Covid-19 korkusu, meme kanseri tanısını geciktiriyor!

Meme kanseri, kadınlarda en sık görülen kanserlerin başında geliyor. Araştırmalar, her 8 kadından birinin meme kanseri olacağını gösteriyor. Ülkemizde her yıl, 15 bin kadın meme kanseri tanısı alıyor. Sık görülmesine rağmen erken teşhis, tedavi başarısını yüzde 90'a çıkarıyor.

Hal böyle iken, özellikle bu yıl tüm dünyayı etkisi altına alan pandeminin yarattığı bulaşma korkusu nedeniyle pek çok kadın, yıllık tarama testlerini yaptırmayı ya da belirtileri fark etmesine rağmen doktora gitmeyi erteliyor. Uzmanlar, bu durumun meme kanserinin erken tanı şansını düşürdüğüne dikkat çekerek, kadınları tarama testlerini yaptırma ve belirti görür görmez doktora başvurmaları gerektiği konusunda uyarıyorlar. 

Acıbadem Maslak Hastanesi’nden Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir ve Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe; özellikle erken teşhis edilen meme kanserinin günümüzde korkutucu bir hastalık olmadığını belirterek, tedavideki yeni gelişmeleri anlattılar.

RİSKİ ARTIRAN FAKTÖRLERE DİKKAT!

Acıbadem Maslak Hastanesi Tıbbi Onkoloji Uzmanı Prof. Dr. Gökhan Demir, meme kanserinin görülme sıklığı hakkında “Her sekiz kadından birinde meme kanseri görülüyor. Ülkemizde de her yıl 15 bin kadına meme kanseri tanısı konuyor” diye bilgi veriyor. Peki, meme kanseri en çok kimlerde görülüyor? Memede hücrelerin kontrolsüz artışına yol açan risk faktörleri arasında erken adet görmek ve geç menopoza girmek; doğum yapmamış olmak; emzirmemek ve uzun süreli kontrolsüz hormonal tedaviler almak yer alıyor. Ayrıca hareketsiz yaşam tarzı,  düzensiz uyku ve gece yapay ışığa uzun süre maruz kalmak, aşırı kilo, alkol ve hayvansal yağ tüketiminde aşırılık da bu listeye ekleniyor.

KORUNMANIN YOLLARI

Meme kanseri riskini azaltmak için ideal kiloda olmak, düzenli egzersiz yapmak, Akdeniz diyeti ağırlıklı beslenmek, az miktarda şeker ve tuz tüketmek, aşırı hayvansal yağdan ve işlenmiş gıdalardan uzak durmak, alkolü az tüketmek önemli. Ancak tüm bunlara dikkat edilse bile ailesinde erken yaşta meme kanseri tanısı alan yakını bulunan kadınların da daha büyük risk altında olduğuna işaret eden Prof. Dr. Gökhan Demir, hastalığın belirtileri hakkında şunları söylüyor:

“Meme kanseri erken dönemlerinde hiçbir belirti vermez. Tümör büyüdüğü zaman memede ele gelen ağrılı veya ağrısız kitle, meme başında çekinti, meme başından kanlı akıntı, koltuk altındaki lenf düğümlerinde büyüme, meme derisinde kızarıklık, ısı artışı ve portakal kabuğu görüntüsü gibi belirtiler verebilir. Ancak amacımız tümörü erken evrede, bütün bu belirtileri vermeden ve henüz meme dokusuna sınırlı iken teşhis edebilmek. Bu ancak mamografik taramaların yapılması ile sağlanabilir.”

BELİRTİLERİ GÖRMEZDEN GELMEYİN!

Özellikle pandemi sürecinde bu belirtiler ortaya çıksa bile kadınların Covid-19’a yakalanma riski nedeniyle doktora gitmeyi erteleyebildiğini belirten Prof. Dr. Gökhan Demir, “Kadınlar her ay elle meme muayenesini yapmalı. Yukarıdaki belirtiler ortaya çıkmışsa vakit kaybetmeden sağlık kuruluşuna başvurmalı” uyarısında bulunuyor.

Meme kanseri farkındalığındaki artış hastalığın erken tanısında önemli yol alınmasını sağlarken tıp dünyasının yoğun çalışmaları da tedavi konusunda yüz güldürücü sonuçları beraberinde getiriyor. “Meme kanserinin tedavisinde bugün elimizde çok zengin bir cephaneliğimiz var; cerrahi, radyoterapi, kemoterapi, hormonal tedaviler yanında bugün hedefli tedaviler de etkin olarak kullanılıyor” diyen Prof. Dr. Gökhan Demir, tedavi seçiminin hastalığın evresine bağlı olduğunu vurguluyor.

TEDAVİ, KANSERİN TÜRÜNE VE EVRESİNE GÖRE BELİRLENİYOR

Hastalığın lenf bezlerine yayılmadığı sadece memede sınırlı olduğu dönemlerde tedaviye öncelikle cerrahiyle başlanıyor. Eskiden memenin tamamının ve koltuk altı lenf bezlerinin tümünün alındığını belirten Prof. Dr. Gökhan Demir, “Artık meme koruyucu cerrahi teknikleriyle memenin sadece bir kısmı çıkarılıyor ve hastaların büyük bir kısmında koltuk altı lenf düğümleri korunabiliyor. Sentinel (bekçi) lenf bezi örnekleme tekniği adı verilen bu yöntemle gereksiz koltuk altı ameliyatları önemli oranda azaldı” diyor.

Tümör çapı büyük veya bölgesel olarak ilerleyerek koltukaltı lenf düğümlerine yayılmış olan tümörlerde kemoterapiler ile meme koruyucu cerrahiler yapılıyor. Ameliyatla çıkarılan tümörün özelliklerine göre hastalarda nüksten koruyucu tedavilere karar veriliyor. Bu koruyucu tedavi seçenekleri arasında kemoterapi, halk arasında akıllı moleküller olarak adlandırılan hedefli tedaviler, radyoterapi ve hormonal tedaviler yer alıyor.  Prof. Dr. Gökhan Demir’in verdiği bilgilere göre eğer hastalık meme dışında organlara da yayılmışsa o zaman memedeki tümörün ameliyatla çıkartılması önemini yitiriyor. Hastalığın sistemik kontrolünü sağlamak için kemoterapi, hormonal tedavi hedefli tedaviler ve akıllı moleküllerin kullanımı ilk planda düşünülüyor. Prof. Dr. Gökhan Demir “Hormonal tedaviler ve akıllı ilaçların birlikte kullanılması ve bazı meme tümörü cinslerinde immünoterapi kullanımı da son yıllardaki en önemli gelişmelerdir” diyor.

KEMOTERAPİNİN YAN ETKİLERİ AZALIYOR

Meme kanseri hakkında yapılan araştırmalar bu kanser türlerinin ayrıntılı bir şekilde ortaya konmasını sağlarken kemoterapi tedavisinde de hastalığın türüne ve evresine göre ilaçların tercih edilmesine olanak veriyor. Son teknolojiyle geliştirilen ilaçların kemoterapiye bağlı yan etkileri azalttığını ve tedavi etkinliğini artırdığını vurgulayan Prof. Dr. Gökhan Demir, tüm gelişmeleri yakından takip ederek hastalara uyguladıklarını belirtiyor.

IŞIN ALSA BİLE SAĞLAM HÜCRELER KENDİSİNİ YENİLEYEBİLİYOR

Acıbadem Maslak Hastanesi Radyasyon Onkolojisi Uzmanı Prof. Dr. Nuran Beşe de kanser tedavisinde cerrahi ve kemoterapinin yanı sıra radyoterapi (ışın tedavisi) uygulandığını belirterek şu bilgileri veriyor: “Radyasyon, kanser tedavisinde çok önemli bir tedavi yöntemidir. Bunun için özel olarak tasarlanmış radyoterapi cihazları kullanılır. Her sağlam organın radyasyona karşı belirli bir duyarlılığı var. Radyasyon onkoloğu, bu organların ışından etkilenme doz ve hacimleri, ayrıca gelişebilecek yan etki olasılıklarını düşünerek hastanın tedavi planlamasını yapar.  Bir takım sağlam dokular ışınlama alanı içinde bulunsa dahi, sağlam hücrelerin kendini yenileme özelliği vardır. Tümör hücreleri ise bu kadar akıllı değildir. Bu radyasyon tedavisinde lehimize işleyen bir mekanizmadır.”

IŞIN SÜRESİ 1 HAFTAYA İNİYOR

Toplam radyoterapi doz ve süresinin her tümör tipi ve evresi için farklı olduğunu kaydeden Prof. Dr. Nuran Beşe, “Radyoterapi; cerrahi öncesi, sırası, sonrası ya da cerrahi yöntem olmadan ya da sistemik tedavi ile eş zamanlı uygulanabilir. Bu uygulama yine evre, hasta ve tümöre bağlı faktörlere göre değişir. Erken evre meme kanserinde sıklıkla cerrahi ve kemoterapiden sonra uygulama yapılır.  Radyoterapi yönteminin gerekli olup olmadığını, toplam doz ve süreyi radyasyon onkoloğu belirler” diyor. Kanserin diğer tedavi yöntemlerindeki gelişmelere paralel olarak radyoterapide de yenilikler olduğuna işaret eden Prof. Dr. Nuran Beşe, şunları söylüyor:

“Radyoterapi konusunda son yıllardaki en önemli gelişme; lenfatik ışınlanmayan (lenf bölgelerine ışın gerekmeyen) erken evre hastalarda tedavi süresinin bir haftaya indirilmesi. Henüz çalışma sonuçları 5 yıllık olduğu için şu an pratikte seçilmiş hastalara uygulanıyor. Ancak gelecekte yeni standart olarak kabul edilebilir. Sınırlı sayıda lenf metastazı (kanserin lenflere sıçraması) olan olgularda koltuk altındaki lenf bezlerinin tamamen alınması yerine radyoterapi uygulanması ile hastada kol ödemine daha az rastlanıyor. Tedavi sırasında solunum hareketlerinin hesaba katılarak ışın verilmesinin standart olması da kalp hastalığı riskini azaltıyor.”