Çocuklarımız masallarla tanışmıyor!
Çocuklar üzerinde sürekli hareket, aksiyon, macera üzerine kurulu bir dünyayı anlatan çizgi filmler, artık masallarla çocukların arasına girdi.
Bu durum da çocuğu, kitaptan büyük ölçüde koparıyor. “Oysa eskiden çocuklar, önce masallarla tanışırlardı. Masallarda, ortada bir metin olmadığı için orada olup bitenleri, sözlü olarak bunları içine alırlardı ve zihinlerinde tasavvur ederlerdi. Bu sayede de hayal güçleri gelişirdi.” Bu sözler, çocuk edebiyatımızın duayenlerinden Mustafa Özçelik’e ait. Bir çoğumuz, bu durumdan habersizken; o, bizim için bizim çocuklarımızın kaygısını taşıyor, o kocaman yüreğinde…
Makam ve mevki için büyük uğraşların verildiği günümüzde; o, akademisyenliği bıraktı ve çok sevdiği çocukların sıralarına eğildi. Çünkü yazma bir tutkuydu onun için. Toplumsal kaygılar taşımadığı için 1998 yılından önceki ortaya koyduğu eserleri yok sayacak kadar da ince bir kişi. Yazdıklarında, toplum yararını aradı. Bulamadıklarını ise yok saydı. Öğretmenliğinin ilk yılında çocukların okuyabileceği yerli eserler olmayınca; telifli eserler ortaya koyma kaygısıyla yazmaya başladı. Yunus Emre’yi sadece hümanist, Nasrettin Hoca'yı sadece bir mizah kahramanı ve Mehmet Akif’i sadece İstiklal Marşının şairi olarak görmedi. Gençlerimiz için çok önemli bir rol model ve her anlamda örnek alınabilecek bir şahsiyet olduğu için Mehmet Akif’i, yazdı. Kin ve öfke çağında; sevginin sesinin yeniden yükselmesi için Yunus Emre’yi yazdı ve Nasrettin Hoca'yı yazdı;tebessüme, ihtiyacımız olduğunu düşündüğü için. O yazdı ki; çocuklarımız okusun. Çocuk edebiyatının temel taşlarından, Mustafa Özçelik ile Çocuk edebiyatına bir yolculuk yaptık. İstedik ki çocuklarımızın, hayal dünyasını şekillendiren bir yazar olan Özçelik’i siz de yakından tanıyın. İşte siz değerli okurlarımız için derlediğimiz röportajımız…
Mustafa Özçelik kimdir?Sizi biraz tanıyabilir miyiz?
Mustafa Özçelik, Eskişehirli, emekli edebiyat öğretmeni, kendini bildi bileli okuyor ve yazıyor.Şu ana kadar değişik türlerde; 50 civarında isterim yayınlandı.
Bir üniversitede öğretim görevlisi iken istifa edip lisede edebiyat öğretmenliğine döndünüz. Birçok insanın hayali olan bir görevden ayrılmanızdaki sebep nedir?
Ben, meslek hayatımın son 10 yılında üniversitede çalıştım.Doğrusu; o güne kadar bir yazarlık hayatım vardı.Üniversiteye geçtikten sonra akademisyenlik çalışmalarımın yazarlık hayatıma engel olacağını düşündüm ve sivil yazarlık hayatıma geri döndüm.Günüm de dolduğunda emekli oldum.Bu defa da kitaplarıma, yazılarıma döndüm.Konferanslarıma ve söyleşilerime döndüm.Yazarlığın gerektirdiği hem yazma hem konuşma anlamında bütün etkinliklerde bulunmaya çalıştım.İnsanlarla buluşmak güzel!Memleketimde bir okumuş olarak, bu insanlık için özellikle gençler ve çocuklar için yapmamız gereken birçok iş olduğunu düşünüyorum.Bunun yolu da kitaplardan geçiyor. Türkiye, zor bir süreçte!Küresel bir kumpas var.Yani insanları manipüle etmek, şahsiyetlerini öldürmek gibi bir savaş sürüyor.Aslında bu, kelimeler üzerinden yürüyor.Biz de buna karşı bir cepheden doğru olan, iyi olan, güzel olan, faydalı olan bir yazarlık sürdürmeye çalışıyoruz.Yazmada, bir eserin edebiyat türü olması elbette önemlidir; ama bir fayda tarafının da olması gerekir.Tek başına güzellik yetmez.Yani bunu şuna benzetebiliriz:“Evinize, bir yapma çiçek alırsınız.Rengi, çok güzel olabilir.Şekli, çok güzel olabilir; ama kokusu yoktur.”Edebiyat eserlerinin hem rengi hem de kokusu güzel olacak.Bu kokuylada o manaya, ulaşma imkânı bulacağız.
Hedef kitlenizde kimler var?
Hedef kitlemde, genellikle gençler ve çocuklar var.Yetişkinler yok.
Bir açıklamanızda 1998 yılın çıkan şiir kitaplarınızla maddi ve manevi bağınızı kestiğinizi açıkladınız. Niye bu tarihten önceki çalışmalarınızı yok saydınız?
Evet, bu durum biraz şiir anlayışıyla alakalı.Kendi yazarlık sürecimi sorguladım. İlk başlarda daha çok kendim için yazmaşeklinde bir anlayışım vardı. Daha sonra toplumsala açılmak gerektiğini düşündüm. Burada bilhassa da üniversitedeki hocalarım etkili oldu. O zamanlar, Mehmet Akif'e,onun eserlerine olan yakın ilgim bunda etkili oldu.O da aynı şeyi söylüyor:“Gül devrinde gelsem bülbül olurdum; ama zor bir dönemde geldim ve edebiyatı halkın eğitimi için bir vasıta olarak gördüm.” Buda benim edebiyata bakış açımı etkiledi ve daha toplumsal kaygılar olan kitaplar yazmaya başladım.Mesela başta Mehmet Akif’i, yazdım.Çünkü gençlerimiz için çok önemli bir rol model, her anlamda örnek alınabilecek bir şahsiyet.Yunus Emre’yi yazdım.Kin ve öfke çağında;“Sevginin sesi yeniden yükselsin” istedim.Nasrettin Hoca'yı yazdım.Tebessüme, ihtiyacımız olduğunu düşündüm.Yani böyle maksatlı, amaca yönelik konulara, yöneldim.Bu yaşadıklarım, okuduklarım düşündüklerimin haklı olduğunu gösterdi.Daha geniş bir okur kitlesine ulaştım.Bir de bu tarihi şahsiyetlerle ilgili bir takım saptırmalar var.Mesela işte Yunus Emre’yi sadece hümanist olarak,Nasrettin Hoca'yı sadece bir mizah kahraman olarak görmek, Mehmet Akif’i sadece İstiklal Marşının şairi olarak bilmek gibi yanlışlıklar var.Bunları da kitaplarımda düzelttiğimi düşünüyorum.Onları, tarihsel süreç içerisinde gerçek konumlarıyla birlikte ortaya koymaya gayret ettim.
Çocuk edebiyatına yönelmeniz ve genellikle bu alanda eserler ortaya koymanızın özel bir sebebi var mı?
Sebebi; öğretmen oluşum!Benim, ilk görev yerim bir ortaokuldu.Öğrencilerimizin okuyabileceği, çok sayıda yerli eser yoktu.Tercüme eserler vardı.Şüphesiz kitapların yerlisi, yabancısı olmaz.Böyle bir ayrım doğru değil.Kültür bir noktadan sonra evrensel bir şeydir.Dolayısıyla bizim çocuklarımızın da bir Fransız ya da bir İngiliz çocuk yazarını okuması doğaldır.Elbette onları da okumalılar; ama öncelikle kendi yazarlarını okumalar.Çünkü yazarların düşünme iklimleri de kendi öz ülkelerine göre değişiyor.Teliflieser verme kaygısı ile başladım; ilk yazarlığa.Sonra çocuklarım olunca; onlara kendi yazdığım bir hikâyeyi, masalı okutmak istedim.Dinletmek, istedim.Bunlar, yazarlığa başlama sebebimdir.
Yazmaya, kaç yaşlarında ve nasıl başladınız?
Yazmaya,lisedeki kompozisyon çalışmalarıyla başladım.Bu çalışmalar altyapısını oluşturdu, yazarlığımın.İşte burada; bende bir değer bulan öğretmenlerim, bunları yerel gazetelere gönderiyorlardı.Benim, lise yıllarımda, öğrencilik yıllarımda yerel gazetelerde yazılarım yayımlanıyordu.Daha sonra çoğu Maraşlı olan bir edebiyatçı grubuyla tanıştım.Bunlar; Erdem Beyazıt,Alâeddin Özdenören,Rasim Özdenören, Urfalı olmasına rağmen Maraş’ta eğitim gören Mehmet Akif İnan. Nuri Pakdil’i de bunlara eklenebiliriz.Onlar,“Mavera” isimli bir dergi çıkardılar. Ben, üniversite yıllarında tanıştım; bunlarla.Yazdığım yazılar, sonra bu dergide çıkmaya başladı.
En çok hangi dalda yazmayı seviyorsunuz?
Hepsinin ayrı bir lezzeti var.Bir yazar için kitapları, çocukları gibidir.Yani çocuklarınız arasında nasıl ayrım yapmazsanız; kitaplarınızda ayrım yapamazsınız. Çocukları yazmak, bana çok büyük bir keyif veriyor.Onların, o masumiyet dünyasında bir güzellik, bir farkındalık ortaya koyabilmek çok önemli; ama başlangıcı şiir olduğu için şiir benim vazgeçilmezimdir.Diğer araştırma eserleri, orada bir edebiyat kaygısından çok toplumsal bir kaygı olduğu için bir görev olarak yapılan şeyler.
Bir otokontrol sistemi olarak hiç piyasada kendi kitaplarınızı değerlendirdiniz mi?Okunuyor mu, okunmuyor mu? Nerelere ulaşıyor? Ne kadar okunuyor? Hiç araştırdınız mı?
Şimdi bu çocuk kitaplarım arasında;en çok okunan “Şehitler Tepesi” isimli çocuk romanı var.Hikâye kitapları içinde “Aybüke’nin Çiçekleri” diye bir hikâye kitabım var.Şiir kitapları içinde de “Gül ve Hançer” var. Akif ile ilgili kitaplarım zaten çok iyi bir karşılık buluyor toplumda. İlk şiir kitabım,“İfşa” adını taşıyordu.İlk olması hasebiyle ben de özel bir yerde durur.“Şehitler Tepesi” de benim bir tür çocukluk hikâyemdir.Onun da o yüzden ayrı bir yeri vardır.
Kendi eserleriniz okuduğunuz oluyor mu?
Okuyorum! Çünkü kitap yayınlandıktan sonra artık sizin eseriniz olmaktan çıkıyor ve kitabınıza daha nesnel bakabiliyorsunuz. Eksiği, fazlası anlamında bir değerlendirme yapabiliyorsunuz.Bir de nereden gelip, nereye gittiğimizi test edebilmek adına etkili oluyor.
Yazmak için insanda belli bir birikim gerekiyor. Siz, bu birikimi nasıl yapıyorsunuz?
Şiir için deneme için öykü ve masal için duyarlılık çok önemli.İnsanın duygu dünyasının, çok zengin olması gerekiyor. Bu da sıradan günübirlik hayatlar yaşamak yerine; hayatı, insanla, tabiatla,yeryüzüylegökyüzüyle, ayla, yıldızla, çiçekle, böcekle idrak etmek gerekiyor.Olaylara, dikkatli bir gözlem gerekiyor.Ama bilgi ağırlıklı eserler ortaya koyacaksak; okumalar, araştırmalar yapmamız gerekiyor. Duygusal boyutu dışında, diğer birikim, elbetteki okumalarla sağlanıyor.Bence en çok kitap okuyanlar, yazarlardır.
Çocuk edebiyatının usta kalemlerinden biri olarak; çocukları, kitaplarınız da işlediniz. Çocukları, bol bol gözlemleme imkânınız oldu. Bilgi ve deneyimlerinize göre çocukların gelişiminin önündeki en büyük engel nedir?
Çizgi filmlerin, bazen olumsuz sonuçlar doğurduğunu düşünüyorum.Çocuklar üzerinde hep hareket, aksiyon, macera üzerine kurulu bir dünyayı anlatıyorlar.O da kitaptan çocuğu büyük ölçüde koparıyor.Oysaki bizdeki eski eğitimde çocuklar, önce masallarla tanışırlardı.Masallarda, ortada bir metin olmadığı için orada olup bitenleri, sözlü olarak bunları içine alırlardı ve zihinlerinde tasavvur ederlerdi.Bu sayede de hayal güçleri gelişirdi.Sonra kitap okuma çağına geldiklerinde de gözle bunu algılarlardı.Fakat bir çizgi filmde görüntüler, anlık gelip geçiyor.Üzerinde düşünme, hayal kurma, tasavvur etme imkânı ortadan kalkıyor.Bu noktada ben, o eski anlatılan sözlü masalların gündeme gelmesi gerektiğini düşünüyorum.Yani kitapların yerini hiçbirşey tutamaz.
Yıllarca, çocuklarla iç içe yaşadınız.Çocukları, iyi tanıyan tecrübeli bir öğretmen olarak; çocuklara, nasıl okuma alışkanlığı kazandırabiliriz?
Ben, çocuklara ve gençlere, hep güven güvenmişimdir.Onlar, fıtratın güzelliklerini taşıyorlar.Henüz hayat ırmağında kirlenmediler.Eğer ulaşabilecek bir dil yakalayabilirsek; çocuklarımza,kitap sevgisi aşılayabiliriz.Burada rol model olabilecek ilk olarak ailedir.Sonra okuldaki öğretmenlerdir.Bu anlamda toplumda bir problem var.Anne ve baba çocuğun kitap okumasını istiyor; ama onun için rol model olmuyorlar.Yani anne ve baba okumuyor.Baba, televizyon seyrederken; çocuğuna kitap okumasını söylüyor.Anne, dizi izlerken; çocuğuna kitap okumasını söylüyor. Tabi bu da etkili olmuyor. Bu noktadaöğretmenler deeğitimi, sadece ders kitaplarıyla sınırlandırmamalılar.Mesela ben, yıllarca öğretmenlik yaptım.Hiç bir derse elimde;Hikâye da bir şiir kitabı olmadan girmedim.Böyle kitapları kollarımın arasına alır sınıfa öyle girerdim.Dersim boyunca masada mutlaka kitap bulunurdu.Bazen unutulmuş gibi yapar; teneffüse çıkardım.İstediğim hani bir merak duygusuyla o kitaba baksın!Bazen de oradan bir cümle kurdum, bir şiir okurdum, bunlar inanın çok etkili oluyor.
Sizce çocuklar için hangi daldaki eserler daha çok yararlı olur?
Bu, çocukların yaşlarına bağlı olarak değişir. Küçük çocuklar için masal kitapları, ortaokul seviyesine geldiklerinde hikâyeler, orta son sınıftan sonra romanlar etkili oluyor.Ama şiirle de desteklemek gerektiğini düşünüyorum.Şiirin çok özel bir besleyici gücü var.Biraz da duygu güzelliği kazanmaları açısından şiirin çok önemli olduğunu düşünüyorum çocuklar üzerinde.
Çocuk edebiyatı alanında eserler ortaya koymak isteyen genç yazarlara, neler önerirsiniz? Bu dalda eserler vermek için çocukları ne kadar tanımalılar?
Çocuk edebiyatı dalında eserler ortaya koymak için çocukları, çok iyi daha tanımak gerekiyor.Onların dillerini, kavrayış derecelerini, duygularını, hayallerini iyi bilmek gerekiyor.Çocuklar için eserler ortaya koymak; yetişkinlerden çok daha zordur.Yetişkinlerde, yaptığınız bir hatanın üzerini örtebilirsiniz.Çünkü okuyucu, orada onun bir hata olduğunu görür.Fakat çocuklar size güvendikleri için ne verirseniz onu almak isteyeceklerdir.Çünkü eleştiri güçleri, daha gelişmemiştir.O yüzden alanda bir eser ortaya koymak; çok büyük bir sorumluluk istiyor.Onlara, en iyisini sunmak; çok ciddi bir sorumluluk istiyor.Bir kere dili çok iyi olmalı,çocuk kitaplarının.Tertemiz bir Türkçe kullanılmalı.Cümleler çok uzun olmamalı, hayatlarında karşılığı olan kelimelerle yazılmalı kitap! Bir de çocuğu, toplumda aile değerlerinden koparacak temalar işlenmemeli. Çünkü çocuk, değerleri biraz daha kitaplardan öğreniyor.Mesela orada gördüğü bir kahraman, iyilik duygusuna sahipse; çocuk kitabı kapattığında, o duygu açısından kendini test edebiliyor.Ama ne yazıkki böyle problemli kitaplar var.Yani işin sadece ticari boyutuna bakan azda olsa insanlar var.Dolayısıyla; bu kitapların fayda vermediğini düşünüyorum.Mesela bir anne, çocuğa; kendi yemediğini yediriyor.Kendi giymediğini, giydiriyor.Gıdasında, uykusunda, giyiminde titizlik gösteriyor.O titizliğin, yazarlar tarafından da gösterilmesi gerekiyor.
Çocuk kitapları yazarken kendinizi çocukların yerine mi koyuyorsunuz?
Zaten biz, hiç büyümedik.İçimizdeki çocuk, hala yaşıyor.Yaşamasaydı,yazamazdık.
Kitap fuarlarına çok sık katılırmısınız?
Çok sık olmasa da katılıyorum.Mesela geçen sene de gelmiştim, Kahramanmaraş'a!Zaman zaman katılıyorum.Kahramanmaraş’ta, daha sıcak bir atmosfer var.Okullar, öğretmenler daha ilgili.Belediye organizasyonu, her şeye rağmen iyi!İnsanın yaptığı işte mutlaka bir eksiklik olur.Biz, bardağın dolu tarafından bakmaya çalışıyoruz.Ama genel anlamda, fotoğraf çok iyi.Bu samimi hava, iyi niyet, gayret, yazarlarla olan münasebetlere, okullardaki bizi karşılama biçimleri, öğrencilerin dinleme ve anlama biçimleri çok güzel. Kahramanmaraş’tan, çok güzel hatıralarla buradan ayrılacağım.
Değerli Mustafa Hocam vakit ayırıp da sorularımıza cevap verme nezaketi gösterdiğiniz için teşekkür ediyoruz.
RÖPORTAJ: KENAN ONARAN