeteciliği yapanlar çok. Emek hırsızlığı yapar onlar. Bir internet portalı vardır muhabir çalıştırır, prim öder, maaş öder, onlarca kalem vergi öder. Diğer yanda  birkaç yüz liar para harcayıp bir internet sitesi kurup, o emek veren internet portalına inat gazetecilik yaptığını sanır.

 

İNTERNET GAZETECİLİĞİ BAŞMADAN ÖNCE

Türkiye internetle tanışmadan önce haberler öyle gizli tutulurdu ki ertesi günün gazetesi heyecanla beklenirdi. Benim de bu meslekte en büyük zevkim hep haber atlatmak oldu. Cumhurbaşkanı, başbakan, bakalar  bölgeye geldiklerinde onlardan özel haber kopartmak benim olmazsa olmazımdı. Bunu meslektaşlarım iyi bildikleri için birlikte haber takibi yaparken takip ettiklerinden çok beni göz hapsinde tutarlardı. Acaba ne zaman bir soru soracağım, ne soracağım, nasıl atlatacağım.  Ama ben rutin konuları herkesin önünde sorar ama özel haber konularımı asla bir başka gazetecinin yanında sormazdım.

Bu konuda hiç unutmadığım birkaç anım var. Anadolu Ajansı’nda çalışıyordum. Diyanetten sorumlu devlet bakanı Adana’ya gelmişti. O günlerde de diyanette kadrolaşma ve bu kadroların daha sonra başka devlet kurumlarına geçişleri konuşuluyordu. Bu konuda bakana soru sormam lazımdı. Ama nasıl? Her zaman olduğu gibi bütün gazetecilerin gözü  bende. Nasıl olacak bu?

Adana bölge basınının yanı sıra İstanbul basını da orada. Gazetelerin baskı merkezi İstanbul’dur. Cumhurbaşkanı, başbakan ya da bakan gibi önemli isimlerin yurt gezilerine ulusal basın İstanbul merkezden muhabir gönderirler.

 

İSTANBUL’DAN HER YER TAŞRA GÖRÜNÜYOR

İstanbul için İstanbul dışındaki tüm iller taşradır. İşi taşradaki muhabirlerine bırakamazlar, çünkü güvenmezlerdi.  Ben bu haberi patlatırken bazı gazetelerin İstanbul merkezden görevlendirdikleri muhabirleri de vardı orada. Öyle rahatlardı ki. Çünkü, uçakta bile bakanın yanındalar. Nasıl olsa her an her şeyi sorabilirler. Bir de İstanbul’da her bakanlığın ayrı muhabirleri vardır. Siyasi partilerin, Bakanlıkların muhabirleri hep aynıdır. Artık aile gibi olmuşlardır. O yüzden İstanbul basınından gelenler, taşradaki bir muhabirin kendilerini atlatabileceğini hiç düşünmezler. 

Bu sırada bakan Ortadoğu’nun en büyük camisi olan Adana Sabancı Merkez Camisine geldi. Camiyi gezdikten sonra minareye çıkmak istediğini yanındakilerden öğrendim. Ama minareye çıkmak öyle kolay değildi.

Bakan bir ara gözden kayboldu. Dönemin valisi Kemal Önal dışarıda bekliyordu. Bakanın ihtiyaç giderdiğini düşündü herkes. Ama ben tüyoyu almıştım, vali caminin minaresine çıkacaktı. Gazeteciler de bakanın ihtiyaç gidermek için uzaklaştığını düşündüklerinden hiç kimse şüphe duymadan ben camiye girdim, minareye çıkılan asansörü kapısında koruma vardı. Korumaya, Anadolu Ajansı muhabiri olduğumu Bakan böyle görüşmem gerektiğini söyledim. Koruma, bakana sorması gerektiğini söylerdi ama benim bekleyecek zamanım yoktu. Hiç kimse fark etmeden bakana soru sorup cevabını alıp diğer gazetecilerin arasına dönmem gerekiyordu. (DEVAMI HAFTAYA)

Son Yazılar