"İslamî Stand-upçı yoktur, Müslüman Stand-upçı vardır"

O kimsenin tanımadığı ama herkesin tanıdığı bir mizah ustası… Bir komedyen... Kendisini 'Kimse beni tanımaz ama herkes de beni tanır' diye tarif ediyor.

O kimsenin tanımadığı ama herkesin tanıdığı bir mizah ustası… Bir komedyen... Kendisini “Kimse beni tanımaz ama herkes de beni tanır” diye tarif ediyor. Dünyanın birçok yerinde binlerce insana gösteri yaptığını, herkesin “Recep Demirkaynak” ismini anımsadığını ancak kimsenin ‘şöhret’ olarak kendisini tanımadığını söylüyor. Herkesin tanıdığı ama kimsenin tanımadığı bu sanatçı sahnede olduğu kadar sahne arkasında da oldukça samimi ve içten. Mesleğini icra tarzıyla, duruşuyla, sahnedeki kişiliğiyle farkını ortaya koyan Demirkaynak’ı daha yakından tanımak istiyoruz. Seyircilerine sahnede içten tavırlar sergileyen, “Bizden biri” izlenimini veren Demirkaynak, “Her zaman böyle midir? Sahne arkasında nasıl bir insandır?” diye birçok soru takılıyor aklımıza. Sorularımıza yanıt almak için yanına gittiğimizde sorular kendiliğinden cevabını buluyor adeta ve sahnedeki samimi edasıyla cevap veriyor tüm sorularımıza usta komedyen.

 

 

“BENİM İŞİM SAHNEDE MUHABBET ETMEK”

İnsanda, karşısında yıllardır tanıdığı bir arkadaşıyla sohbet ediyormuş hissi uyandırıyor Recep Demirkaynak. İnandığı değerlerle yaşadığı her haliyle belli oluyor. Çünkü o yaptığı işe meslek penceresinden değil muhabbet penceresinden bakıyor. “Sahnede stand-up yapmıyorum muhabbet ediyorum” diyor. İşin sırrını samimiyette görüyor ve yaptığı işi sadece “Muhabbet” olarak tanımlıyor. Bu tanımlamayı şu sözleriyle sürdürüyor Demirkaynak, “Bunu akademik olarak tanımlayacak olursak yaptığımız iş meddahlığa dayanır. İşin kaynağı orası ama tam olarak meddahlık da yapmıyoruz. Onların standardında değil. Biz bir nevî muhabbet ediyoruz sahnede. Bizim işimiz muhabbet.” 

 

“SANATÇI HERKESE HİTAP ETMELİ”

Onun tarzı, duruşu, mizaha bakış açısı ve sanat anlayışı diğer mizahçılara benzemiyor. Farkıyla dikkat çekiyor Recep Demirkaynak. Sahnelerde, yaptığı televizyon ve radyo programlarında bel altı esprilere yer vermez, zaman zaman da Allah’tan, namazdan, duadan bahseder. Bu yüzden “İslamî Stand-up’çı” diye etiketlenen komedyenlerden birisidir aynı zamanda. Ancak o, bu etiketi doğru bulmuyor ve “İslamî sanatçı diye bir şey yoktur. Müslüman sanatçı vardır. Ben de Müslüman bir adamım. Yaptığım işler inancıma göre olur ama sanatçının kendini diniyle tanımlanması doğru değil. Sanatçı herkese hitap etmeli” diyor.

 

“İSLAMÎ STAND-UP KONUSUNDA TÜM RÖPORTAJLARI REDDETTİM”

Özellikle “Ben İslamcı stand-upçıyım” diyerek sahne alan komedyenlerin olduğunu söylüyor Demirkaynak. “Bu onların kendi söylemi. Böyle bir etiketle çıkmayı kendim için doğru bulmuyorum” diye devam ediyor. Böyle bir tanımlamayla piyasaya çıkmanın bir öteleme olduğuna işaret ediyor aslında. Bu sözlerin “İslamı savunanlar gelsin” anlamı taşıdığını düşünüyor ve reddediyor. Hatta bu konuyla alakalı röportaj yapmak isteyen ulusal televizyon kanallarını bile geri çevirmiş sanatçı. Çünkü bunun “aşağılama” olduğunu düşünüyor ve diyor ki, “Bir oyunu beğenirsiniz, gelirsiniz, röportaj yaparız. Ancak ‘Hem Müslüman hem de stand-up yapıyor” düşüncesi bir aşağılamadır. Böyle şeyleri kabul etmiyorum.”

 

“DİNLİSİ-DİNSİZİ FARK ETMEZ BENİM İÇİN”

Kendisine yapıştırılan İslamî Stand-upçı etiketini söküp atamadığını da ifade ediyor ünlü komedyen. “Çaresiziz” diyor. “Bu işin çerçevesine dikkat ediyorsanız, biraz da Allah, Kitap (Kuran-ı Kerim) geçiyorsa oyunda direkt bu etiketi yapıştırıyorlar. Halbuki Müslüman bir ülkedeyiz ve ben Müslüman bir adamım. Sahnede işimi yapıyorum o kadar. Etiket yapıştırmaya gerek yok ki. Bize de böyle etiket yapıştırdılar maalesef. Hikâyemi bütün insanlara anlatabilirim ben. Dinlisi, dinsizi fark etmez benim için. Oturup dinleyen herkese anlatırım. Sanatçı sahneye çıkar ve ürününü gösterir. Sen onun hangi dinden olduğuna bakmazsın ki. İnsan Michael Jackson’ı Müslüman ya da Hristiyan olduğu için dinlemez ki. Güzel bir şey varsa ortada dinleyip beğendikten sonra onu tanır ve kimliğini görür. Ne olduğunu anlarsın zaten” diye konuşuyor.

 

 “KENDİMİ BİLDİM BİLELİ MİZAH YAPARIM”

Mizaha nasıl başladığını, kendisini nasıl keşfettiğini ya da kimin keşfettiğini sorduğumuzda iddialı ifadelerden uzak duruyor sanatçı. “Kendimi keşfettim demek iddialı bir söz olur ama kendimi bildim bileli mizah yaparım” diyor. İlkokuldan beri müsamerelerde yer alırmış ve ortaokul döneminde de tiyatrolarda oldukça aktif bir öğrenciymiş. Demirkaynak, mizahın sonradan çalışılarak yapılabilecek bir şey olmadığı kanaatinde. “Çalışarak komedyen olunmaz. Allah fıtraten verecek” diyor. Çocukluğundan beri kendisinde mizah mayası olduğu halde ancak 26-27 yaşlarında yaptığı radyo programlarıyla bunu sergilemeye başlamış ve 30’una yaklaşana kadar bu yeteneğini hiçbir yerde sergileme imkanı bulamamış. Askerden geldikten sonra birçok ulusal radyoyla başlayan bu mizah ve şov programlarının daha sonra televizyon ekranlarına ve sahnelerde devam ettiğini belirtiyor sanatçı.

 

“HOKKABAZ MI OLACAKSIN?

ŞEYTANLIK MI YAPACAKSIN? DİYORLARDI”

Recep Demirkaynak sahnelerde sıkça “Annemin ümidini kestiği tek evladıyım” ifadelerini kullanır. Bunun sebebini ve mesleğe adım atarken yaşadığı sıkıntıları soruyoruz biz de. Bu soru güldürüyor usta stand-upçıyı ve şöyle konuşturuyor, “O zamanlarda aileler bu konulara sıcak bakmıyordu. İşte memur olsun, sigortalı bir işi olsun istiyorlardı. ‘Tiyatrocu olacağım’ dediğimde tepkiler iyi değildi. ‘Hokkabaz mı olacaksın? Şeytanlık mı yapacaksın?’ diyorlardı. Camiamız böyleydi.”

 

“AİLEMİ SAHNEDEN UZAK TUTUYORUM”

Bütün bunlara rağmen hâlâ sahnede olduğuna göre bir mücadele sırrı olmalıydı Recep Demirkaynak’ın. İşte tam da onu merak ediyor ve öğrenmek istiyoruz bu sırrı. Tekrar tebessüm ediyor ve “Ailemi sahneden uzak tutarak başardım” diyor. Meğer ailesinin olduğu yerde hiç oynamıyormuş sanatçı. “Onlar bu işi yaptığımı biliyorlar ama nasıl yaptığımı bilmiyorlar. Bazı videolarımı izliyorlar ama çoğu eski oluyor onların. Şu anda ne yapıyorum bilmiyorlar” diyor.

Ayrıca meslekî konularda çok da sert olduğunu öğreniyoruz komedyenimizin. Bu yüzden kimsenin eleştirmeye yeltenemediğini söylüyor ve kendisini keskin sirkeye benzetiyor. “Bu konuda keskin sirkeyimdir. Birisi işimi eleştirdiği zaman cevabını alır. Polemiği güzel yaparım” deyip gülerken, “O yüzden o konulara pek girmezler benim yanımda. Arkadaşlarımın çoğu da destekliyor beni. Yaptığım işin doğru olduğunu söylüyorlar” diyerek hiçbir sıkıntının çıkmadığını söylüyor.

 

“KUVVETLİ BİR SİLAHTIR MİZAH”

Niçin mizahı seçmişti Recep Demirkaynak? Neyi düşünerek, neyi hedefleyerek “Mizah” diyordu? İşte bunun cevabını mizahı silaha benzeterek veriyor. Eleştirinin en etkili yöntemi olarak görüyor ve “Kuvvetli bir silahtır mizah” diyor. “Çünkü çok fena akılda kalıyor” sözleriyle devam eden sanatçı şöyle konuşuyor, “Gençlere ‘Özentili olmayın’ diyoruz. Bunu direkt söylerseniz savunma mekanizması harekete geçer. Ama mizahla söyleyince hem gülüyor hem anlıyor. ‘Hakikaten öyleyiz’ diyorlar. Bu önemli bir şey. Halk olarak da bizim şifaî kültüre dayanan bir kültürümüz var. Çok okuyup-yazmayı sevmememizin sebebi cehaletimiz değil kültürümüz. Yani anlatma, dinleme ve sohbet kültüründen geldiğimiz için böyleyiz biz. Dinleyerek öğreniyoruz.”

 

“SANATÇININ BİR DERDİ OLMALI”

Ayrıca komiklik ile mizahın aynı şey olmadığının da özellikle altını çiziyor. “Mizah ciddi iştir. Komikliği herkes yapar. Bir hindi taklidi yaparsınız herkes güler. Ama işe yaramaz. Mizahla insanın hatasını söylersin kendisi de güler kendi yaptığına. Akılda kalır” diye konuşuyor. Sanatçının bir derdi olması gerektiğine de vurgu yapıyor usta komedyen. “Derdi olmayan adamdan sanatçı da olmaz” diye keskin bir ifade kullanırken kendi dertlerinin birinden de şöyle bahsediyor bize, “İnsanlar Yaşar Nuri Öztürk aklına gelince gülmeye başladı. Bunun sevabı bana yeter zaten. Bir şeyle derlenmek lazım. Allah seni bir yere çıkarıyorsa, şarkıcı, şair, edebiyatçı her neysen tesadüf değil ki bu. Bir şey yapmak lazım.”

 

“SAHNE BENİM İÇİN REHABİLİTASYON”

Sahnelerde, ekranlarda insanları güldüren bir komedyenin aslında asosyal olduğunu duymak şaşırtıyor bizi. “Normalde hayatımın her yerinde espri yapan, gülen bir adam değilim. Daha fazla asabi ve gergin bir yapım var. O yüzden sahne bana iyi gelir. Eğer yanımda sevdiğim arkadaşlarım varsa çok eğleniriz. Yoksa çok asosyalimdir. Tanımadığım ortamlarda çok gerilirim” diye konuşuyor Demirkaynak. Memleketi yakından takip ettiğini söylerken, medyadan takip etmediğini de özellikle vurguluyor. “İnsanlarla çok haşir neşirim. Her yeri görüyorum. Canımı sıkan, sinirlendiren, kızdıran, üzen bir sürü şey var. Sahne benim için rehabilitasyon aynı zamanda. Çıkıp çatır çatır söylüyorum” diyor ve bunun kendisini rahatlattığını dile getiriyor. Mizahı bir nimet olarak görüyor ve “Bu beni rahatlatıyor. Bunu yapamayan birçok insan var. Benim için bu büyük bir nimet ve rahatlık. Çıkıp insanların gözünün içine baka baka bir şeyler anlatmak güzel şey” diyor.

 

“GENELKURMAY BAŞKANINI CUMA NAMAZINA YOLLUYORDUM”

Tehlikeden korkmuyor ve siyaseti mizahına konu etmekten de çekinmiyor. Sıkıntılarına rağmen seviyor işini ve cânı gönülden kucaklıyor. “28 Şubat’ın en cafcaflı zamanlarında biz sahnede dalga geçiyorduk” diyor. Çankırı’da yaptığı bir gösterinin anısını da bizimle paylaşıyor. “O dönemde yaptığım bir gösteride Garnizon Komutanı en ön sıraya oturmuştu üniformasıyla. Ben o ara Necmettin Erbakan’ı cumhurbaşkanı yapıyordum, Genelkurmay Başkanını Cuma namazına yolluyordum. Ama bir şey olmadı tabii. Alenen bir şey yapamazlar. Sadece daha sonra önümüzü kesmeye çalıştılar. Ama biz o süreçten zarar almadan çıktık. Programlarımızı iptal ettiler. Bazı şehirlere sokmadılar. Biz de Çankırı olmadıysa Balıkesir’e, Balıkesir olmadıysa Kastamonu’ya gittik. Bırakmadık. Allah sizi bir yola soktuysa vardır bir sebebi.”

16 yıldır kesintisiz sadece bu işi meslek olarak yapan tek adam olduğunu söylüyor Recep Demirkaynak. Ve bu süre zarfında işini bırakmadığını da. Ancak bazı zamanlar bırakmayı düşündüğünü de söylemeden geçmiyor. Birkaç defa bırakmayı düşündüğünü dile getiriyor. Gerekçesi ise muhafazakar camianın mizaha tam anlamıyla vâkıf olamaması. “Yapacak çok güzel şeyler var ama yapamıyoruz. Ya da yaptığınız iş beklediğiniz kıymeti görmüyor. İdealist davrandığım için bazen boşuna uğraşıyormuşum gibi geliyor” diye konuşurken yaptığı işin takdir görmesini istiyor. Parayı, maddiatı bir tarafa attığının özellikle altını çiziyor Demirkaynak. “Biz bu işi parayla yapan insanlarız. Ama deseler ki ‘size para vermeyeceğiz’ inanın moralim bozulmaz. Ancak bu işte takdir görmek istiyorsunuz. Sahnenin doğasında var bu. Bunu göremeyince üzülüyorum” diyor.

 

“DÜNYAYA KENDİNİ KABULLENDİRMEK İÇİN ONLARA BENZEMEYE GEREK YOK”

Stand-up’ın sınırını yerellikle çiziyor sanatçı. “Mizah yapan adam, mizahı kime yaptığını bilmeli. Kendi ülkesini, kültürünü, vatandaşını bilmeli. Bir Amerikalı gibi stand-up yapamazsın” diyerek sanatın yerel olması gerektiğine vurgu yapıyor. Demirkaynak, “Bir Amerikalı sahnede küfür de edebilir. Biz yapamayız. Yapmamalıyız. Halktan kopamayız. Seyirci senin orada olmana sebeptir zahirde. Bunun kıymetini bilmek ve seyirciyi malzeme olarak görmekten vazgeçmek lazım. Kısacası yetiştiğin memleketin kurallarına göre oynaman gerek” derken, işin teknik boyutunun öğrenilmesini de kesinlikle istiyor. Teknolojik olarak her şeyin öğrenilmesini ancak kültür ayrımının çok iyi yapılması gerektiğini belirtiyor. Usta komedyen, “Gidip şov nasıl yapılır, seslendirme, ışık, dekor, yönetmenlik nasıl yapılır öğrenilsin tabi. Bunda sorun yok. Ama yapılan yerel olsun yerel. Senden olsun, benden olsun. Komplekse gerek yok yani. Dünyaya kendini kabullendirmen için onlara benzemene gerek yok. Kendin olarak kabul ettiriyorsan büyük adamsın” ifadelerini kullanıyor.

 

“MÜSLÜMANLAR MİZAHA YABANCI”

Muhafazakar camiadan destek görememekten yakınınca, Müslümanların mizaha önyargılı olduklarını mı düşündüğünü soruyoruz ünlü komedyene. “Önyargılı olmaları için bu işten haberdar olmaları gerekirdi” diye yanıtlıyor bu soruyu Demirkaynak. Yıllarını mizaha vermiş olan sanatçı Müslümanların mizaha yabancı olduğunu düşünüyor. Mizahı bel altı espriler yapan stand-upçıların yer aldığı medyada gördüklerinden ibaret zannettiklerini söylüyor. Stand-up’ın  öyle olmadığını anlatmaya çalışıyor. “Pekala Recep Demirkaynak’ı, onun sanatını anlamaları için ne yapmak lazım?” dediğimizde ise şunları söylüyor, “Şu anda aslında herkesin küfrettiği televizyon kanallarına çıkmak lazım. Ama bunlar bizi bozuyor tabii. Bu programlarımı oralarda yaparsam yaptığımız işi o zaman algılayacaklar. Maalesef gerçek bu. Şu an duayen kabul edilen birtakım isimleri kim bana sanatçı diye yutturabilir. İçi boş kardeşim içi boş. Bu bir pazarlamadır. Bizim camiamızda o yok. Bizde de ‘Fazla yüz vermeyin havaya girmesin’ muhabbeti vardır. Halbuki sanatçının havaya girmeye ihtiyacı vardır. Açılması gerekir çünkü. Çünkü marifet iltifata tabiidir. Gaza gelecek ki daha güzelini yapacak. Biraz enaniyeti olacak başka çaresi yok. Diğerlerine veriyorlar ama sana vermezler. Sen Müslümansın ya. Şu an dünyadaki durum bu. Şovunu güzel yapacaksın. Sahnede büyük duracaksın, güçlü duracaksın. Çünkü sanatçı sahnede devleşince, taşıdığı değerler devleşir. Sahnede güçlü olan, büyüyen, devleşen ben değil değerlerim olacak. Ama o imkanı vermiyorlar.”

 

“BİZE YOL AÇIN YOL”

Yaptığı işin desteklenmediğinden, takdir görmediğinden ciddi anlamda dert yanıyor Recep Demirkaynak. “Üzerine basa basa söylüyorum. Ben para-pul istemiyorum. Bize yol açın yol. Saha açın” diye haykırıyor. “Bana soruyorlar ‘Recep Bey birilerini yetiştiriyor musunuz?’ diye. Nasıl yetiştireyim, kimi yetiştireyim, nerde yetiştireyim? Eve mi götüreyim? Yetiştiremiyorum tabi ki” diyor. Sanatçıya göre tiyatro camiasında birçok yetenekli genç harcanıyor. “Çok yetenekliler var. Tek eksikleri kültürlerini bilmiyorlar ve inançlarından bihaberler. Yeteneği işleyemiyorlar. İçleri bomboş kalıyor” diyor.

 

SANATÇI BULUŞMALARINA MUHAFAZAKAR SANATÇILAR NEDEN DAVET EDİLMİYOR?

Demirkaynak, Ak Parti iktidarını da muhafazakar sanat camiasına sahip çıkmadığı için eleştiriyor. Birçok konuda takdir ettiğini söylerken ‘sanatçı buluşmaları’nda muhafazakar camiadan hiç sanatçı davet edilmemesini doğru bulmuyor. “Bu iktidar 12 yıldır var. Desteklerim ve icraatlarını da doğru bulurum ayrı mesele. Ancak bizim sanatımıza sahip çıkarlar da, kültürü-sanatı içi boş adamlardan alıp, biraz bizim önümüzü açarlar mı diyoruz? Hiç olmuyor. Yıllarca camiayı sırtlanmış, sahnelerde marş söyleten, slogan attıran sanatçılardan birini göremezsiniz o toplantılarda, buluşmalarda. Bir Eşref Ziya’yı, bir Ömer Karaoğlu’nu göremezsiniz” ifadelerine yer verirken bu durumun kendilerini çok üzdüğünü söylüyor.

 

USTASI, KOMEDYEN ADAYLARINA SESLENDİ

Herşeye rağmen işini severek, isteyerek yapıyor ünlü komedyen Recep Demirkaynak. “Bir insana güzel bir şey anlatabilirsem ne mutlu” düşüncesiyle hareket ediyor. İnsanları güldürmekten, güldürürken düşündürmekten, düşündürürken hatalarını, eksiklerini ya da güzelliklerini göstermekten zevk alıyor. Sahneden izleyicilerine ayna tutmaya devam edecek Demirkaynak. O bu yolda devam ederken, arkadan gelecek olan yeni komedyen adaylarına da iyi bir komedyenliğin şifresini veriyor. Ona göre bu şifre ‘Samimiyet.’ Ancak samimiyetin o kapıyı açacağına işaret ediyor. Genç komedyen adaylarını sahnede asla rol yapmamaları konusunda uyarıyor usta komedyen. Genç stand-upçılara ya da olmak isteyenlere de şöyle sesleniyor; “Sahnede bir stand-upçıyı oynamayın. Hikayenizi anlatın. Hikayenizin içindeki karakteri oynayın ama sahnedeki sizsiniz unutmayın. Onu seyirciye hissettirin. Samimiyet ve doğallık bu işin anahtarıdır. Sahnede ‘sanatçı’yı oynamayın. Sanatınızı yapın size sanatçı derler zaten merak etmeyin. Öğretilmiş hayatlara talip olmayın. Kendi hayatınızı öğrenip yaşayın. Size öğretilen hayatı yaşamaya çalışmayın. Çünkü size yanlış şeyler öğretiliyor. Kendi ahlakınızı, hayatınızı ve dininizi yaşayın.” (NARİN DEMİRCİ)