'Vicdanın cinsiyeti yoktur'
Türk Kadınlar Birliği Kahramanmaraş Şube Başkanı Nevhiz Erayman, son yıllarda kadınlara ve çocuklara artan şiddet olaylarına değinerek; 'Renklerin, mevkilerin, mesleklerin, ahlakın, insan olmanın, siyasetin, emeğin, gözyaşının, mutluluğun, ömrün, hasretin, öfkenin, sorumluluğun, vicdanın cinsiyeti yoktur' dedi.
Erayman, kadınlara seçme ve seçilme hakkının verilişinin
yıldönümünde gazetemize önemli açıklamalarda bulundu.
Son yıllarda giderek artan kadına ve çocuğa yönelik şiddet, ihmal ve istismar vakalarının sosyal yaşamda eşitliğin sağlanamadığının ve anlaşılamadığının bir göstergesi olduğunu söyledi.
Biyolojik olarak farklı özelliklere sahip olsak da bu farklılıklar sayesinde nesillerin, ülkeler ve devletlerin varlığını sürdürdüğünü belirten Türk Kadınlar Birliği Kahramanmaraş Şube Başkanı Nevhiz Erayman, “Türk Kadınlar Birliği olarak ve bu topraklardaki tüm kadılar olarak Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde kadınlara verilen 5 Aralık 1934 Seçme ve Seçilme Hakkı, Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve İstanbul Sözleşmesi ile haklarımıza sahip çıkarak, yaşamın içinde var olmaya çalışıyoruz. Biz kadınlar yaşama bu haklar ile tutunuyoruz. Tarih yazmaya devam ediyor. Gelecek nesillere ya onurlu bir hayat ya da utanç dolu vakalar bırakacağız. Onurlu bir hayat için haklarımızı öğrenmek ve kullanmak zorundayız aksi halde yaşıyormuş gibi zaman tüketiriz. Oysa ki her hayat çok değerli” şeklinde konuştu. Erayman, konuşmasını şöyle sürdürdü: “Tarihsel sürece baktığımızda, kadınların ikinci sınıf insan muamelesine maruz kaldıklarını belirtmek isteriz. İkinci sınıf insan, cümlesi kadınların yaşadıkları göz önüne alındığında oldukça iyimser kalıyor aslında. Medeniyetler tarihi içerisinde büyük utanç ile anılacak birkaç olaya değinmek istiyorum. İlk çağlarda avcılık ve toplayıcılık ile yaşamlarını sürdüren insanoğlu, tarihi kaleme alırken genellikle avcılık konusuna değinmiş oysa beslenmelerinin yüzde 70’ini meyve, sebze ve tahıl toplayarak sağlayan kadınların emeklerini ve varlıklarını hiçe saymıştır. Orta çağda Avrupa ve Arap kültürlerinde kadına; alınıp satılan bir eşya gözüyle bakılmış. Bu günün medeniyet timsalleri Avrupa toplumlarında ruh sağlığı bozuk olan kadınlar içine şeytan kaçtığı gerekçesiyle canlı canlı yakılmıştır. Her iki toplumda da kadınlarla evlenmek ve eş olarak kabul görmek yoktur.” Ülkeler arası savaşlarda, barışın sağlanması ve sürdürülmesi amacıyla bazen de toprak bütünlüklerinin korunması amacıyla prenseslerin dahi evlenmeye zorlandığını ve bazen de hediye olarak gönderildiğine dikkat çeken Başkan Erayman, şunları söyledi: “İslamiyet ile birlikte kadına verilen değer gerçekten çok anlamlıdır. Hz Muhammed veda hutbesinde; kadınlar ve çocuklar sizlere emanettir, demiştir. Ancak bugün İslam toplumlarının çoğunda kadına ve çocuklara yönelik şiddet, istismar ve ihmal vakaları İslamiyet ve peygamber yolundan sapmanın acı örnekleri olarak gözler önündedir. Arap toplumunun Cahiliye Devri gelenekleri ile günümüze kadar uzanan yanlış düşünceler ve uygulamalar, kadının sosyal yaşamdaki haklarını sınırlandırmaktadır. Örneğin Arabistan’da kadınların ehliyet almaları yasaktır.” Eski Türk toplumlarını yaşam tarzları ve düşüncelerini, dünya medeniyetlerinden ayrı bir yerde değerlendirmek gerektiğini ifade eden Erayman, şu değerlendirmelerde bulundu: “Eski Türk toplumlarında kadın, neslin devamını sağladığı için çok değerli görüldüğünden; Eğitimde, sosyal yaşamda, savaşta ve barışta cinsiyet eşitsizliğine rastlanmamıştır. Eski Türk toplumlarının İslamiyet’i ilk kabul eden toplumlar olmasının nedeni, Türklerin yaşam tarzları ile İslamiyet’in insanoğlundan beklentileri arasındaki tutarlılıktır. Sonuçta aklın yolu birdir. Bugün medeniyetin ve insan haklarının savunuculuğunu yapan Avrupa toplumlarında kadın ve erkek arasındaki sosyal eşitsizlik en aza indirgenmeye çalışılsa da, nüfusun yarısını kadınların oluşturmasına rağmen gayrimenkullerin yüzde 80’i erkekler üzerine kayıtlıdır. Üst düzey yönetici ve kadın akademisyenlerin oranı ise ilgili çalışma alanlarında yüzde 10-20 arasında değişmektedir.
Ülkemize baktığımız zaman; başlık parası karşılığında evlilik, berdel usulü evlilik, töre ve namus cinayetleri ile küçük yaşta kız çocukların evlendirilmesi olaylarında harcanan her zaman kadınların hayatı olmuştur. Ayrıca kız çocuklarının evlattan sayılmaması ve okula gönderilmemeleri tarihimizde utanç satırları olarak kalacaktır.” 5 Aralık 1934’te Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk ve dönemin siyasetçilerinin, Anadolu topraklarındaki bu sosyal eşitsizliğe son noktayı koyarak ve dünyada bir ilke imza atarak Türk Kadınına Seçme ve Seçilme hakkını verdiğini kaydeden Erayman, şu açıklamalarda bulundu: “Bugün Arabistan’da kadına araç kullanma ehliyeti vermeyen zihniyet ile manevi kızı Sabiha Gökçen’e savaş pilotluğu eğitimi aldırıp savaş uçağı kullandıran Mustafa Kemal Atatürk’ün aynı dine mensup olması oldukça ilginç bir durumdur. Yıllar sonra imzalanan Avrupa İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ile insan olarak doğuştan kazanılan haklar kaleme alınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti’nin öncülüğünü yaptığı ve imzalayan ilk ülke olması açısından İstanbul Sözleşmesi büyük bir değere sahiptir. Sözleşme 11 Mayıs 2011’de İstanbul’da imzalandığı için bu ismi almış 1 Ağustos 2014’te yürürlüğe girmiştir. Özel bir sözleşme olan; Kadına Yönelik Şiddet ve Ev içi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye Dair Avrupa Konseyi Sözleşmesi’nin kısa ismi İstanbul Sözleşmesi’dir.” (KENAN ONARAN)