"Ermeniler, katliam yapmayı iyi bilirler"
Türk Ocağı Kahramanmaraş şubesi tarafından 'Ermeni Soykırım Yalanı' konulu panel yapıldı.
Kahramanmaraş Baro’su konferans salonunda yapılan Ermeni Soykırımı Yalanı konferansına konuşmacı olarak Fırat Üniversitesinden Prof. Erdal Açıkses ile Prof. Mustafa Öztürk ve KSÜ’den Yrd. Doç. Dr. Yalçın Özalp katıldı.
Türk Ocağı Başkanı Kemal Yavuz’un başkanlığındaki panelde, Prof. Erdal Açıkses Ermeni Meselesinin Tarihî Seyrini, Dr. Yalçın Özalp Maraş Gerçeğini ve Prof. Mustafa Özrtürk Ermeni meselesinin diplomasi aracı hâline getirilmesi ve alınması gereken tedbirleri anlattı.
Sözde soykırım yalanıyla tüm dünyayı kandırmaya çalışan Ermenilerin, sözde soykırım tarihi olarak ilan ettikleri 24 Nisan 1915’in tehcirin tarihi olmadığına dikkat çeken Şube Başkanı Kemal Yavuz, bunun Osmanlı’nın, terör yoluyla katliam yapan Ermeni çetelerini mahkûm ettiği tarih olduğunun altını çizdi.
Ermeni Soykırım Yalanı konulu panelin açış konuşmasını yapan Türk Ocağı Kahramanmaraş şube Başkanı Kemal Yavuz şunları dile getirdi: “Soykırım, bir soy veya dinen olanları sistematik olarak kısmen veya tamamen ortadan kaldırmak demek olduğuna göre, Türkler böyle bir suçu işlememişlerdir. Aksine Osmanlı Devleti kendi vatandaşı olan Ermenileri korumak için bir yerden yine kendi ülke sınırlarındaki başka bir yere tehcir etmiş, göç ettirmiştir. Tehcir, göç ettirme demektir. Bunu yaparken de onların canlarına halel gelmesin diye bütün tedbirlerini almıştır. Buna rağmen çıkan bazı olaylar, zamanın gerek Ermeni, gerekse Müslüman asıllı çetelerin yaptıkları eşkıyalık hareketlerinin eseridir. O kadar ki, sözde soykırım tarihi olarak ilan ettikleri 24 Nisan 1915 bile tehcirin değil, bilindiği gibi Osmanlı’nın, terör yoluyla katliam yapan Ermeni Çetelerini mahkûm ettiği tarihtir. Bilindiği gibi, tehcir kararı daha sonra, 27 Mayıs 1915’te alındı.”
“TEHCİR, HAKLI GEREKÇELER OLDUKÇA, TEK BAŞINA ASLA SOYKIRIM DEĞİLDİR”
Lahey Adalet Divanı tarafından alınan kararla tehcirin haklı gerekçeler olduğu sürece soykırım sayılmayacağının ifade edildiğine vurgu yapan Yavuz şu şekilde konuştu: “Bugün artık, Lahey Adalet Divanı’nın aldığı 2007/477 Sayılı karar ortada: Tehcir, haklı gerekçeler oldukça, tek başına asla soykırım değildir; velev ki, zorla yapılsa bile! Tarihî kayıtlar ve bizzat bazı Ermeni araştırmacıların da tespit ettiği gibi, bütün Anadolu’dan değil, Batı vilâyetlerimizden hiç değil, sadece Doğu ve Güneyden bir kısım Ermenilerin güvenlik gerekçesiyle Osmanlı’nın Halep Sancağına tehciri söz konusudur. Bütün bu hukukî ve tarihî gerçekler ortada iken bugün milletimiz öylesine baskı altına alınmak isteniyor ki, şimdi ‘Türkler soykırım yapmamıştır’ demek bile suç sayılmak suretiyle dünya ceza hukukunda olmayan bir yaptırım icat edilmek isteniyor.”
“OSMANLI İÇERİSİNDEKİ POTANSİYELİ SONUNA KADAR TAHRİK ETMİŞLERDİR”
Ermeni Meselesinin Tarihî Seyrini anlatan panelist Prof. Erdal Açıkses, konuşmasında şunları ifade etti: “Avrupalıların 1915’ten de 100 yıl önce 1815’te yaptıkları, bir Avrupa ülkesi olduğu halde Osmanlıyı çağırmadıkları, Viyana Kongresinde aldıkları kararlar, adeta birbirimizi yiyeceğimize kendi içimizdeki milliyetçiliklere son vererek hep birlikte Osmanlıyı yiyelim anlamındadır. Nitekim 1821’den itibaren başlayan ve sonunda Yunanistan’ın bağımsızlığıyla biten Rum İsyanlarını Rusya, Fransa ve İngiltere açıktan desteklediler, on binlerce Müslüman katledildi. Bütün Balkan isyanlarının da ardında önce Avrupa, sonra Amerika vardır. Pontus Rum Cemiyetini, Merzifon’da kuranlar da Amerikalılardır. Avrupalılar Kendi içlerindeki ayrılıkçı-siyasî milliyetçikleri önlemeye çalışırken aksine Osmanlı içerisindeki potansiyeli sonuna kadar tahrik etmişlerdir. Bunda bizzat Hıristiyan mezheplerini araç olarak kullanmışlardır.
“SIRF OSMANLI’YI PARÇALAMAK İÇİN ERMENİLERE YANAŞMIŞLAR, ONLARI KULLANIŞLARDIR”
Ermeniler genelde Gregoryen oldukları halde her ülke, Ermeniler arasında kendi hâkim mezheplerine uygun, kullanabilecekleri yeni mezhepler oluşturdular. Böylece Katolik ve Protestan Ermeniler de oluştu. Katoliklerin hâmisi Fransa oldu, Protestanlarınki Amerika ve İngiltere. Bütün bu ülkeler Osmanlı coğrafyasında, özellikle Anadolu’da misyoner okulları, kolejler ve konsolosluklar açtılar. Anadolu’da çıkarılan Ermeni isyanlarının nasıl çıkarıldığını anlamak isteyenler özellikle Doğu Anadolu’daki Amerikan Konsolosluk raporlarına baksınlar. Açık açık anlatıyorlar. Ruslar ise, Ortodoksluğun lideri oldukları, Gregoryenleri de hiç sevmedikleri halde sırf Osmanlı’yı parçalamak için Ermenilere yanaşmışlar, onları kullanışlardır. Bu kullanma işi Birinci Dünya Harbinde had safhaya çıkmıştır. Doğu’da bizzat Rus ordularına katılmış, onların önüne düşüp yol göstermiş, katliam yapmışlardır.
“ERMENİLER, KATLİAM YAPMAYI İYİ BİLİRLER”
“Ermeniler, katliam yapmayı iyi bilirler.” diyen Açıkses sözlerine şu şekilde devam etti: “Tarihte yüzde 60’tan fazla nüfusu Müslüman olan bir Revan’ımız vardı. Bizi soykırımla suçlayanlar, Revan, nasıl bir tek Müslüman’ın dahi kalmadığı Erivan oldu, ona baksınlar. 1915 Tehcir kararı, ayni zamanda kendilerine katılmayanları yakan Ermeni Hınçak ve Taşnak çetelerinden Ermeni köylerini korumak için de alınmıştır. Bunun belgeleri için de Rus komutanlarının tuttuğu raporlara baksınlar. Tehcirde Müslümanlardan eşkıyalık yaparak Erminleri katleden, hatta yer yer Müslüman ahaliyi, görevli olan Jandarmayı bile öldüren yok mudur? Vardır. İşte, ben Ermenilerden af diliyorum diyen, kendi adına, eğer dedeleri de eşkıyalık yaptıysa, af dileyebilir. Aksi ise, savaş halindeyken karşılıklı ölümler dolayısıyla kimse kimseden af dilemez. Türklerle Ermeniler yüz yıllar boyunca kardeşçe yaşamıştır. Aslında Ağrı dağının tepesine birlikte, her dilden okunan bir Anıt dikip “bizi birbirimize düşürenlere lânet olsun!” demek lâzım. Bizzat bir Ermeni papazı itiraf etmiştir; “biz varlığımızı Osmanlı’ya borçluyuz, bizi birbirimize düşüren Batılılardır” diye.”
“13 BİNİ ASKER OLMAK ÜZERE TAM 20 BİN TÜRK ŞEHİT EDİLMİŞ”
Bir diğer panelist Dr. Yalçın Özalp “Maraş Gerçeği’ni anlattığı konuşmasında şunları konuştu: “Ermeniler, bizim Süleymanlı’mız olan Zeytun’daki bağımsızlık esaslı ilk isyanı Ermeni Agasi’nin liderliğinde 1895’te çıkardılar. Bir Ermeni’nin yazdığına ve sonra bir Batılı konsolos’un da teyit ettiğine göre, 1895 İsyanı’nda 13 bini asker olmak üzere tam 20 bin Türk şehit edilmiş; kendileri ise sadece 125 kayıp vermiştir. 13 Mayıs 2003 tarihli bir habere göre Süleymanlı’ya hâlâ kadastro girmemiştir? Acaba bunun anlamı ne? Kim mani oluyor? Bugün girmiş midir? Ermenilerin cinayetleri, Müslüman Türkleri hangi işkenceler yoluyla öldürdüklerinin örnekleri anlatmakla bitmez. Maraş’ta Arasa Camii yakınındaki bir sokağa adının verilmesine vesile olduğumuz Üzümsuyu Mehmet Efendi’nin hikâyesini bilen var mı? Arasa Hanın kapısında idam cezasına çarptırıldığında Düvel-i Muazzama’nın adaleti bu mu? diye soran Mehmet Efendi’ye, bu henüz 1895’in intikamı, daha alacağımız bitmedi, demişlerdi. Andırınlı Yazıcıoğlu Mehmet Çavuş’u teneşire çivileyip göz ve göbek çukurlarına barut koyarak 10 gün boyunca kandil gibi yakanlar da Ermenilerdir.
“BİZ BUNLAR İÇİN Mİ KURTULUŞ SAVAŞI VERDİK”
Maraş’ta bir “Cermenicia” adı tutturmuş gidiyoruz. Bu ad, başındaki harfi “k” okursanız, Klikya’nın türediği kelimedir. Klikya’nın Maraş’la ne ilgisi var, diyenlere Robert Kollej Tarih öğretmeninin çizdiği harita cevap veriyor ve orada küçük Ermenistan diye gösteriliyor. 12 Ekim 2006 tarihli mahallî bir gazetemizde, ‘Maraş’ta da Ermeni Soykırım anıtı yapılmalıdır’ haberini de okuyabiliyoruz. Biz bunlar için mi kurtuluş savaşı verdik?”
“SİYASÎ MİLLİYETÇİLİKLER BATI ELİYLE AZINLIKLARIN BÖLÜCÜLÜĞÜNDE ARAÇ YAPILMIŞTIR”
Ermeni meselesinin diplomasi aracı hâline getirilmesi ve alınması gereken tedbirler konusunda sunum yapan Prof. Dr. Mustafa Öztürk şu şekilde konuştu: “Tarihte sanayi öncesi toplumlarda diplomasi araçları, klasik olarak askerî ve iktisadî güçler ile siyasî evlilikler ve saltanat üyelerinin rehin alınması gibi dört esastan ibaretti. Sanayi sonrası ise, büyük sermayenin oluşumu ve sömürgeciliğin doğuşuyla beraber, üç temel diplomasi aracı geliştirildi: 1. Zengin ham madde kaynaklarına ulaşmak; 2. Yeni pazarlar edinmek; 3. Enerji ve ham madde kaynaklarına giden yolları kontrol etmek. Bu araçları iyi kullanmak için de bir takım yöntemler kullanıldı. Meselâ misyoner mektepleri açmak suretiyle hedef ülkelerde koloniler oluşturmak gibi. Bu vasıta ve yöntemlere Fransız İhtilâliyle doğan milliyetçiliği de siyasallaştırarak kullandılar. Kültürel milliyetçililik fıtrîdir, masumdur; siyasî milliyetçilikler ise Batı eliyle azınlıkların bölücülüğünde araç yapılmıştır. Bütün bu araç ve yöntemler, dünyanın en önemli stratejik konumuna sahip, doğudan Batıya, Kuzeyden güneye giden yol ve enerji havzalarının üzerinde bulunan Anadolu’nun parçalanmasında kullanıldı, bugün de kullanılmaktadır.”
“HEPSİ AYNI AMACA YÖNELİK OLARAK ERMENİ SOYKIRIMIYLA BİZİ SUÇLADILAR”
Yakın bir dönemde Pontus meselesi diye bir takım sorunların devreye sokulacağını ileri süren Öztürk şöyle konuştu: “Dün hedef Osmanlı idi, bugün Türkiye’dir. Dün Ermeniler kullanıldı bugün yoğunluklu olarak PKK aracılığıyla Kürtler kullanılıyor. Bekleyin, yakında Alevî meselesi, yeni bir Pontus meselesi aynı şekilde devreye sokulacak. Son olarak Papa’dan, Alman cumhurbaşkanına, Putin’e kadar hepsi aynı amaca yönelik olarak Ermeni soykırımıyla bizi suçladılar. 1500 yıldır Müslüman’ın ve Türk’ün katledilmesini meşru gören Papalık’tır; gaz odalarını icat eden Almanlardı; sırf Stalin döneminde 50 milyon insanı katleden de Ruslardı; bunların hepsi de önce aynaya baksınlar.”
“KARABAĞ’DA MEZARLAR BİLE YOK EDİLMİŞTİR”
Öztürk, “Bütün bunlarla mücadele etmek için ne yapmak, hangi tedbirleri almak lâzım.” Şeklindeki sorunun cevapları olarak şunları sıraladı: “Köklü zihniyet değişikliği yapmak: Devlet yönetiminde teslimiyetçi politikalardan vazgeçmek ve hiç kimseye yaranmaya çalışmamak. Yöneticilerimizin, tehciri insanlık suçu sayan beyanatları; Putin’in soykırım iddiasına karşı, bizimkilerin bu açıklamadan Nükleer Santral anlaşmasının etkilenmeyeceği gibi aceleyle söylenmiş sözleri terk edilmesi gereken tutumlardır.
Tehcire kadar giden yolda katledilen 600 bin civarındaki Türk ve Müslüman’ın hesabını sormak: Bunu sorarken, Ermenilerin Anadolu’nun uzantısı olarak Karabağ ve Hocalı’daki, yani Azerbaycan’daki katliamlarını da birlikte düşünmek. Karabağ’da mezarlar bile yok edilmiştir.
Ekonomik tedbirler almak: Tercihlerimizi soykırım iddiasında bulunan ülkelerden yana kullanmak yerine diğerlerine yönelmek. Gerektiğinde vize uygulamasına gitmek.
Batılıların yaptıklarını yüzlerine vurmak ve katlettikleri, haksızlık yaptıkları diğer ülkelerle dayanışmaya gitmek. Meselâ, 6-9 Ağustos’ta Japonlarla birlikte anma toplantıları düzenlemek. Çok özel alanlar dışında Batı’ya lisans-üstü konularda öğrenci göndermemek.
Gerektiğinde yeni ittifaklar arayabilmek: Bir Batı-Asya Birliği’ni dahi düşünmek.”
Panele, KSÜ Rektörü Prof. Dr. Durmuş Deveci, Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mehmet Özkarcı, Baro Başkanı Vahit Bağcı, MHP İl Başkanı Süleyman Öner, akademisyenler, hukukçular, sivil toplum örgütü temsilcileri ve vatandaşlar katıldı.