27 Kasım 1950 tarihinde Türkiye iki kardeşin birbirine
düşman edildiği güney Kore’de Kunuri muharebesinde vatandan uzak başkalarının
vatanları için savaşırken geride kalanlar dönerler mi diye bekliyordu!
İkinci Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru savaşın galibi
olan müttefik devletlerin arasında yer alabilmek ve Birleşmiş Milletler
örgütüne üye olabilmek için Almanya ve Japonya’ya savaş ilan eden Türkiye,
savaş sonrasında SSCB’nin Kars, Ardahan ve Boğazlar üzerinde hak talep etmesi
sebebiyle SSCB’nin karşısındaki Batı Blok’una yaklaşmak istemiştir.
ABD’nin Nisan
1946’da donanmasının en büyük zırhlılarından biri olan USS Missouri’yi
Büyükelçi Mehmet Münir Ertegün’ün cenazesini getirmek amacıyla İstanbul’a
göndermesi, SSCB’nin baskılarına tek başına mukavemet eden Türkiye’ye desteğini
gösteren sembolik bir gelişmedir. ABD ve SSCB arasında başlayan Soğuk Savaş
Dönemi’nde ABD’nin önderliğini yaptığı Batı Bloğu içine dâhil edilen Türkiye,
22 Mayıs 1947’de Truman Doktrini’ne ve 4 Temmuz 1948’de ise Marshall Planı’na
kabul edilerek ABD’den askerî ve iktisadî pek çok yardım almıştır.
Kore topraklarında Kore halkından ziyade kendi rejimlerinin
hâkim olmasını isteyen ABD ve SSCB, otuz sekizinci paralel sınır olacak biçimde
Kore’nin kuzey ve güneyinde iki farklı hükümet kurmuşlardır. Farklı
ideolojilere sahip ve birbirini tanımayan bu iki hükümet 1948’de ayrı ayrı
devletleşmiş, Kuzey Kore lideri Kim İl Sung’un güneyi de komünistleştirmek
istemesi üzerine 25 Haziran 1950’de savaşmaya başlamıştır. Bu savaşın ardından
ABD Başkanı Harry S. Truman’ın çağrısıyla 27 Haziran 1950’de toplanan Birleşmiş
Milletler Güvenlik Konseyi’nde Güney Kore’ye destek vermek için on altı ülkenin
askerlerinden oluşan bir ordu kurulması kararlaştırılmıştır.
1950 seçimleri sonrasında iktidarı CHP'den devralan DP,
ilk hükümet deneyiminde dış politikada oldukça aktif bir siyaset uygulamıştı.
DP’nin I. döneminde dış siyasette en çok tartışılan konular, 1950’de Kore’ye
asker gönderilmesi ve 1952'de gerçekleşen NATO üyeliği olmuştu. Esasen CHP
döneminde başlatılan Batı ile ilişkilerin geliştirilmesi ve NATO'ya üye olma
misyonu DP tarafından büyük bir coşkuyla devam ettirilmişti. Kore Savaşı'na
asker gönderilmesi kararı ise Anayasa'ya aykırılık noktasında biçim olarak çok
tartışılmış ancak içerik olarak sınırlı bir tepki görmüştü. Muhalefetin sınırlı
tepkisine rağmen bu karar Türk halkı tarafından coşkuyla desteklenmişti. Hükümetin
bu kararı aleyhindeki faaliyetlerse Komünizm ile ilişkilendirilmiş ve bu
süreçte DP, Komünizmle mücadele propagandasına hız vermişti. Kamuoyunun bu
tavrı muhalefetin tutumunun da giderek yumuşamasına neden olmuştu.
Türk askerinin Kore’de gösterdiği performans Türkiye’nin
dünyadaki saygınlığını da arttırmıştı. Türk askerinin fedakârlığı ve cesareti
tüm dünyaya örnek olmuş ve dış basında bu konu ile ilgili pek çok yayın
yapılmıştı. Kore Savaşı, Kurtuluş Savaşı’ndan beri harp etmeyen Türk ordusu için
de bir imtihan olmuştu. Neticede ise gücünden hiçbir şey kaybetmediğini dünyaya
göstermişti. Türk kamuoyu Kore meselesini kendi davası olarak görmüş, dünya
barışı için savaşmayı ise çok önemsemişti. Savaşın patlak verdiği andan
itibaren yardım meselesi tartışılmış, mitingler, toplantılar ve dini törenlerle
birlikte Kore hep gündemde tutulmuştu. Özellikle 1954 yılında Cumhurbaşkanı
Bayar ABD'de gösterişli törenlerle ve büyük bir ilgi ile karşılanmıştır ki,
şüphesiz bu durumun ortaya çıkmasında Türk askerinin Kore'de gösterdiği üstün
başarı ve fedakârlığın rolü büyüktür.
Kore'de Türk
askeri sadece kahramanlığı ve cesareti ile değil aynı zamanda fedakârlığı ve
insani yönleri ile de ön plana çıkmıştır. Türk askeri, savaştan mağdur olan
Koreli çocuklara ve yaşlılara uzattığı yardım eli kadar, halka götürdüğü
eğitim, sağlık vb. sosyal hizmetlerle de bu güne kadar gelen Türkiye-Güney Kore
dostluğunun temellerini atmıştır.
Rahmet ve dua ile…
YORUMLAR