Erdoğan: "Namert kaçar, mert direnir"

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, 'Türkiye'ye siyasi, sosyal, diplomatik, askeri, ekonomik tüm alanlarda diz çöktüremeyenler her gün yeni bir oyunla karşımıza çıkıyor. Halbuki biz ne diyoruz? 'Namert kaçar, mert direnir.' Üstelik biz artık sadece direnmekle savunmakla kalmıyor, kendi oyun planımızı adım adım uyguluyoruz. Bir başka ifadeyle savunmamızı güçlendirirken, taarruzu da ihmal etmiyoruz."

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Genel Merkez'de düzenlenen 118. genişletilmiş il başkanları toplantısında konuştu.

 

Her gün yeni bir durumla, yeni bir saldırıyla, yeni bir taktik atakla karşılaştıklarına işaret eden Erdoğan, şöyle devam etti: "Bu saldırıların bir kısmını bizim dikkatimizi ve enerjimizi bölgemizdeki kritik gelişmelerden uzaklaştırmaya yönelik olarak görüyoruz. Türkiye'yi FETÖ ve PKK gibi terör örgütleriyle köşeye sıkıştıramayanlar, kendileri doğrudan sahaya girmeye başladılar. Bunun için tüm anlaşmalar ve taahhütler yok sayılarak Avrupa Birliği'ndeki serbest dolaşım hakkımızı sürekli erteliyor ve bizleri oyalıyorlar. Bunun için göçmenlerin Avrupa'ya yönelmesini engellemek amacıyla kendilerinin önerdiği yardımlar fiilen yapılmıyor. Bunun için hiç olmadık bahanelerle tüm teamüller ve diplomatik kurallar yok sayılarak, Amerika'ya vize başvuruları askıya alınıyor."

 

Türkiye'nin, bölgedeki insani dramların önüne geçme konusunda gösterdiği gayretlerin ısrarla gözden uzak tutulduğunu vurgulayan Erdoğan, terör örgütü DEAŞ'a karşı en ciddi ve etkili mücadeleyi yürüten Türkiye'yi, terör örgütleriyle yan yana göstermenin yollarının arandığına işaret etti.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, en küçük hadiselerin dahi bahane edilerek, Türkiye ekonomisiyle ilgili olumsuz spekülasyonların üretildiğini belirterek, şu görüşlere yer verdi: "Gezi olayları sırasında bir kesim çerden çöpten bahanelerle sokaklarda kaos çıkarmaya çalıştığında milletimiz hemen geri plandaki oyunu gördü ve ona göre pozisyon aldı. 17-25 Aralık emniyet yargı darbe girişiminde hedefin şahsım, bunun yanında veya ailem değil, bizim nezdimizde ülkemizin tüm kazanımları olduğunu gören milletimiz, bize her zamankinden çok daha fazlasıyla sahip çıktı. 7 Haziran seçimleri sonrasında hiçbir parti tek başına iktidara gelemeyince kimlerin ellerini ovuşturmaya başladığını, kimlerin eski Türkiye hayaliyle yerinde duramadığını yine en iyi milletimiz gördü. Hemen arkasından 1 Kasım seçimleriyle bu aziz millet durumu düzeltti, Türkiye'yi 90'ların karanlık günlerine çevirmek isteyenlere fırsat vermedi. Baktılar böyle olmuyor bu defa PKK terör örgütünü tekrar devreye soktular. Çukur eylemleri dediğimiz, bazı ilçelerimizdeki kardeşlerimizin malına ve canına da kastederek, devletin egemenliğine saldırı sürecini, bölgedeki vatandaşlarımızın ferasetiyle başarısızlığa uğrattık."

 

Aynı dönemde terör örgütü DEAŞ'ın, Türkiye'nin sınırlarına yönelik taciz ve ülke içindeki canlı bomba saldırılarının da giderek artmaya başladığını hatırlatan Erdoğan, "Bu örgütün ipini elinde tutanların, hedef olarak ülkemizi gösterdikleri anlaşılıyordu. Türkiye'nin milleti ve devletiyle gösterdiği güçlü duruş sebebiyle bir türlü amaçlarına ulaşamayanlar, 15 Temmuz gecesi darbe girişimiyle yeni bir hamle yaptılar. 1960'ta, 1971'de, 1980'de, 1997'de tamamen veya kısmen başarılı olan darbe teşebbüslerinin aksine bu defa bambaşka bir manzara ortaya çıktı. Milletimiz, tarihinde ilk defa darbecilere karşı fiilen mukavemet gösterdi." ifadesini kullandı.

 

NAMERT KAÇAR, MERT DİRENİR

Sokaklara ve meydanlara inen kadını erkeğiyle genci yaşlısıyla 7'den 70'e milyonlarca vatandaşın, istiklaline ve istikbaline sahip çıktığına değinen Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Biz de milletimizle birlikte darbecilerin karşısına dikilerek, bu teşebbüsün akamete uğramasını sağladık. Hemen arkasında da Suriye'deki Fırat Kalkanı Operasyonu'nu başlatarak, bizi bu şekilde durduramayacaklarının mesajını darbenin arkasındaki güçlere verdik. Tabii hem onların saldırıları hem de bizim cevaplarımız bunlarla sınırlı kalmadı. Türkiye'ye siyasi, sosyal, diplomatik, askeri, ekonomik tüm alanlarda diz çöktüremeyenler her gün yeni bir oyunla karşımıza çıkıyor. Halbuki biz ne diyoruz? 'Namert kaçar, mert direnir.' Üstelik biz artık sadece direnmekle savunmakla kalmıyor, kendi oyun planımızı adım adım uyguluyoruz. Bir başka ifadeyle savunmamızı güçlendirirken, taarruzu da ihmal etmiyoruz."

 

BU MİNDERDEN BİZ DEĞİL SİZ KAÇACAKSINIZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'yi Batı'dan ve tüm dünyadan tecrit etmek için ellerinden geleni yapanların, beyhude yere uğraştıklarını bildirdi.

 

Erdoğan, "Avrupa Birliği, ülkemize serbest dolaşım hakkı vermedi de ne oldu? Dünya başımıza mı yıkıldı? 54 yıl, resmi olarak söylüyorum, eğer işin aslını alırsak 59'dan bu yana... Ne oldu? Almadı. Bitirdiler mi bizi? Hayır. Hala oyalıyorlar fakat biz sabrediyoruz. Diyoruz ki bu minderden biz değil siz kaçacaksınız. Eğer dürüstseniz yapın açıklamanızı, açıklamayı yapın bitirelim işi. Bizim size ihtiyacımız yok. Karşılıklı bir ihtiyaç formülü var." dedi.

Geçen hafta İran'da, pazartesi günü Ukrayna'da, salı ve çarşamba günleri Sırbistan'da olduğunu, salı günü de Polonya'ya gideceğini aktaran Erdoğan, ziyaretlerinin tamamının verimli geçtiğini bildirdi.

 

Sırbistan'da, özellikle Sancak'ta Türkiye'ye ve kendisine gösterilen sevgiyi, muhabbeti, samimiyeti kelimelerle anlatmanın mümkün olmadığını belirten Erdoğan, "Bizimle beraber olan bir belediye başkanımız, değerli kardeşimiz bir trafik kazasında dün rahmetli oldu. Bugün defnedecekler. Allah rahmet etsin, makamı cennet olsun. Bu vesileyle gerçekten eşi benzeri olmayan ev sahipliği için Sayın Vucic'e, Sırbistan halkına ve Sancak'taki, Novi Pazar'daki tüm kardeşlerime şahsım ve milletim adına şükranlarımı sunuyorum." diye konuştu.

 

Neşet Ertaş'ın, "Dost elinden gel olmazsa varılmaz. Rızasız bahçanın gülü derilmez. Kalpten kalbe bir yol vardır, görülmez. Gönülden gönüle gider yol, gizli gizli." sözlerini hatırlatan Erdoğan, şunları kaydetti: "Bizim tüm dostlarımızla aramızda gönülden gönüle giden ve görülmeyen bağlar vardır. Sırbistan'da, Novi Pazar'da ise bu bağı tüm gücüyle tüm cesametiyle hamdolsun gördük. Meydanda gördük, yolların sağında, solunda gördük. Peki ülkemizin ve milletimizin dostluğunu yıkma pahasına saçma sapan hamlelere girişenlerin eline geçen nedir? Eğer bu şekilde bize zarar verdiklerini düşünüyorlarsa bizim gördüğümüzden daha fazlasını onlar görüyorlar. Türkiye yoluna yine devam ediyor, hiç endişe etmeyin yoluna devam edecek. Yaşadığımız bu zor dönemde, yanımızda olanları unutmayacağımız gibi sürekli ayağımıza çelme takanları da unutmayacağız."

Erdoğan, ülkeler arasındaki ilişkilerin mutlak dostluk esasına göre tanzim edilmeyeceğini bildiklerini belirtti.

 

Erdoğan, "Bununla beraber 'müttefik' dediğimiz pek çok platformda birlikte çalıştığımız kimi devletlerin ülkemize karşı sergiledikleri bu iki yüzlü tutumdan biz çok rahatsızız. Yüz yüze geldiğimizde bize her türlü sözü, her türlü teminatı verenlerin, arkamızdan oynadıkları oyunların çirkinliği artık gizlenemez, saklanamaz hale gelmiştir. Artık bu mızrak, bu çuvala sığmıyor, bunları görüyoruz." ifadesini kullandı. 

 

Türkiye'ye demokrasi, hukuk devleti, hak ve özgürlükler dersi verenlerin işlerine gelmediğinde bu kavramlardan kolayca vazgeçebildiklerini açık ve net olarak gördüklerini vurgulayan Erdoğan, şöyle devam etti: "Yıllarca bizi terör örgütleriyle yeteri kadar, güçlü şekilde mücadele etmemekle itham edenler, şimdi terör örgütleriyle kol kola bölgemizi tanzime giriştiler. Dünyada kendilerine terörle mücadelede en büyük hedef olarak DEAŞ'ı gösterenler, şu anda DEAŞ'a karşı PYD gibi, YPG gibi terör örgütleriyle beraber mücadele ediyorlar. Şimdi soruyorum, 3 bin 300'ü aşkın TIR ile Kuzey Suriye'de, bizim güneyimizde bir terör örgütü oluşturmaya veya bir terör devleti oluşturmaya çalışanların niyeti nedir? Bunlara bu denli silahı ücretsiz olarak verenlerin niyeti nedir? Biz paramızla silah alamazken, onlara parasız olarak bu kadar silahı vermenin hedefi, gayesi ne olabilir? Burada soru işaretleri oluşmuyor mu? Biz bunların ne anlama geldiğini bilmiyor muyuz? Tabii ki biliyoruz."

 

RUSYA, TÜRKİYE, İRAN ÜÇLÜ OLARAK BİR KARARA VARDIK

Astana süreci başlattıklarını ve bu Astana sürecinde Rusya, Türkiye, İran üçlü olarak bir karara vardıklarını belirten Erdoğan, "Nitekim işte 'Bir gece ansızın gelebiliriz' dedik ve bu gece bildiğiniz gibi Silahlı Kuvvetlerimiz, Özgür Suriye Ordusu ile İdlib'le ilgili şu anda operasyonunu başlattı. Çünkü oradaki mazlumların üzerine gelenler, o mazlumlara, mağdurlara bunca silahla saldıranlar, rejim, ne yazık ki bütün bunlar karşısında bize tarihi bir sorumluluk yüklüyor." dedi.

 

KİMSE BİZE 'NİYE BUNU BÖYLE YAPTINIZ' DİYEMEZ

İdlib'de şu anda Halep'ten kovulanlar ve Halep'te yaşam hakları sona erdirilenlerin bulunduğuna değinen Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:

"İdlib bize sınır, dolayısıyla tedbirimizi almak durumundayız. Kimse bize 'Niye bunu böyle yapıyorsunuz' diyemez. Suriye'ye 911 kilometre sınırı olan biziz, her an taciz ve tehdit altında olan biziz, kimse bize 'Niye bunu böyle yaptınız' diyemez. Ama şunu unutmayın, bu ülkede değil, ülkenin dışında da Kılıçdaroğullarının adedi çok fazla. Bir taraftan Silahlı Kuvvetlerimizin sınır ötesine çıkmasına 'Evet' diyeceksin, aynı konuşmanda 9 dakika sonra 'İdlib'de ölenlerin sorumlusu Erdoğan'dır' diyeceksin. Bu ne menem iş, sen ne cahil adamsın ya, böyle bir mantık mı olur. Mantıksızlık makam kesbediyor bunda. Böyle bir durum, aynı konuşma içerisinde.

Zaten bakıyorsun yanında taşıdığı adamların her biri bir alem. Çanakkale'de bütün o kabristanlıkların, şehitliklerin olduğu bölgede hepsi 'Şarib-ül leyli vennehar', böyle bir durumda. Siz burada bir eğitime geldiniz, önce bir kendinizin eğitime ihtiyacı var. 24 saat, 48 saat sabredin, içmeyin de ondan sonra için, burası kabristanlık, burası şehadet makamlarının oluştuğu yer. Bunu bile yapamadılar, bu şehitler bunlar için mi şehadet şerbetini içtiler. Kahrediyorlar ben buna inanıyorum, niye? 'Bizim arkamızdan böyle bir nesil gelecek' diye."

 

TEMENNİM ODUR Kİ KISA ZAMANDA BU BİTER

Cumhurbaşkanı Erdoğan, kendilerinin İdlib'de özellikle Türkmen, Arap, Kürt ayırt etmeden onların izzetini korumanın, mağduriyetlerini gidermenin gayreti içerisinde olduklarını vurguladı. Erdoğan, "Şu anda Afrin'de Kürt vatandaşlarımız, Türkmen vatandaşlar ve bunun yanında da PYD ve YPG var, bu mücadelenin altında o da var. Bu işleri gidermemiz lazım. O rejimden biz herhangi bir şey bekleyemeyiz, o rejimin böyle bir derdi yok. Şu anda bu strateji uygun bir şekilde devam ediyor, temennim odur ki kısa zamanda bu biter." ifadesini kullandı.

 

Bununla beraber bir de Irak sürecinin bulunduğuna dikkati çeken Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:

"Kuzey Irak'ta gelişmeler ortada. Kuzey Irak'ın da bu hale gelmesinin failleri bellidir, amilleri de bellidir. Onları artık şu anda açıklamaya değil, zaman ola onları da inşallah gündeme getiririz, onları da gün yüzüne çıkarırız. Çok açık, net Telafer 400 bin Türkmen'in olduğu yer. Yarı Şia, yarı Sünni ama bu insanların hepsi 10 bini hariç oradan kaçtı ve 100 bini yine bize sığındılar. Biz onların da derdiyle hemhal oluyoruz. Aynı şey Sincar için geçerli, Sincar'da da Araplar terk etti ve oraya da PKK yerleşti ama biz oranın da derdiyle dertleniyoruz. Şimdi gündemde Kerkük var. Kerkük çok ilginç bir şekilde gelişiyor. Tuzhurmatu, orada Türkmenler var ama bu insanlar şu anda yaşam mücadelesi veriyorlar. Bütün bunlarla da biz ilgilenmek durumundayız.

 

'Bize ne' diyemeyiz, biz Kılıçdaroğlu zihniyeti taşımıyoruz, bunu böyle bilin. Onların böyle bir derdi yok, onlar varsınlar Esed'in yanına gitsinler, onunla dertleşsinler ama biz farklıyız. İdlib'deki her şehidin hesabını benim vereceğimi söyleyecek kadar gafil, cahil olan bu insanlarla konuşacak bir şeyimiz yok. Biz görevimizi 'Niyet hayr, akıbet hayr' anlayışıyla yerine getiriyoruz, tercümesini isterse onu bilenlere sorsun."

 

DEMEK Kİ BUNLAR TERÖR ÖRGÜTÜYLE İÇ İÇE

Erdoğan, Türkiye'de ve bölgede hiçbir terör örgütünün varlığına, hiçbir terör oluşumunun Türkiye'yi kuşatmasına göz yumamayacaklarını vurgulayarak, şunları kaydetti: "İşte buyurun, teröristler öldürüldü, kimler gitti onları almaya? Siyasi parti, sözde siyasi parti mensupları, sözde milletvekilleri, onları gittiler, teslim aldılar. Demek ki bunlar terör örgütüyle iç içe. Farkları var mı? Yok. Bunları görmemiz lazım, eğer bunları göremiyorsak kusura bakmayın bu kadar iç içe ve siyasi parti olarak parlamentoya girmesi için terör örgütünü arkasına alanlar, ardına alanlar onların desteğiyle parlamentoya girenler 'Biz demokratik mücadele veriyoruz' diyemezler. Bunu işte daha önce 80 milletvekili çıkardıkları zamanda da gördük. 80 milletvekili çıkardıktan sonra 'Haydi sokağa' demek suretiyle bir günde 53 vatandaşımızın nasıl öldürüldüğünü de gördük. Ölenler Kürt'tü, öldürenler de Kürt'tü. Hani bunlar benim Kürt vatandaşlarımın temsilcisiydi. Ne alakası var. Bu uyarıyı önce kendi nefsimize yapacağız, ondan sonra da başkalarına yapacağız, bu gerçeği de bileceğiz."

Erdoğan, asla etnik milliyetçilik yapmayacaklarını, ırkçılık noktasında, asla böyle bir yaklaşım içerisinde olmayacaklarını belirtti. Erdoğan, "Çünkü biz her şeyden önce Yaradan'ın bize verdiği istikamette yürümek zorundayız." diye konuştu.

 

Kavmiyetçiliğin hep karşısında olduklarını ve olmaya devam edeceklerini vurgulayan Erdoğan, "Zira Rabbimin bize vermiş olduğu istikamet nedir, sadece ittikadır. Ona bakacağız ve onunla yolumuza devam edeceğiz. Aksi takdirde çok şamar yeriz. Kim ki kavmiyetçilik yolunda devam ediyorsa sevgili Peygamberimizin veda hutbesini lütfen şöyle bir açsın, temin etsin, onu bir okuyuversin. Bu kadar açık." şeklinde konuştu.

 

"Kendilerini güvenli ve müreffeh hissettikleri binlerce kilometre uzaktan, bizim her gün canımıza, ciğerimize dokunan, geleceğimizi ilgilendiren konularda ahkâm kesenlerin hesapları artık bizi ilgilendirmiyor." ifadesini kullanan Erdoğan, şöyle devam etti:

"Biz kendi hesabımıza bakacağız. Bizim hesabımız bellidir. Hep söylüyoruz tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet. Yolumuza böyle yürüyeceğiz. Geleceğimizi bu 4 temel direk üzerine kurmakta kararlıyız. Tek millet derken 80 milyonun tek millet oluşundan bahsediyorum ve tüm etnik unsurlar birbirimizi Yaradan'dan ötürü seveceğiz ve böyle tek millet olacağız. Tek bayrak. Evet bizim bayrağımız belli, kimse paçavraları bize dayatmasın. Şehidimizin kanından rengini alan, bağımsızlık ifadesi olarak hilalle sembolleşen ve şehitlerimizin ta kendisi olarak yıldız ile yıldızlaşan bir bayrağımız var. Bunun dışında kimse bize bir dayatmada bulunmasın. Sıkışınca 'e bizim de bayrağımız bu' diyenler bizi aldatmasın. Biz sizin cemaziyülevvelinizi biliyoruz. Kongrelerinizde bile İstiklal Marşı'nı okutmaktan imtina eden, kaçınan, bayrağımızı salonlara koymayan, sokmayan siz yalancısınız. Siz bu ülkede demokrasi için mücadele edemezsiniz. Sizin özgürlük diye bir endişeniz asla yok. Siz sadece bir etnik yapının bu ülkede egemenliği için çalışıyorsunuz. Buna müsaade etmeyeceğiz, bunu böyle bilesiniz. Zira biz 'tek vatan' diyoruz. 780 bin kilometrekarede, evet bu vatan topraklarında herhangi bir yeni unsur oluşturmanın gayretine girenlere de müsaade etmeyeceğiz. Eğer bugün Tendürek'te, Gabar'da, Cudi'de, Bestlerdereler'de bir mücadele sürüyorsa eğer ta Kandil'e kadar uzanıyorsak bunun bir sebebi var. Bunlar durup dururken değil, bundan sonra da devam edecek."

 

Terörle mücadeleyi hem onurlu hem şahsiyetli hem de hukuk içerisinde sürdürmeye devam edeceklerini vurgulayan Erdoğan, şunları söyledi: "Varsın gelsin sizin milletvekilleriniz o derelerden, onları dağlardan toparlayıp götürecekleri yere götürsünler. Olay bu kadar basit çünkü bizim Mehmetlerimizin canına kıydınız çünkü sivillerimizi siz şehit ettiniz. Bunların kanı yerde kalmayacak. Biz bunun sözünü verdik ve bunu da yerine getireceğiz. Onun için hep beraber bir olacağız, iri olacağız, diri olacağız, kardeş olacağız ve hep birlikte Türkiye olacağız. Bunu böyle bilelim."

Erdoğan, AK Parti'nin bu semboller üzerinde yükseldiğini ve yükselmeye de devam edeceğini belirtti.

 

BİZ TEMBEL OLAMAYIZ

Yaşanılan dönemin hassasiyetlerinin AK Parti olarak sorumluluklarını ağırlaştırdığına işaret eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Herkesin tembellik yapmaya hakkı olabilir ama bizim yok. Biz tembel olamayız. Biz çok çalışacağız. Herkesin kendi iç çekişmeleriyle zaman geçirmeye hakkı olabilir ama bizim yok. Herkesin ağzına geleni söylemeye, istediği gibi davranmaya hakkı olabilir ama bizim yok. Herkesin milleti umursamadan bildiğini okumaya hakkı olabilir. Bizim yok. Herkesin plansız, programsız, hesapsız, kitapsız işlere kalkışmaya hakkı olabilir ama bizim yok. Biz ağzımızdan çıkan her sözü attığımız her adımı, yaptığımız her işi ülkemizin ve milletimizin menfaatleri bakımından dikkatlice tartmak, değerlendirmek, ölçüp biçmek mecburiyetindeyiz. İster ekonomisiyle ilgili olsun, ister iç siyasetle, ister dış politikayla isterse başka herhangi bir konuyla ilgili olsun tüm işlerimizde bu kriterlere uygun davranmazsak kendimizi ve ülkemizi ciddi sıkıntıya sokarız. Eğer Novipazar'da, Sancak'ta herkes 'Türkiye' diyorsa, 'Erdoğan' diyorsa bunun bir sebebi var. Gönülden gönüle giden bir yol vardır. İşte bu yolu Rabbim inşa ediyor, tesis ediyor. Biz bu kardeşlerimizin hiçbirini tanımayız ama bak tanışıyoruz ve o bağlılık, o heyecan, o aşk öyle durup dururken olmuyor. Öyleyse bizim bunları çok iyi düşünmemiz, anlamamız lazım ve bunlar için de çok çalışmamız lazım."

 

TASFİYE DEĞİL, İHTİYAÇTAN KAYNAKLANAN GÖREV DEĞİŞİMİDİR

Erdoğan, 2019 hazırlıklarını da bu çerçevede yürütmeleri gerektiğinin altını çizerek, ilçe kongrelerinin devam ettiğini, ardından il kongrelerine geçeceklerini ve son olarak büyükşehirlerin kongrelerini yapacaklarını anlattı.

 

Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu: "Bir kısım arkadaşlarımız görevlerine devam ediyor. Değişim ihtiyacı olan yerlerde bugüne kadar hizmet etmiş arkadaşlarımıza teşekkürlerimizi sunuyor, yeni arkadaşlarımızla yolumuza devam ediyoruz. Kongrelerde vazifelerini yeni isimlere devreden arkadaşlarımızın önümüzdeki dönemde teşkilatlardan belediyelere ve meclise kadar her kademede görev almalarının yolları açıktır. 'Bu kardeşlerimizle yollarımızı kaybettik, artık bir daha bir araya gelmeyeceğiz' diye bir şey kesinlikle anlaşılmamalı. Buna biz sıradan diğer partiler gibi bakmayacağız. Bu hareket alışılmış bir parti değil, bu bir davadır. Dava ise davada olay, zaman zaman makam, mevki değişikliğini gerektirebilir. Bundan dolayı da kimse üzülmemeli.

Bir bayrak yarışı olarak gördüğüm bu hizmet yolunda kime, ne zaman, hangi mevkide görev düşeceği belli olmaz. Bunun için tüm arkadaşlarımızdan partimizle sadece gönül bağlarını değil, fiziki bağlarını da güçlendirerek devam ettirmelerini istiyorum. Teşkilatlarımızla birlikte belediyelerde de şimdiden birtakım düzenlemeler yapmaya başladık. Özellikle kritik gördüğümüz birtakım yerlerde yeni döneme daha ciddi hazırlık yapabilmek için mevcut isimlerin çekilmesi konusundaki kararımızı adım adım hayata geçiriyoruz. Görevlerinden feragat eden arkadaşlarımız, elbette partimizde çalışmayı, katkı sağlamayı sürdüreceklerdir. Bu bir tasfiye değil, ihtiyaçtan kaynaklanan görev değişimidir. Hiç kimsenin gerek teşkilatlarda gerekse belediyelerde görevini devreden arkadaşlarımızla ilgili en küçük bir olumsuz söz söylemesine, incitici tutum içerisine girmesine kusura bakmasınlar, izin veremeyiz. Öyle bir şey olamaz. Bizler pazara kadar değil, mezara kadar yol arkadaşlığı, dava arkadaşlığı yapmaya kasem etmiş bir kadroyuz. Bunu böyle biliniz."

 

Erdoğan, ülke, millet, dava ve partileri için taş üstüne taş koyanların, teröre bulaşmamış ve ihanet etmemiş olması şartıyla gönüllerinin başköşesinde yeri olduğunu söyledi.

AK Parti olarak genel başkanından sandık müşahidine kadar tüm kadrolarıyla sorumluluklarının farkında bir hareket olarak, ülkeye ve millete hizmete devam ettiklerini belirten Erdoğan, "Peki ana muhalefet partisinin ve onunla aynı dili kullanan kesimlerin böyle bir sorumluluk şuuruyla hareket ettiğini söylemek mümkün mü, maalesef. Gerçekten samimi bir üzüntüyle ifade ediyorum ki durum tam tersinedir. Dünyadaki en sorumsuz, en tutarsız, en anakronik ana muhalefet partisine sahibiz, maalesef. Genel başkanlarından milletvekillerine ve belediye başkanlarına kadar ana muhalefetin tüm kadroları, yabancı devletlerinden terör örgütlerine kadar herkesin yanındadır. Bir tek kendi ülkesinin ve milletinin yanında değildir. Böyle bir ana muhalefete sahibiz. Türkiye filanca ülkeyle sorun yaşar, karşı tarafla bir olup kendi hükümetlerine saldırırlar." diye konuştu.

 

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun "ABD ile yaşanan vize krizinin maliyetinin 50 milyar lira olduğu" şeklindeki açıklamasına ilişkin Erdoğan, bu hesabı nasıl yaptıklarını sordu.

 

DÜNYAYA DA YALAN SÖYLÜYORLAR

Cumhurbaşkanı Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:

"Türkiye, bir terör örgütüyle mücadeleye girişir, onların elemanlarıyla kol kola girip kendi devletlerinin üzerine yürürler. Sözde adalet yürüyüşü yapıyorlar, kimlerle beraber? Terör örgütü mensupları ve onlarla yan yana olanlarla beraber. Bunlar dürüst değil, hasta, ayakta duracak mecali yok. Cezaevinden bu gerekçeyle çıkanlar, baktık ki bunlarla yürüyüş yapabiliyor. Nasıl da hastaymış, bunları gördük. Türkiye uluslararası kurumların haksız uygulamalarına karşı sesini yükseltir, hemen karşımızdaki koronun içine girerler. Bu koroda bunların yeri bayağı başarılı. Başımıza adeta Feto'nun şakirti, PKK'nın yoldaşı, Avrupa Birliği'nin beşinci kolu kesildiler. 'Bu gece Pensilvanya'dan tehditleri aldık, uçakları buraya saldırabilir, helikopterleri buraya saldırabilirler, arkadaşlarımızın herhangi birine karşı bir terör eylemi yapabilirler.' Dua yapıyor. Nasıl dua ise bedduayla karışık. Ey Amerika, şunlara bir bak, kimi beslediğinin farkında değilsin. Senin ülkende, Pensilvanya'da 400 dönüm arazide böyle bir kişiyi besliyorsun. Ondan sonra belge istiyorsun, al sana belge."

Erdoğan, "Acaba benzer bir şeyi Türkiye'den birileri Amerika'ya karşı yapsa sessiz kalır mısın, hemen buraya bildirirsin. Zaten gönderdiğin bir büyükelçi var ki, adeta Amerika'yı yönetiyor. 'Hükümetimin adına buradayım' diyor ve bir de kendine göre 'bize bunların belgeleri verilmedi' vesaire... Bunun belgesini sana Dışişleri Bakanlığı vermez, yargı verir. Ve 4'ünde tutklandı, 4'ünden dün evvelsi güne kadar kimse savcılığa müracaat edip de bu tutukluyla görüşme talebinde bulunmadı. Dünyaya da yalan söylüyorlar çünkü bunların meşrebinde, mizacında bu var." şeklinde konuştu.

 

SOSYAL DEMOKRATLAR İÇİN DE BÜYÜK ÜZÜNTÜ DUYUYORUM

Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, Türkiye'de kendini sosyal demokrat hisseden herkese saygı duyduklarını, ancak başkanına saygı duymadıklarını söyledi.

Kimsenin kökenine, inancına, meşrebine, siyasi görüşüne de bakmadıklarına işaret eden Erdoğan, "Şahsen ben bugünkü CHP ile kitaplarda okuduğumuz müntesiplerinin bazılarını, eskilerden az çok tanıdığımız sosyal demokrasi arasında en küçük bir irtibat görmüyorum." dedi.

 

Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun kendisine "Ecevit'e sataşmamasına" ilişkin sözlerini anımsatarak, şöyle konuştu: "Ben Ecevit'in anlayışına sataşıyorum. Çünkü bu milletin temsilcilerinin, Amerika'nın bakanlarının tırabzana oturup, kendisinin de el pençe durmasını kabul edemiyorum, mesele budur. Çünkü bu milletin genlerinde, geleneklerinde bu yok. Ana muhalefetin durumuna bakınca sadece ülkem ve milletim adına değil, açıkçası sosyal demokratlar için de büyük üzüntü duyuyorum. Siyaset yapmak, hele muhalefet duruşu sergilemek elbette kolay değildir. Önemli olan siyasi çıkarla, ülkenin çıkarlarının tefrikini doğru yapabilmektir. Siz ülkenin çıkarlarını siyaset uğruna çiğner geçerseniz, görmezden gelirseniz, yok sayarsanız millet de sizi çiğner, geçer, yok sayar."

"Geçmişin muhasebesini yapmayacak mıyız?" diye soran Erdoğan, ne günlerden, bu günlere gelindiğine ilişkin geçmişin hesabını yapmaktan vazgeçmeyeceklerini, bunun yanı sıra bugünün hesabını ve yarına nasıl odaklanacaklarının da hesabını yapacaklarını ifade etti.

Erdoğan, Kılıçdaroğlu'nun, "Şayet iktidara gelirse ülkenin meselelerini nasıl çözeceğini" soranlara, plan, proje anlatmak yerine, "Benim adım Kemal" dediğini belirterek, "(Ben çözerim) diye cevap veren bir zattan kimseye hayır gelmez. Hadi şimdi geçmişle uğraşma, biz Sosyal Sigortalar Kurumu hastanelerinin durumlarını gündeme getirmeyelim mi? Orada bu adam genel müdürlük yapmadı mı? Onun genel müdürlük yaptığı dönemlerde bu hastanelerin hali ne durumdaydı, bunu millete anlatmayalım mı?" dedi.

 

Gençlerin bu hastanelerin durumunu bilmediğine işaret eden Erdoğan, "Anlatacağız. Bugünkü gençlik bunların nasıl genel müdürlük yaptığını bilsin ki bunlar ülke değil, 5 koyun ver, kaybeder gelirler. Bunlar budur." ifadesini kullandı.

 

ÇANAKKALE TÖRENLERİNDE KONUŞTURTMAYACAKSINIZ

Konuşmasında Çanakkale Belediye Başkanının ciddi bir terbiyesizlik yaptığını da ifade eden Erdoğan, şunları kaydetti:

"Orada bizim Meclis üyemize konuşması esnasında, bir bayan, bayan... Hani bunlar kadın hakları savunucusuydu, hani bunların kadınlara saygısı vardı ve seçilmiş bir Belediye Meclis üyesine 'sesini kes', 'çık', 'konuşma', sen bunu nasıl dersin. Sen bunu mu yaptın, 18 Mart geliyor. Bak şimdiden ben de talimatı verdim, bu Belediye Başkanını 18 Mart'ta, Çanakkale törenlerinde konuşturtmayacaksınız. Çünkü oradaki düzenlemenin faili hükümettir, validir. Dolayısıyla onun orada konuşma hakkı bir lütuftur. Dolayısıyla bu, seçilmişler için de böyle bir adımı attı, seçilmişe saygısızlık yaptı. Bunun hesabını verecek.

 

Öyle havaalanına gelip bizi karşılayacak. Gelme karşılama bizi. Önce demokrasi terbiyesini bilmen lazım. Kalkıp da bir hanımefendiye sen bu şekilde saygısızlık yaparsan, onun sözünü kesersen, onu salondan kovarsan, kusura bakma biz de sizi kovulması gereken yerden kovarız. 15 Temmuz'da şehitlerimize, güvenlik güçlerimize, hakim ve savcılarımıza dil uzatan milletvekillerine, ezan ve Kur'an başta olmak üzere değerlerimize dil uzatan partilisine, velhasıl milletin bizatihi kendisine saldıran hiç kimseye toz kondurmayan bu zatın ana muhalefetin başında bulunması, ülkemizin en büyük talihsizliğidir. Ne oldu? Belediye Başkanı için bir söz söyledi mi? Bir gün, iki gün, üç gün bekledim, baktım ki ses çıkmıyor, dedim ben hafta sonuna bu işi bırakayım. Men dakka dukka. Kim bir kötülük yaparsa, 'dak' ederse, ona da 'duk' edilir. Sessiz kalamayız. Bir yanağa vuracaksın, ondan sonra öbür yanağı da uzat ona da vur. Bizde böyle bir kültür yok. Vurdun, bedelini ödeyeceksin."

 

Erdoğan, ana muhalafet partisinin çapsızlığının en çarpıcı örneklerinden birinin şu anda Mecliste görüşülen, müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesi ile ilgili düzenleme olduğunu söyledi.

Bu konudaki eleştirilere daha önce Başbakan Yardımcısı ve Hükümet Sözcüsü Bekir Bozdağ'ın gerekli cevabı verdiğini hatırlatan Erdoğan, "Bugün ben de buradan bununla ilgili bir açıklama getireyim istedim. Bunlar milleti tanımadıkları gibi kanun, nizam, hukuk da bilmiyorlar. Allah aşkına, şu anda nikâhları kim kıyıyor? Bir kamu görevlisi olan belediye başkanı veya onun yetki verdiği nikâh memuru hatta köylerdeki muhtarlara kadar bu nikâhları kıyabiliyorlar mı? Hatta bunların içerisinde tahsili olmayanlar da var. Bunlar da nikâh kıyıyor." diye konuştu.

 

Cumhurbaşkanı Erdoğan, müftünün de bir devlet memuru olduğuna dikkati çekerek, şöyle devam etti: "Bunların da kahir ekseriyeti bugün üniversite mezunu, ilahiyat mezunu. Düşünebiliyor musunuz, kendi değerlerimizle inancımızın mensubu olarak bizim vatandaşlarımızın kahir ekseriyeti, resmi nikâh kıyıldığı zaman onunla yetinmiyor ama bir de ne yapıyor, kayıt dışı, gidiyor hoca efendiye bir nikah da orada kıydırıyor, önünde veya arkasında. Bu böyle midir? Böyledir. Ama Kılıçdaroğlu ne yaptı bunu, onu bilemem. Bir defa bu gerçekleri bir göz önüne almak lazım."

Erdoğan, müftülere nikâh kıyma yetkisi verilmesini CHP'nin laikliğe aykırı gördüğünü ifade ederek, "Batı laik, Batı'da kilise bu işi yapıyor mu? Onları da örnek olarak gösterirken bunu kendime de zül addediyorum, onu da söyleyeyim. Orada olunca laikliğe aykırı olmuyor da biz de niye laikliğe aykırı olsun. Kaldı ki laiklik denilen bu kavramı bile bunlar bilmiyor. Hiçbir zaman kişiler laik olmaz, devlet laiktir ama bunlar bunu da bilmiyor." değerlendirmesinde bulundu.

AK Parti'nin laiklik kavramını "Devletin tüm inançlara eşit mesafede olması" diye tanımladığını belirten Erdoğan, "Bu ateist de olabilir, Hristiyan, Müslüman, hepsi. Dolayısıyla bu ülkenin eğer yüzde 99'u Müslümansa, Müslümanların inancının gereği olarak da bu adımı atmak gerekiyor. Ben bunun detaylarına girmem. Eğer ben nikâhın bizim değerlerimizde, dinimizde nasıl olduğunu, olacağını anlatmaya kalksam onlar zaten hiç anlamaz da onlara girmeyeceğim." dedi.

 

"Şimdi çıkıyorlar, bakıyorsunuz tencere tava yine aynı hava. Meydanlara çıkıp bu tür nikâh istemiyorlarmış." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları söyledi: "İsteseniz de istemeseniz de bu, Meclisten geçecek. Kayıt dışı nikâh değil, kayıt altında nikâh... Asıl kayıt dışılıkları bu kaldıracak. Ne diyorlar utanmadan sıkılmadan, 'Çocuk yaşta evlilik....' Ya bırak, ne alakası var. Bu, işte onu tamamıyla ortadan kaldırmaya yönelik bir adımdır. Çok daha enteresanını söyleyeceğim. Senin memurlarını o Anadolu'daki kız, genç dinlemez ama bir hoca efendinin lafını bu noktada o Anadolu'daki kız da erkek de dinler. Ben inanıyorum, bu iş çok daha ideal bir şekle dönüşecek.''

 

Hem çok daha seri hem de çok daha kavi bir şekilde bu nikâhların gerçekleşmesinin önünün açılacağını vurgulayan Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Kıyılan nikâhlarla ilgili belgeler nereye gönderiliyor? İşlemi kim yaparsa yapsın, nüfus müdürlüğüne. Öyle mi? Nikâhı bir kamu görevlisi olan belediye başkanı ile yine bir kamu görevlisi olan müftünün kıyması arasında, milletimizin değerleriyle daha çok örtüşüyor olması dışında ne fark var? Batı ülkelerinde din adamlarının nikâh kıymasından rahatsız olan kimse duydunuz mu? Yok. Batı'da laikliği zedelemeyen niçin Türkiye'de zedelesin. Fakat dert başka. Dert bağcı, üzümü yemek değil.

Burada 'illa filanca caminin imamına git veya filanca müftüye git, orada nikâhın kıyılsın' diye bir şey yok. İstersen bekle belediyeyi, belediye ne zamana tarih verirse gidersin o zaman orada kıydırırsın. O da ayrı bir mesele. Böyle bir zorunluluk söz konusu değil ama 'Yok ben müftü efendiye gideceğim, orada nikâhımı kıydıracağım.' Bırak gitsin, müftü efendiye kıydırsın. Burada da böyle bir esneklik zaten söz konusu. Hepsi var. Bunlar da nikâh üzerinden içlerindeki husumeti, kin ve nefreti ortaya döküyorlar.''

Erdoğan, buradaki rahatsızlığın, nikâhı kıyacak kişilerin din görevlisi olmasından kaynaklandığını, asıl niyetlerini ifade edemedikleri için de bu değişiklikle çocuklara dahi nikah kıyılacağı, yasa dışı evliliklerin önünün açılacağı gibi akıllara ziyan, tamamı hezeyan eseri iftiraları dile getirmekten çekinmediklerini belirtti.

Düzenlemenin aksine bütün bu hezeyanları ortadan kaldıracak bir formül olduğunu vurgulayan Erdoğan, "Nikâhı müftü değil de mesela tapu müdürü, mal müdürü, orman şefi, veteriner, hastane müdürü veya başka herhangi bir kamu görevlisi kıyacak olsa inanın bana bunların hiçbir itirazı olmazdı." ifadesini kullandı.

Bu sırada Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu'na dönen Erdoğan'ın, "Veysel Hoca da gülüyor, ormana yük gelecek diye." sözleri, salondaki davetlileri güldürdü.

Erdoğan, "Bir parti göz göre göre nasıl kendi toplumundan, kendi halkından kopartılır, görmek isteyen varsa gelip bugünkü CHP yönetimine bakması yeterlidir. Bulunduğu yere nasıl geldiği malum olan bu partinin başındaki zatı orada tutup tutmamak CHP'lilerin bileceği bir iştir. Bu bizi ilgilendirmez. Biz sadece gördüğümüz bu fotoğraf karşısındaki üzüntümüzü milletimizle paylaşıyoruz." dedi.

 

İktidara geldiği günden beri hep ana muhalefet partisinin projeleri ve vaatleriyle değil kendi kendisiyle yarışan bir parti olduğuna dikkati çeken Erdoğan, AK Parti'nin 2019'da yine kendi kendisiyle yarışacağını anlattı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, rehavete kapılmamak, hizmetlerin kalitesini düşürmemek için başarı çıtasını kendi iradeleriyle sürekli yükselttiklerini dile getirdi.

Seçimlerde hem belediyelerde hem milletvekilliğinde hem cumhurbaşkanlığında zorlu bir imtihanın kendilerini beklediğini aktaran Erdoğan, şunları kaydetti: "Sadece kendimiz ve partimiz için değil ülkemizin ve milletimizin geleceği için de bu imtihana sıkı bir şekilde hazırlanmamız şart. Hep birlikte çok çalışacağız. Ben sizlere güveniyorum ama birbirimizle lütfen uğraşmayalım. Bu partinin bir yönetim kadrosu var. Bu yönetim ile taban arasındaki ilişkileri hep birlikte güçlendirmemiz lazım. Burada el ele vereceğiz, omuz omuza vereceğiz ve inşallah bu işi en ideal noktaya taşıyacağız.

Bir defa nefsi olduğumuz sürece başaramayız. Hesabi değil hasbi olacağız ki neticeye varalım. Şehirlerinizde tüm vatandaşlarımıza, tüm kardeşlerimize lütfen selamlarımızı iletin. Ana kademe, kadın kolları gençlik kolları... Arkadaşlar çalmadık kapı lütfen bırakmayın. Kapı kapı dolaşalım. 'Seçim kampanyası başlayınca gideriz'. Hayır, biz seçim kampanyalarının olduğu dönemde çalışan bir parti olamayız. Biz, sürekli çalışan bir parti olacağız. Bunu başardığımız gün göreceksiniz ki inşallah 2019'un Mart'ı da Kasım'ı da Türkiye için çok farklı bir dönem olacak. Tam bir kırılma noktası olacak. Türkiye'ye çelme takmak isteyenler, Türkiye'nin öyle kolay kolay çelme takılır bir ülke olmadığını da görecekler."