Ünlü sanatçı Ahmet Selçuk İlkan: "Bu Ülkeyi Sanatçılar Kurtaracak"
Türkiye'nin zor süreçlerden geçtiği her dönemler için ünlü şair Ahmet Selçuk İlkan, şiirin öfkeyi yonttuğunu söyleyerek, 'Bu ülkeyi sanatçılar kurtaracaktır' dedi. Tarihe ismi kazınmış kişilerin hep şair olduğuna dikkat çeken İlkan, 'Şairler kahramanlardır. Birçok sosyal bilimciye, toplum mühendislerine göre gerçek kahramanlar şairlerdir. Çünkü insanların düşünemediğini, söyleyemediğini, cesaret edemediğini dünyada en önce şairler söylemiştir' dedi.
Röportaj: Narin DEMİRCİ
ZEKİ MÜREN’E YARIM SAATLİK ŞARKI OKUTMAYI BAŞARDI
Ortaokul yıllarında başladı onun şiir macerası. Okuduğu bir dörtlük hayatını değiştirdi. Hayatını değiştiren bu şiirler artık hayatının tamamı oldu. Matematik hocası gördü bir gün yazdığı şiirlerden birini. “Geometri çalış, bırak bu işleri” diyerek kulağını çekse de, o inadına daha da fazla şiir yazdı. “Zeki Müren’e vereceğim bu şiiri hocam” dedi ama hocasının “Zeki Müren kim, sen kim?” deyişine engel olamadı. Ancak o küçük öğrenci, hocasına büyük bir hayat dersi verdi günün birinde. Vazgeçmemeyi ve imkânsız gibi görünen şeylerin aslında imkânsız olmadığını ispatladı ona. Çünkü en fazla dört dakikalık şarkıların bile içinin doldurulamadığı müzik camiasında, o Türkiye’de ve hatta belki de dünyada tek olarak Zeki Müren’e yazdığı yaklaşık yarım saatlik ‘Kahır Mektubu’ şarkısını okutmayı başardı. İnadına sevdi, inadına yazdı ve bir şarkı sözü virtüözü oldu. Yüzlerce şarkısı bestelendi.
ÜNLÜLERİN DİLİNDE HEP ONUN ŞİİRLERİ
Kırk yıllık sanat hayatına neler sığdırmadı ki Ahmet Selçuk İlkan? Bin bir türlü duygu biriktirdi. Ama en önemlisi kendisine ‘Ayrılık şairi’ dedirtecek şiirler biriktirdi tabii ki. Biz onun duygularını kimi zaman Coşkun Sabah’ın seslendirdiği ‘Hatıram Olsun’ şarkısında, kimi zaman Emel Sayın’ın seslendirdiği ‘Gözler Kalbin Aynasıdır’da, kimi zaman Bülent Ersoy’un sesinden ‘Hani Bizim Sevdamız’da dinledik. Kimi zaman ise Ümit Besen’in ‘Islak Mendil’inde. Ve onun duygularını yine Ferdi Tayfur’un ‘Sabahçı Kahvesi’nde, Zerrin Özer’in ‘Bir Gülü Sevdim’inde, Yıldız Tilbe’den duyduğumuz ‘Sarhoş Gibiyim’de dinledik. Hatta birçok düğünde çalınan ‘Mastika’da bile onu dinledik.
“İNADINA HAYATA DEĞER KATMALI”
Kendisini “Ayrılıkların şairi” olarak tanımlıyor Ahmet Selçuk İlkan. Ancak sahnedeki İlkan ezber bozuyor tabii. Neden mi? Çünkü yaptığı şiir şov ve kendisini anlattığı şiirsel biyografisiyle bazen bir yaşam koçu oluyor, bazen kişisel gelişim uzmanı. Bazen de bir nüktedan, bir komedyen. Kendi yaşadıklarına bile gülüp geçtiği oluyor zaman zaman. Hatta öyle bir gülüp geçiyor ki, inanamıyorsunuz ayrılıkların şairi olduğuna. Yaşadığı hiçbir şeyin kendisini yıkmasına izin vermeyen bir ayrılık şairi o. Kendisini ‘Ayrılıkların şairi’ olarak tanımlayan Ahmet Selçuk İlkan ile sahnede insanlara tebessüm ettiren Ahmet Selçuk İlkan’ı konuşuyoruz usta kalem ile. Bunu nasıl başardığını merak ediyoruz hâliyle. Bunun üzerine hayata limon benzetmesi yapıyor ve “Ayrılık şairi deyince insanların aklına özlem, matem ve yas geliyor. Hayatın kendisi nereden bakarsanız bakın çok tatlı diyemeyiz. Çünkü hayat farkında olmadan bize öğretmenlik yapıyor. Zaman, dünyada en değerli öğretmen. Hayatın bu kadar ekşi yanı varken içine şekeri ben katmak zorundayım. Daha doğrusu her birey bunu böyle bilmeli. O limon ise biz şeker olmalıyız. Hep ağlayıp, oflayıp, hayattan kaçıp, hayatla küskün kalacağına inadına hayata değer katmalı, kendi ömrüne değer katmalı. Ve kısacık bir ömrü en güzel şekilde değerlendirmeli. Hem kendine değer katmalı, hem hayatı değerlendirmeli. Ben onu yapıyorum” diyor.
“EZBER BOZMAYA BAYILIYORUM”
Sahnede şiir şov yapan ve klişeleşmiş ‘Şiir dinletisi’ algısını alt-üst eden şair İlkan, meğer ezber bozmaya bayılıyormuş. “Herkes zamanında şiirleri ‘hazır ol’ vaziyette okurken ilk defa ben şarkılı, melodili şiirler okudum. ‘Deli misin?’ dediler. ‘Zırdeliyim’ dedim. Sonra bir baktım ki herkes benim yaptığımı yapmaya başladı” diyen İlkan, önde gidenlerin hep eleştirildiğine dikkat çekerek, sonrasında arkasından kitlelerin gelmesinden de gurur duyduğunu dile getiriyor. En fazla eleştirenlerden birinin de şair Ataol Behramoğlu olduğunu ifade eden İlkan, “En fazla eleştiren Ataol Behramoğlu’ydu. ‘Şiirin içine enstrüman konur mu?’ diyordu. Altı ay sonra da kendisi yaptı. Sorduğumda ‘Haklıymışsın’ dedi. Dünyada hep ilklere karşı bir önyargı vardır. Albüm yaptım diye itiraz ettiler. Sonra herkes yaptı. Radyolarda şiir okudum, herkes okumaya başladı. Şimdi sahnede şiir şov yapıyorum. Herkes yapıyor. Gurur duyuyorum. Demek ki doğru bir şey yapıyorum” diye konuşuyor.
“İLHAMI BEKLEYECEK SABRIM YOK”
“İlhamı olan şair değilim” ifadesini kullanıyor Ahmet Selçuk İlkan. Biz de bu ifadeyi kullanan şaire neden ilhamı olmadığını soruyoruz. Neredeyse şair ve şiir ile bütünleştirilmiş ‘ilham’ kelimesinin kendisinde neden olmadığını esprili bir üslupla şöyle açıklıyor avangart şair, “İlham beni tembelleştirir. Hâlbuki ben çalışkan bir şairim. İlhamı bekleyeceğim, karlı bir gün gelmez, üşür, dağların ardında kalır, başkasına gider, adresi şaşırır. O zaman ben hiç şiir yazamam. Onun için ben ilhama gidiyorum bazen. ‘Nasılsın?’ falan diyorum. İlhamı beklemek gerçekten şairi tembelleştirir. Benim ilhamı bekleyecek kadar sabrım yok. Nazlanmasını sevmiyorum. Sevgili de olsa, dost da olsa koşarak gelmeli. Uçarak gelmeli. Yaradan’ın selamı gibi ışık gibi gelmeli.”
“ŞİİRLERE YASLANARAK HAYATINI DEVAM ETTİRENLERDENİM”
Şiirin kendisi için bir teselli kaynağı olduğunu söylüyor. Hatta “Şiir benim tutkum, kara sevdam” diye de ekliyor. Şiirlere yaslanarak rahatladığına ve hayatında vazgeçilmez olduğuna dikkat çeken İlkan, “İnsanlar üzülüp kederlenince kendisine bir teselli arar. Bu bazen arkadaş olur, dost olur. Bazen de kötü alışkanlıklar olur. Benim kara sevdam, tutkum şiir. Şiir bir gönül yastığı benim için. Ben şiirlere yaslanarak hayatını devam ettirenlerdenim” diyor ve şairliğin tanımını bile şiirle yaparak şu dörtlükleri okuyor; “Sana göre şair / Dilini kamaştıran / Objeleri yarıştıran / Aklını karıştırandır. Bana göre şair / Adamın içini okuyan / Elini taşın altına koyan / Ve mısra mısra / Kalbini oyandır.”
“İNSANLAR TERK EDER AMA ŞİİRLER ASLA TERK ETMEZ”
Şiirlerin sadece şairler için değil herkes için önemli olduğunu söylüyor Ahmet Selçuk İlkan. “Çünkü hayatta mutlaka her anınızı resimleyen, her anınızı kucaklayan, dile getiren bir şiir, bir şarkı mutlaka vardır” ifadesini kullanıyor. İnsanlar terk etse de şiirlerin vefalı bir dost olduğuna dikkat çeken ve terk etmeyeceğinin altını çizen şair, şu sözleriyle adeta ispatlıyor bu düşüncesini “Şiirler, şarkılar asla sizi terk edip gitmezler. En hüzünlü anınızda aklınıza ‘Başın öne eğilmesin, aldırma gönül’ diye bir şarkı gelir veya uzakta bir hasretiniz varsa ‘Elbet bir gün buluşacağız/ Bu böyle yarım kalmayacak’ şarkısı gelir. Şarkılar hem biz farkında olmadan bizim teselli kaynağımız, hem de ikiz kardeşimiz kadar yakın bize ruh, umut, ışık veren şeylerdir. Yeter ki gerçek şarkılar olsun. İçinde şiiri olan, sözü olan şarkılar olsun.”
“KALBE DOKUNMAYAN ŞARKILARI ASLA YAZMAM”
Ancak şiir ve şarkılarda seçici olmak gerektiğini de söylemeden geçmeyen İlkan, “İnsan yemek yerken nasıl seçici olabiliyorsa, kalbine ve ruhuna da aynı özeni göstermeli” diyor. İnsanların kulağından çok yüreğine hitap etmeyi amaçladığını söyleyen şair “Şarkıyı kulağınıza mı alacaksınız, kalbinize mi? Ona karar verin. Ben kalbe dokunmayan şarkılar asla yazmam. Bazılarının tercihi kulağa yakınlık ve ritimdir. Olabilir. Ama zamana meydan okumak için, ölümsüzlüğü yakalamak için, kalıcı olmak için biraz zahmet çekmesi lazım insanın” ifadelerine yer veriyor.
“KİMSENİN SÖYLEMEYE CESARET EDEMEDİĞİ ŞEYE ŞAİRLER CESARET EDER”
Şiir ve şarkılarıyla bizi adeta tarihteki şairlerle buluşturan ve onları aklımıza düşüren Ahmet Selçuk İlkan’a şiirin gücünü de sormadan geçmiyoruz. Tarihe bakıldığında Fatih Sultan Mehmet’ler, Kanuni Sultan Süleyman’lar, Mevlana’lar, Yunus’lar hep akılda kalan isimler. Ve hepsi de şair. Tarihe iz bırakmış büyük insanların genelde hep şair olmasının tılsımını soruyoruz usta şaire. İlkan bu sorumuzu “Şairler kahramanlardır” diye cevaplıyor önce. Sonra cevabı daha da açıyor ve şöyle devam ediyor, “Birçok yazara ve sosyal bilimciye, toplum mühendislerine göre gerçek kahramanlar şairlerdir. Çünkü insanların düşünemediğini, söyleyemediğini, cesaret edemediğini, dile getiremediğini dünyada en önce şairler söylemiştir. Marşları da, savaşları da, zaferleri de yazan şairlerdir. Aşkın söylenmediği saklandığı zamanlarda bile aşklarını haykıran yine şairlerdir. ‘Bu ülkeyi sanatçılar kurtaracak’ diyorum. Buna dayanarak söylüyorum.”
“İNSANLAR SOKAKTA BİRBİRİNİN CANINA OKUYACAĞINA ŞİİR OKUSA KEŞKE”
Edebiyatın ve şiirin insanları kötülüklerden uzaklaştırdığına dikkat çeken şair, şiirin öfkeleri yonttuğuna vurgu yaparak, “Dikkat ederseniz şiiri ve sanatı seven hiç kimsenin, Türkiye’yi bir yana bırakın dünyada bile suç işlediğini görmezsiniz. Çünkü şiirle, sanatla yoğurulmuş bir yürek asla bir başkasına kötülük yapmaz. Onun canını acıtmaz. Dünyamızı karartanlara, sırtımızdan vuranlara baktığınız zaman şiirden ve edebiyattan uzak olduklarını görürsünüz. İnsanlar sokaklarda birbirlerinin canına okuyacağına şiir okusalar keşke. Çünkü şiir insanın öfkelerini yontar. Şiir sözün balıdır. Bir şaire kötü söz söyletemezsiniz. Söylerken bile onu teşbih sanatıyla söyler. Benzetme yaparak incitmeden söyler. Hallac-ı Mansur gibi ‘Bizi dostun attığı gül incitir’ der. Ya da Yunus Emre gibi Mehmet Akif gibi söyler. Yahut Necip Fazıl gibi ‘Ne hasta bekler sabahı/ Ne taze ölüyü mezar/ Ne de şeytan bir günahı/ Seni beklediğim kadar’ gibi sözler hep şairlerden çıkmıştır. Ölümü de, doğumu da en güzel anlatan onlardır. Binlerce romanın söylediğini bir tek şiirle söylersiniz. Elimde imkânım olsa sokakta gördüğüm her insana en az iki şiir ezberletirdim” diyor.
ALMAN DİLİ ve EDEBİYATI OKUDU AMA KENDİNİ TAMAMEN ŞİİRE VERDİ
Sadece şiir değil sanatın herhangi bir alanına ilgi duyulması gerektiğini söylüyor usta şair. Allah-u Teala’nın ‘İkra’ sözünü hatırlatan ve ilk emrin ‘oku’ olduğuna işaret eden İlkan, “Her insan bir şiir, bir şair sevecek diye bir şey yok. Ama bir sanatsever ve kitapsever olmaları gerekir. Hepsi bize hayattan tat almak ve pay almak için yazılan öğretilerdir. Kitap o kadar kutsaldır ki yüce Yaradanımız bize önce kitap göndermiş. Hayat kitapla başlıyor. Kuran-ı Kerim’i okuyarak başlıyoruz. Diğer kitaplarla devam etmeliyiz” diye konuşuyor. “Şiirler eskiden entelektülellerin, akademisyenlerin bohem masalarında kullanılırdı. Şiir bir sırdı. Yalnız onlar okuyacak, yalnız onlar söyleyecekti sanki. Neden sokaktaki tamirci, mühendis, doktor şiir okumasın?” diyen İlkan, şiiri ‘Ruhun temizleyicisi’ olarak niteliyor ve şöyle devam ediyor, “Akşama kadar insanlar alın teri döküyor, emek veriyor, çalışıyor. Bedeni kirlendiği zaman bir şampuan alıp elini, yüzünü, bedenini yıkıyor. Peki, ruhu kirlendiği zaman ne yapacak bu insanlar? Gönlün şampuanı yok. O zaman şiirle, sanatla ruhlarını yıkayacak. Ama bunun için yer göstermek, adres bildirmek, vitrine koymak lazım. Ben bunu yapıyorum. Alman Dili ve Edebiyatı okudum, mimarlık okudum. Ama hepsini bir köşeye bıraktım, şiire verdim kendimi.”
BİR DÖRTLÜKLE DEĞİŞEN HAYAT
Çocukluk yıllarında hayat şartlarından dolayı hayallerinin bile kısıtlı olduğunu kaydeden şair, bir şiirin hayatını değiştirdiğine işaret ederek “Hayallerim bile kısıtlıydı çocukken. Ama bir gün bir dörtlük çıktı önüme. Diyordu ki şair, ‘Varsın kovalasın gece gündüzü/ Bahar içindeyim düşünmem güzü/ Bana gülmese de hayatın yüzü/ Ben ona gülerek bakar giderim’. Sen hayata gülersen hayat da sana güler. Kaşını çatarsan o da sana çatar. Ayrılıkların şairiyim doğru. İnsanlar birbirini kaybetmeden önce on defa, yüz defa düşünsünler diye ayrılıkların şiirini yazıyorum” diye konuşuyor.
“AŞKTA PİŞMEK AZ KALIR, YANMAK GEREK”
Aşk ve ayrılık üzerine onlarca eserler kaleme alan şair, şiirlerin ve içinde gerçek şiirler olan şarkıların bir olgunluk süreci olduğuna işaret ediyor. Şiirleri “Leyla’dan Mevla’ya geçiş yolu” olarak değerlendiren usta şair, bunun bir ilahî yolculuk olduğunu söylüyor. “Aşk her baharda yeniden âşık olmak değildir. Ama her baharda onu beklemektir” diyen İlkan, aşkın basit bir duygu olmadığına vurgu yaparak şu ifadelere yer veriyor, “Aşk sana önce özlemin, ayrılığın acısını hissettirir. Sonra gerçek aşka doğru yol alırsın. Pervaneleri düşünün. Döner de döner kavuşmak için. En sonunda ışığa kendini öyle bir atar ki yanar. Biz de ancak yandığımız zaman Rabbe kavuşuruz. Pişmek değil yanmak gerek. Ancak yandığımız zaman yüce Yaradan’a kavuşuruz. Yanmadan olmaz. Pişmek az kalır. Yanmak gerek.”