Football Manager'ın 20 yıllık tarihi

Topun ağlarla ilk buluşmasından bir sonraki santraya kadar.. İlk oyun yazımda neyi inceleyeceğimi düşünüp monitöre boş boş bakarken, yine böyle monitöre baktığım bir gün, kız arkadaşımın 'Yine yuvarlaklara gol attırmaca peşinde misin?' diye sorduğu gün aklıma geldi. Bunun üzerine karar verilmiş oldu.


20 senemi verdiğim bir oyundan daha çok yazılmayı hak eden bir oyun yok tabiki. Evet 1992 yılında 9 yaşında bir çocuk olduğum zamanlardan beri, neredeyse her çıkan CM/FM oyununu oynamış biriyim. Diğer alışkanlıklar toplasan en fazla 10-11 sene geçmişe gidiyor ama bu CM/FM sevdasına onların 2 katı uzun bir süre bağlı kalmıştım. O yüzden bu yazının hem 20 yıllık bir efsaneye saygı duruşu, hem 20 yıllık hayat arkadaşıma bir mektup ve biraz da anı içerir nitelikte olması kaçınılmaz oldu.

Bir Efsanenin Doğuşu: Championship Manager (1992)

Paul ve Oliver Colyer kardeşler iki ağır futbol hastası ve Everton taraftarı bilgisayar programcısıdır. 90'lı yılların başlarında oyun endüstrisi böyle devasa boyutlarda olmadığından evlerde 2-3 kişi tarafından yapılan oyunlar çok rastlanan bir durumdu. İşte bu ikili 1992 yılında Shopshire, İngiltere'deki yatak odalarında, ekiplerine Sports Interactive adını ve yaptıkları oyuna Championship Manager adını vermeyi uygun gördüler.

İlk oyun çıktığında bu günkü gibi büyük bir satış dalgası yaratmamış tabi ki, ama satışların günden güne, ufak ufak, ama düzenli olarak artması, sanki bu oyunun 20 yıllık, küçük küçük, parça parça evrimleşmesinin, büyüyen efsanesinin grafiği olmuş. 90'lı yılların standartlarına göre bile CM, grafik bazında yaşıtlarına kıyasla, daha basit, göşterişsiz, cila çekilmemiş bir oyundu. O sırada piyasada Premier Manager fırtınası esiyordu, (Ultimate Soccer Manager henüz çıkmış mıydı hatırlayamıyorum) maç motoru, bir saat, iki possesion bar ve bir spiker anlatımı yazısından ibaret olan CM'nin iş yapmasını imkansız görmüş olacaklar ki EA, oyunun dağıtıcısı olma teklifini es geçip, Domark'a kaptırmış. Tabi o zaman lisans falan da hak getire, oyuncu isimleri kafadan atılarak hazırlanmıştı. (Benim oynadığım ertesi yıl çıkan İtalya ligi versiyonunda gerçek oyuncular vardı gibi hatırlıyorum) Average Rating rakamları olmasa futbolcuların sahaya çıkıp çıkmadığını bile ayırt edemiyorduk ama oyunu oynadık. Özel birşeyler vardı. Sanırım o X faktörü denilen şey (az da olsa) kendini gösteriyordu. 93'te oyunun Norveç, Fransa ve İtalya ligi versiyonları yapıldı. Öyle ki BBC'nin o zamanlardaki popüler spor programı olan Football Focus'a röportaj veren Coventry City teknik direktörünün masasında da bir CM görülmüşlüğü vardır


Atmosfer Dışına Yükseliyoruz: Championship Manager 2 (1995)

Ne desem. Yaşamayan bilemez. Oyuna "Continue" dedikçe arkaplandaki değişen VGA resimler, o spikerin kattığı hava (bunlar ağır bedellerdi, o zamandi 486 DX'lerde oyunun hızını çok yavaşlatırdı ayrı konu), iki lig oynama seçeneği...

 Sadece İngiltere ve İskoçya ligleri vardı ve hangisini açarsanız onu oynardınız, birinden diğerine transfer olma seçeneği yoktu.

Ama benim için hayatta tek önemli şey Glasgow Rangers olmuştu. Varsın günümüzün yeni trend romantik futbol hipsterları, "Celtic Celtic" diye, Irish Pride peşinde, enine çubuklu yeşil beyazlı takım Celtic gol yedikçe ağlayadursun (gönülden sevene saygım var, yalandan hipsterlik yapanlara değil) ben Rangers'ın o yıl ki kadrosunun (Gascoigne ve Laudrup'lu kadro. Bugün bile ezbere sayarım; Goram, Miller, Robertson, Gough, Petric, Mikailichenko, McCoist, Durie ve Trevor Steven) büyüsüne kapılmış, çocuk aklımla dünyayı tanımadan, takımımın başında, iyi bir "Billy Boy" olup Old Firm derbisini iple çekerdim. Oyunu ilk açtığımda İngiltere ligi zordur, önce öğrenmek, oyuna alışmak amaçlı bir İskoçya sezonu yapayım demiştim. O oyunda asla İngiltere Ligi oynamaya sıra gelmedi.

Oyuna dönersek, "Add Manager" hilesi de yoktu. O zaman 6 kişi sınırı vardı ve bu doldu mu yenisi eklenemiyordu. Daha sonra bunun da İtalya, Belçika, Hollanda, İspanya, Almanya, Fransa versiyonlarını yaptılar. Ama benim için tek motto vardı: “I belong to Glasgow!”


Aşk İçin Ölmeli Aşk: Championship Manager 97/98

Eski oyuna 9 lig seçeneği ve üçünü aynı anda yürütme ile ligler arası transfer olma olayını ekleyin, işte elinizde yeni oyunumuz. Bu iş ciddi ciddi nereye gidiyor? Cevap, "Bir Futbol Menajeri Simulasyonuna". 

"Bugünkü PC'den para kazanılmıyor herkes korsan peşinde, bizde konsollara yönelik çalışırız" diyen oyun yapımcılarına bir tokat niteliğinde, herkes kopya korumalarla insanların canını sıkarken SIGames oyuna hiçbir koruma koymamış, resmen "Paylaşın, oynayın, dağıtın" demişti. Buna rağmen oyun, yılın en çok satan oyunu oldu. Çünkü biz ona aşık olmuştuk.

 

Nirvana: Championship Manager 3 (1999)

Her şeyi tepetaklak ettiler.

10 yıldır alıştığımız o kullanıcı arayüzünü bir oyunda yıktılar. Yerine post-modern, bambaşka bir oyun bulduk. Çocukluktan beri aşık olduğumuz güzel kadın gitmiş, yerine züppe bir kız gelmişti. Boyalı bir görünüm, yıpranmış ama haddinden fazla cezbedici yeni bir sevgilinin cazibesine çekildik.

Belkide SIGames'e göre aşkın ömrü 7 yıldı ve yenilik şarttı. Alışmak zaman aldı. Oynaya oynaya kendimize itiraf ettik ki bu "İlişkim kötü bir değişiklik lazım" yeniliği değil, 7 yıldır küçük küçük farkettirmeden değişen, evrimleşen oyunun bir efsanede vücut bulmasıymış. Doğduğundan beri yatay yaşayan menüler dikey sistemde işlemeye başladı. Artık antrenman programı yapabiliyor, reserve ve genç takımlarımızla ilgilenebiliyor, 16 kişi internette “yaşayabiliyor”, 25.000'i aşan futbolcu, antrenör ve görevli arasında kendi yapay-gerçek hayatımızı yaşıyorduk. Fakat en önemlisi, bugün bile konsola oyun çıkarabilmek adına daha iyisini değil, aynısını bile yapamadıkları taktik ekranıydı.

Artık taktik ekranı bir taktik tahtası olmuştu. Önceki oyunlardaki oyuncunun koşu yolunu çizme olayına ek olarak, top sahanın neresinde olursa nasıl pozisyon alacağına kadar anlatma olayı gelmişti. Bu sayede ikiside 4-4-2 oynatan hocaların takımları birbirine tamamen zıt oyunlar oynayabiliyordu. 15 lig seçilebiliyorduk ve bilgisayarınızın gücü yetiyorsa hepsi aynı anda oynanabiliyordu. SI'ın bize en büyük kazığı ise Türkiye ligini bu efsaneye dahil etmemesi ve bizi Hagi'li, Hakan'lı, Bülent'li efsanevi UEFA'yı kazanan kadroyu yönetmekten mahrum etmesi oldu. Bu yüzden seni hiç affetmeyeceğim CM.

 

Yapma CM, Yeme Bu Golü CM, Daha Kadroları Saymadım (CM 01/02)

Medyayla, yönetimle, oyuncularla, basınla diyalog kurmayı geçtim. Sana bilenmeyi seçtim SI. İlk defa oyuna Türkiye ligi koyarken çok lazımdı her şeyi günü gününe yapman. Çok şarttı son dakika transferlerini anında takip edip yansıtman. 100 yıllık tarihimizin efsane kadrosunu çok gördün bize. Oyunu açtığımı ve yenilmez armada ararken Mpenza'lı, Fleurquin'li, Cihan Haspolatlı'lı Galatasaray'ı gördüğümde sana sevgimden dolayı bir şey dememiştim CM çünkü o, konuşmadan monitöre baktığım 10 dakikada içimi saran öfke tsunamisini dillendirecek kelimeler daha icat olmamıştı CM.


Evrim bitti sıra devrimde. CM 4 (2003)

Piyasadaki rakiplerinin belki de 15 yıldır kullandığı 2D match engine olayı, artık “oyunu hayal etme” felsefesini benimsemeyen oyunculara ilaç gibi geldi. Yuvarlaklara gol attırmaca oyunu, tüm zamanların en hızlı satan oyunu ünvanını hala elinde tutuyor.

39 ülke ve 88 lig seçimi zaten her yeni CM'den beklediğimiz/alıştığımız gelişmelerdi. Fakat bizim gibi hardcore CM'ciler bu mükemmelliğin altında birşeylerin yanlış gittiğini seziyordu. Çok ufak hatalar da olsa, daha önce CM'leri uçarcasına çalıştıran PC'lerimizde bu oyun biraz yavaştı sanki, maç motoru da biraz nanemolla mıydı neydi? CM tarihinde görülmemiş işler. Büyütmedik. Oynadık.

 

Eidos/SI Ayrılığı ve FM'ye Geçiş (2004)

Oyunun yaratıcısı SI, dağıtıcı Eidos'la yolları ayırıp SEGA ile anlaşırken sebep olarak Eidos'un her yeni oyunda köklü değişikliklere izin vermeyen, ufak ufak katan, evrim felsefesinin yaratıcılıklarını sınırlamasını gösterdiler.

Yapımcı SI, oyunun kendi yarattığı program kodlarını ve veritabanını alıp SEGA'ya koşarken. Dağıtıcı Eidos'un elinde sağlam bir Championship Manager ismi kalmıştı. 2005 yılı iki taraf için tam bir sınav yılıydı. "İsim bende, programcı kolay, basarım parayı yazdırırım" diyen Eidos, CM5'iyle efsaneyi yerle bir ederken SI, Football Manager 2005 ile adeta "İsmime değil cismime gelin" diyordu. Çoğu oyuncu gibi benim için de CM artık bitmişti. FM'ciydik bundan sonra.

 

Artık İşler Farklı İşliyor: FM 2006

Oyuna "Team-Talk" eklendi. En önemlisi yeni bir geleneğimiz doğdu. Eskiden pürüzsüz, taş gibi çıkan FM oyunları, artık bug'lu çıkacak, yamayla toplana(maya)cak, şubatta transfer yamasıyla kadrolar oturacaktı. Yine de eskisi gibi başına oturunca fena sarıyordu.

 

Bug Artık Bir Yaşam Tarzı: FM 2007

Bizi medya şovmeni etti bu oyun. Basına zırt pırt konuştuk, gelecek maçı sordular, oyuncuların form durumunu sordular, sordular da sordular. Bizde konuştuk, yönetimle toplantılar yaptık konuştuk, oyuncuları her antremanda 5 kere çağırıp konuştuk. Konuşmaktan menajerliğimizi yapamaz olduk. Scout'larımız artık gerçek insan oldular, gezdikleri ülkeleri daha iyi tanıyarak deneyim kazandılar. "Parent" ve "Feeder Team" özellikleri eklendi.

Bug? Olmazsa olmaz: Saçma sapan Scout raporları ve müzmin sakatlıklar.

 

Elleme Bozarsın: FM 2008

Birkaç ufak değişiklik ve veritabanı güncellemesi. Oynanabilirlik ve eğlence düzeyi gayet yerli yerinde. Bilmiyorum nedendir 2008'e sempatim var. Bana daha bir sürükleyici, olmuş, oturmuş gelmişti.

 

Bir 3D Eksik Kalmıştı: FM 2009

Oyunun tarihinde bir ilk gerçekleşti: 3D maç motoru eklendi. Çok yeni nesil oyuncuyu kendine çekse de, şahsi kanaatim çok yetersiz ve hatalarla dolu olduğu yönünde. Orta sahadan atılan goller. Topu alıp garip garip yerlere gitmeler. Saç baş yolduran hareketler. Ben şahsen yine bizim babadan kalma ve güvenilir 2D ile oynamayı tercih ettim (hala da öyle yapıyorum). Onun dışında yeni eklenen basın toplantısı özelliği iyi düşünülmüş olsa da, basının Türkiye'ye gelmiş her Alman hocaya "Sonunda istifa edecek misiniz?" diye sorması gibi, bütün yıl aynı soruların tekrarlanması biraz can sıktı.

 

Her Gün Pilav Da Yenir: FM 2010

Zanzibar'dan Tuvalu'ya, American Samoa'dan Bhutan'a bütün dünya. 18 sene sonra artık heyecanı, elektrik su icad olmamış ülkelerin başında arar hale gelmiştim. Milli takım oyuncusu diye yaban ellerden topladığım kara kara adamlara bir İngiliz misyoner edasıyla "Beyler bu elimdekinin adı toptur!" diyerek geçti 2010 yılı.

 

Ben Menajerim, Buyrun Kartım: FM2011

Oyuncu menajerlerinin eklenmesi ve karakterleri ile güzel kotarılması tat verdi. Kimisi yıldızı yeni parlayan gariban çocuklara "Çak imzayı sana jip alacaz" der, 15 yaşında keşfedip yetiştirdiğim oyuncumla arama nifak sokar. Kimisi oyuncunun alacağı ücret kadar kendine avanta ister, transferler görüşmeleri "O çocuğa da sana da futboldan ekmek yedirmiycem!" iddiaları ile çıkmaza girer. 

FM 2012 yi yazmıyorum çünkü hala oyun yeni. Bakarsınız bir ara tek başına bir inceleme konusu olur.

Tamamdır gibi. CM/FM efsanesinin tarihi kısaca böyle. Eski oyunlara daha uzun yer ayırdım farkındayım. Haliyle 9-10 yaşında bir çocukla 30'una gelmiş bir adamın bakışı da, oyundan aldığı zevk de farklı oluyor. Bu yazıdan yeni FM'leri beğenmediğim anlaşılmasın. Hala zevkle oynuyorum. Ama gerçek olan FM ve hitab ettiği kitle gittikçe gençleşirken biz yaşlanıyoruz. Olsun, Yüksek Sadakat'in şarkısında dediği gibi: “Ben inerken en dibe ağır ağır, sen ilk gördüğüm günden daha güzelsin.”

Hepinize iyi oyunlar.

Bu yazı orijinal olarak 7/24 Oyuncu adlı çiçeği burnunda oyun bloğundan alınmıştır. Yazısı için Ozan Yakut'a teşekkür ederiz.