Kendi yaptığı teleskopla Astronot Alper Gezeravcı'nın Güneş'in önünden geçişini görüntüledi

O bir gökyüzü sevdalısı. Hem de ona ulaşabilmek için evinin zemin katını teleskop mutfağına çevirip, kendi el emeğiyle teleskoplar yapan bir sevdalı. Yıllardır gökyüzüne yolculuk yapan Şenol Şanlı, Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın da içinde bulunduğu uzay istasyonunu hem Ay’ın hem de Güneş’in önünden geçerken görüntüledi. Güneş’in önünden geçişini ise Türkiye’de görüntüleyen tek kişi. Okul bahçelerine teleskoplar kuran Şanlı’nın en büyük çabası ise çocukları gökyüzüyle tanıştırmak.


Kendi yaptığı teleskopla Astronot Alper Gezeravcı'nın Güneş'in önünden geçişini görüntüledi

Röportaj: Narin DEMİRCİ

Gündüz mavinin sonsuzluğu, gece siyahın üzerine inci taneleri gibi serpilmiş yıldızlarıyla baştan aşağı kuşatıyor insan ruhunu. Bütün benliğinle adım atmak istiyorsun o bilinmez, efsunlu sonsuzluğa. Bilmek, tanımak, öğrenmek istiyorsun. İşte onun da çocukluk yıllarında, akşamları gökyüzüne baktıkça perçinleniyor göğe olan bu tutkusu. Adım atmak değil adeta koşmak, uçmak istiyor o tılsımlı yere doğru. Yıllar geçtikçe daha da artıyor bu bitmek bilmez arzusu. İzlediği yüzlerce parlak, daha parlak ve sönük yıldızları merak edip dururken bir gün yolları Uğur İkizler ile kesişiyor. “Hem arkadaşım hem de gökyüzü hocam” dediği İkizler sayesinde Bursa’da astronomi üzerine çalışmalar yapan arkadaş topluluğuna katılıyor. O güne kadar sadece merak olarak kalan gökyüzüne dair içindeki duygular, o günden itibaren bilfiil çalışmalar yaptığı, keşfe çıktığı bir sevda yolculuğuna dönüşüyor. Ve eşinin de ellerinden tutarak onunla birlikte çıkıyor bu gökyüzü yolculuğuna. Turgut Uyar, “Göğe Bakma Durağı” şiirinde “İkimiz birden sevinebiliriz göğe bakalım/ Şu kaçamak ışıklardan, şu şeker kamışlarından/ Bebe dişlerinden, güneşlerden, yaban otlarından/ Durmadan harcadığım şu gözlerimi al kurtar/ Şu aranıp duran korkak ellerimi tut/ Bu evleri atla, bu evleri de, bunları da/ Göğe bakalım” diyor ya, teleskop yapımcısı Şenol Şanlı’nın da bu yolculuktaki ilk göğe bakma durağı evinin üst katı oluyor. Sonrasında durağını evinin zemin katına taşıyan Şanlı’nın hayali, tam da şairin dediği gibi bütün evleri atlayarak zeminden gökyüzüne doğru yükseliyor. Biz de onun evi olan bu ilk durağından başlayan hikayesini, zaman zaman Samanyolu’nda, bazen Kutup Yıldızı’nda, bazen Ay’da, bazen de Güneş’te molalar vererek ve onun heyecanına ortak olarak keyifle dinledik.

Gerçek bir teleskop mutfağı olan atölyesi

Aslında çocukluk ve gençlik dönemlerinde sadece gökyüzünde neler olduğunu merak ediyordu Şenol Şanlı. O esrarengiz alana kanat çırpmak istiyordu ama yıldızlar, galaksiler sadece içinde merak olarak bir köşede beklerken, okul yıllarında dökümhanede çalışıyor o. Sonra kaportacıda. Liseden mezun olduktan sonra da bir kırtasiyecide ön muhasebecilik yapıyor. İlaç firmasında mümessillik, gazete dağıtıcılığı derken bir sürü iş tecrübesini ekliyor heybesine. En sonunda kendi işini kurarak tekstile başlıyor. 2000 yılı ise iç dünyasında büyüttüğü hayalleri için bir dönüp noktası oluyor. Şimdilerde el emeği, göz nuruyla teleskoplar yapan Şanlı’nın Göğe Bakma Durağı’na yani teleskop mutfağına çevrilmiş evinin zemin katını ziyaret ediyoruz. “Mutfak” diyorum çünkü gerçekten bir “teleskop mutfağı” orası. Yaptığı teleskop aynalarını aşındırmak, cilalamak ve şekillendirmek için kullandığı malzemeleri orantısal ekleyebilmek için onları gerçek yemek tuzluklarına, biberliklerine, baharatlıklarına yerleştirmiş. Hayranı olduğu gökyüzünü gezinebilmek için o teleskop mutfağında öyle emekler vermiş ki, mutfaktan tüten o emeğin kokusu buram buram tütüyor burnunuza. Lezzetini ise yaptığı eserlerden alıyorsunuz zaten. Ve tabii kendi enerjisinden. Çünkü gördüğümüz, şahit olduğumuz şey, bir insanın sevdiği işi yaparken ki mutluluğuydu. Çocukları gökyüzüyle tanışmak adına eliyle maket olarak yaptığı roketleri, kendisini gökyüzüne ulaştıran hakiki teleskopları ve adeta gerçek bir mutfağa dönüştürdüğü atölyesini gezerken sanki her an kanatlanıp yükseleceğiniz bir gökyüzü durağında bekliyormuş hissisine kapılmamanız işten bile değil.

“Teleskop yapımı konusunda hiçbir eğitim almadım”

Hem yaptığı Newton teleskobu hem de aynalı ve mercekli diğer teleskoplarıyla, atölyesine adım attığınız anda her bir köşesine emek kokusunun sindiğini fark ediyorsunuz. Onun gökyüzünü merak ettiği gibi biz de kendisinin gökyüzüyle nasıl tanıştığını ve teleskop yapma konusunda eğitim alıp almadığını merak ediyoruz. Astronom Şenol Şanlı, o dönemleri şöyle anlatıyor, “Akşamları gökyüzüne bakar, orada neler olduğunu merak ederdim. Parlak, daha parlak, sönük yıldızlar vardı. Bunları öğrenmek için içimde inanılmaz bir heves oluşurdu. Teleskop yapımı konusunda da hiçbir eğitim almadım. Sadece 1995 yılında tanıştığım Uğur İkizler arkadaşımın bu konuda altyapısı vardı. Sonra beni astronomi topluluğuna davet etti. O zamana kadar gökyüzüyle ilgili herhangi bir çalışmam olmadı. O günden sonra başladı. Ayrıca astronomi sempozyumlarına katılarak oradaki değerli hocalarla tanıştım. O hocaların bir kısmıyla halen yolumuza devam ediyoruz.”  

“Herkesin bir merakı vardır, benim merakım da gökyüzü”

Gidip bir teleskop alıp gökyüzünü doğrudan keşfe çıkmak varken neden uzun yolu tercih ettiğini, niçin teleskop yapmak istediğini de sormadan edemiyoruz kendisine. Verdiği yanıtla aslında gökyüzüne olan bir aşk hikayesini dinlediğinizi fark ediyorsunuz. Bir aşığın, maşuğundan bahsedişiydi adeta cevabı. “Herkesin bir merakı vardır. Benim merakım da gökyüzü. Orayı gözlemlemek, keşfetmek için kendi teleskobumu kendim yapmak istedim” diyen Şanlı, “Ticari olarak parasını verip teleskop alabilirsiniz tabii. Ama kendi gözlem aletini kendin yaparak keşfe çıkmak kadar insana keyif veren başka bir şey olamaz” cümleleriyle, hangi alan olursa olsun kişinin kendi emeğinin, çalıştığı alana bambaşka bir lezzet kattığına da işaret ediyor.  

“Gökyüzü, şehrin sokaklarıdır benim için”

Gökyüzüyle o kadar haşır neşir oluyor ki, orayı kendi mahallesi gibi tanıdığını belirterek, “Gökyüzü, şehrin sokaklarıdır benim için. O takım yıldızları zihnimde şu an” diyor. Gözlemciliğin sabır işi olduğunun da özellikle altını çizen Şanlı, “Bu iş bir gecede yapılacak şey değil. Gökyüzünü tanımanız için en az bir yılınızı gökyüzüyle geçirmeniz gerekiyor. Bir sene bu takibi yaparsanız artık oradaki döngüyü fark edip, ön tanıma yapmaya başlıyorsunuz. Ve sonra gökyüzündeki o sonsuzluğa adım atmış oluyorsunuz” diye konuşuyor.

“Dünya yüzeyinde aslında savaşmaya, kibirlenmeye hiç gerek yok”

Bu arada gökyüzünü şehrin sokakları gibi tanıyacak kadar izlemenin kendisinde neler hissettirdiğini de merak ediyoruz. Bahsettiği o sonsuzluğa adım atmış olmak nasıl bir kapı aralamıştı iç dünyasında? “Gökyüzünü keşfettikçe dünya yüzeyinde ne kadar minik bir zerre olduğunuz ortaya çıkıyor” diyen astronom, o heybetli, o ihtişamlı alem karşısında insanın acziyetini bir kez daha gözler önüne sererek, “Küçükten de öte bir şeysiniz kâinatı düşündüğünüzde. Dünya yüzeyinde aslında savaşmaya, birbirimizi üzmeye, kibirlenmeye hiç gerek yok. Bunu astronominin içine girdiğinizde daha iyi anlıyorsunuz” diyor.

Yeryüzündeki işlerini gökyüzüne göre ayarlıyor

Yeryüzündeki bütün işlerini de gökyüzüne göre ayarlıyor ve oraya göre planlamalar yapıyor. O kadar ki, gökteki bir doğa olayına denk gelen her şey, yeryüzünde duruyor onun için. “Gökyüzündeki bazı olayların zamanı var” diyen teleskop yapımcısı, “Kaçırmamak lazım. Mesela 2010-2015 yılları arasında hilal ile Satürn gezegeni Türk bayrağı formunu aldı. Hilal ve yıldız bayrak gibi göründü gökyüzünde. Bunu ben de başkaları da görüntüledi. Böyle anlar uzun periyotlardan sonra gerçekleşecek şeyler. O yüzden zamanında görüntülemeniz gerekiyor. Bazen de akşam sofrası kuruluyor evde. Hilal zamanına denk gelmiştir. Ben o incecik hilali çekmek istiyorumdur” diyerek o süre zarfındaki bütün işlerini geçici süreliğine askıya aldığını belirtiyor. Onun bu sözleri üzerine eşi, gökyüzü yoldaşı Gülcan hanım da tebessüm ederek, “Bazen de bir yere gitmemiz gerekiyor. Eşim ‘Şu saatte evde olmamız lazım’ diyor. Biz de ona göre plan program yapıyoruz” ifadelerini kullanıyor.

“Türkiye’deki en ince hilali 16 saatlik çeken benim”

Gökyüzü işinin tamamen sabır ve özveri gerektirdiğini de söylemeden geçmeyen Şanlı, bu özverileri sayesinde Türkiye’deki en ince hilali kendisinin çekebildiğini işaret ederek şunları kaydediyor, “Türkiye’deki en ince hilali 16 saatlik çeken benim. 2015 yılından sonra gökyüzü fotoğrafı da çekmeye başladım. 2018’de ilk hilalden başlayıp son hilale kadar olan evreyi çektim. İncecik tırnak halinden 27 görünür Ay fotoğraflarını çektim. 2019 yılından beri de yıl olarak bütün dolunayları tek bir görüntü üzerinde birleştirdim. Aslında Türkiye’de hızla gökyüzü fotoğrafçılığı çoğaldı son zamanlarda. İnanılmaz başarılı insanlar var. Hatta bu konuda yurt dışındaki insanlardan daha güzel çekim yapanlar var.”

“Kanlı Ay Tutulması” yerine “Tam Ay Tutulması” denmeli

Gök olaylarının genellikle sabaha karşı gerçekleştiğini özellikle vurgulayan ve sabrı olmayan insanların bu işi başaramayacağını kaydeden Şanlı, yakın zamanda yaşanan ve ‘Kanlı Ay’ olarak nitelenen Ay Tutulmasının da sabah saat 5’te gerçekleştiğini söylüyor. “Ya o saatte uyanmanız ya da hiç uyumamanız gerekiyor. Ben 4 gibi kalkıp, hazırlığımı yapıp çekimimi gerçekleştirdim” diyen Şanlı, neden “Kanlı Ay Tutulması” denildiğine de açıklık getirerek, “Mesela gökkuşağı renkleri kırmızı, turuncu, sarı, yeşil, mavi, lacivert ve mor. Işık bu renklerden oluşuyor. Güneş doğarken ve batarken neden kırmızı? Diğer renkleri atmosfer somurduğu için ana renk kırmızı kalıyor ve görüntü kırmızı oluşuyor. Bu yüzden Kanlı Ay diyorlar ama Ay’a neden ‘Kanlı’ diyorlar anlamıyorum? Bu bir vahşet içeriği aslında. Ama bizim insanımız benzetmeyi çok seviyor. O yüzden de kırmızı renk daha fazla saçıldığı için ‘Kanlı’ demeyi tercih ediyor. Bence bu benzetme çok yanlış. Aslında ‘Tam Ay Tutulması’ demek daha doğru olur” diyor.   

“Işık, yıldızın çekirdeğinde oluşuyor”

Astronominin birçok bilim dalını içinde barındıran bir alan olduğunu da vurguluyor. “Astronomi aslında temel bilimler. Ve gökyüzündeki bütün olaylar bir doğa olayı. İçerisinde matematik, fizik, kimya, biyoloji, jeoloji, astroarkeoloji dediğimiz bilimleri barındırıyor” diyor. Bütün bu bilim dallarının bir bütün olduğuna dikkat çeken astronom, “Matematik, gezegenlerin yörüngelerini hesap ediyor. Fizik, optik olaylarını; kimya, atomsal olaylarını; biyoloji, oralarda yaşam olup olmadığını değerlendiriyor. Jeoloji de nasıl oluştuğuna bakıyor. Bunların hepsi astronominin içinde olan bilimler. Işığı öğreniyorsunuz mesela. Aslında her şey bir ışık. Bütün oluşumların ana kaynağı. Işık, yıldızın çekirdeğinde oluşuyor. Yıldızın çekirdeğinde oluşan ışık, uzun süreler sonra o yıldızın yüzeyine çıkıyor. Sonra en yakındaki gezegenine ve daha sonra kâinatta yol alıyor. İşte bu ışığı ne kadar iyi öğrenirseniz, o kadar kendinizi geliştirebiliyorsunuz ve bulunduğunuz ülkeye katkınız oluyor. Çünkü ışığın içinde radyodalga var, mikrodalga var, görünür ışık, x ışınları, gama ışınları var. Dalga aynı zamanda enerji barındıran bir şey” diyerek bu ışıkların başta sağlık sektörü olmak üzere birçok alanda kullanıldığını vurguluyor.

Alper Gezeravcı’nın da içinde bulunduğu uzay istasyonunu Güneş’in önünde görüntüleme anısı

Gökyüzü gözlemciliğinin zorlu süreçlerinden bahsederken Türkiye’nin ilk astronotu Alper Gezeravcı’nın uzay yolculuğu esnasında içinde bulunduğu uzay istasyonunun Ay’ın önünden geçişini görüntüleyebilmek için eksi (-) derecede saatlerce beklediğini söyleyen Şenol Şanlı, “Türkiye’de üç kişi yaptı bu çekimi. Birisi ben, diğerleri de Konya’dan ve Eskişehir’den arkadaşlarımız. Görüntüyü alabilmek için Bursa’dan yaklaşık 90 kilometre çıktık ve eksi derecede saatlerce bekledik. Ama beklediğimize değdi. Çok başarılı bir çekim oldu. Ancak ben Alper Gezeravcı’nın uzaydan dönüşünde Güneş’in önünden geçerken ki görüntüsünü de çekmek istedim. Karacabey üzerinden geçecekti. Oğlumla Karacabey’e gittik ama yağmurlu bir havaydı. Sonra yağmur dindi, bulutlar çekildi ama Gezeravcı’nın içinde bulunduğu uzay istasyonu belli bir saatte oradan geçtiği için bulutların arasından güneşi göremedik. Olmadı. Fakat birkaç gün sonra Bozüyük’ten geçecekti. Oraya da eşimle gittik. Bozüyük Sanayi Bölgesi’nin içi tam geçiş koridoruydu. Ve Alper Gezeravcı’nın Güneş’in önünden geçerken ki görüntüsünü de çektim. Bunu Türkiye’de sadece ben yaptım. Başka yapan yok. Hem Ay’ın hem de Güneş’in önünden geçerken çektim” diyor. Gökyüzü fotoğrafçılarının en muzdarip olduğu şeyin ise “bulut” olduğunu belirten Şanlı, tebessüm ederek şu ifadeleri kullanıyor, “Çekim yapacağınız gökyüzü olayının önüne bir bulut gelir ve ‘Çekil oradan, gelme’ diye adeta bulutla konuşursunuz. Gece yarısı karanlık bir yere gidip gökyüzü olayını çekmem gerekir. Çoğu zaman eşimle dağlara, karanlık yerlere gidip, çekim yapıp geliyoruz. Kendisini de peşimde sürükleyip götürüyorum ama benim de en büyük destekçim eşimdir.”

Yetmiş astronotla aynı sofrada

Kendi imkanlarını kullanarak el emeğiyle yaptığı teleskoplarla çekimler yapan Şanlı, yaptığı işin karşılığını nasıl aldığını ise gözlerinin içi parlayarak anlatıyor. “Yetmiş astronotla aynı sofrada yemek yiyebilmek benim hayallerimin de ötesinde bir şeydi. Bundan daha güzel karşılık olabilir mi?” diyen teleskop yapımcısı, “Geçen yıl Gökmen Uzay Havacılık Eğitim Merkezi (GUHEM) önderliğinde dünyadan yetmiş astronot Türkiye’de ağırlandı. GUHEM’e gelip çeşitli sunumlar yaptılar. Ben de gala yemeğine katılma şerefine nail oldum. Bu benim için ödül oldu. Astronotların hepsi de çok doğal ve samimi insanlardı. Yaptığım işin karşılığını bu şekilde alıyorum manevi olarak” diyor. 

“İnşallah en kısa zamanda Alper Gezeravcı’nın da elini sıkmak nasip olur”

Dünyadan yetmiş astronotla ve Türkiye’nin ikinci astronotu Tuva Cihangir Atasever ile tanıştığını ancak Alper Gezeravcı ile tanışmanın kısmet olmadığını söylüyor. “Tuva Cihangir Atasever ile tanıştım ve sunumunu dinledim. Ancak Alper beyle tanışamadım. İnşallah en kısa zamanda Alper Gezeravcı’nın da elini sıkmak nasip olur” diyerek astronotun uzay yolculuğunu eleştirenlere de “Başkaları ne derse desin, Türkiye ilk defa uzaya astronot göndermiş. Bu çok önemli bir aşama” diyor. Türkiye Uzay Ajansı’nın kuruluşunu bir başlangıç olarak değerlendiren astronom, “Bir çığın başlaması lazımdı. O çığ gün geçtikçe büyüyecek. Aslında o çığ hareket etmeye başladı bile. Hareket eden şey de artık durmaz. Türkiye Uzay Ajansı için de bu böyle. Çok güzel, çok ciddi ilerlemeler olacaktır. Oldu da zaten. Alper Gezeravcı uzaya gitti, geldi. Yine Tuva (Cihangir Atasever) kısa bir süre de olsa bu deneyimi yaşadı. Artık her şeyi kendimiz üreterek, kendimiz yaparak neden başarmayalım? Başaracağız da. Çok uzak değil” sözleriyle Türkiye’de bu konuda güzel çalışmaların olduğunu kaydediyor.  

En büyük amacı çocukları gökyüzüyle tanıştırmak

Parayla pulla ölçülemeyecek bir tat alıyor yaptığı işten. Kendisini gökyüzünü tanımaya ve tanıtmaya adamış bir gökyüzü aşığı olan Şenol Şanlı, çocukları da erken yaşta gökyüzüyle tanıştırmak istiyor. Astronomi ya da uzay ve havacılıkla ilgili herhangi bir akademik diploması olmamasına karşın kendisini son derece iyi yetiştirmiş olan teleskop yapımcısı, okullarda fizik öğretmenlerine de bu konuda projeler yazıp, eğitimler veriyor. “Gözlem şenliklerinde tanıştığımız öğretmenler yazdıkları projelerde bizlerden destek istiyorlar. Biz de hangi ilde olursa olsun gidip, atölye çalışmaları yapıp, gözlem yaptırıyoruz. Saha ve pratik bilgisi çok farklı bir deneyim” diyen Şanlı, teorik bilginin bir yere kadar olduğunu, hele ki astronomi konusunda pratik bilginin şart olduğunu kaydediyor. O yüzden çocukları erken yaşta gökyüzüyle tanıştırmak istediğinin altını çiziyor ve “Zaten benim en büyük amacım okullara gidip çocuklara gözlem yaptırarak, onları gökyüzüyle ve astronomiyle tanıştırmak. Mezun olduğum ilkokula gittim. ‘Ben bu okulda okumuş bir teleskop yapımcısıyım. Size ve öğrencilere gözlem yaptırmak istiyorum’ dedim. ‘Kaç para istersin?’ dediler. ‘Para istemiyorum. Ben bu okulda okudum’ dedim. Bütün okul gözlem yapmak için sıraya girdi. Bu yıl öğretmenler yine aradı gözlem yapılması için. Okul bahçelerine güneş saati de yapıyorum. Bütün fen bilgisi ve coğrafya öğretmenleri bunları okullarına yaptırmalılar. Çünkü çocuklar uygulama yaparak daha iyi öğreniyorlar. Kitap okumak bir yere kadar. Uygulamaya geçmek lazım. Bilgi, deney ve gözlem başladığında daha kalıcı ve öğrenilebilir oluyor” ifadelerini kullanıyor.

Teleskop kullanımında “güneş filtresi” uyarısı

Öğretmenlere deneyli ve gözlemli bilgi konusunda çağrıda bulunsa da teleskop kullanımında “güneş filtresi” uyarısında bulunmayı ihmal etmiyor. Hatta bu uyarıyı hayati derecede önemseyen Şanlı, öğretmenleri ve ebeveynleri dikkatli olmaya davet ederek, “Teleskopla filtresiz güneşe bakmak son derece tehlikeli. Eğer filtresiz bakarsanız gözünüz kör olur. Ancak filtre takılırsa güvenli şekilde gözlem yapılabilir. Ben de güneşi gözlemlemeye başladım. Tabii mutlaka filtre takarak. Daha sonra uluslararası bir gözlem evinin güneş fotoğraflarını biriktirmeye başladım. Türkiye’de amatör olarak bunu sadece ben yapıyorum. Bir ay boyunca biriktirdiğim fotoğrafları ‘Güneş Lekeleri’ adı altında paylaşmaya başladım. Daha sonra da her astro fotoğrafçının fotoğraflarının yayınlanmasını beklediği bir site var. Günün astronomi fotoğraflarının yayınlandığı uluslararası bir sitedir bu. Güneş lekeleri çalışması 2023 yılının ilk altı aylık toplanmış çalışması orada yayınlandı. Benim için çok önemliydi bu. Benim de Güneş lekelerini çekmiş olduğum fotoğraflarım var. Ama hava bulutlu olduğu zaman çekemezsiniz güneşi. sdo.gsfc.nasa.gov adlı bir internet sitesi var. Orada paylaşılan görüntüleri her gün biriktirmeye başladım. Bunlar benim kendi çekimim değil ama kendi yaptığım çalışmam. Bunları bir ay boyunca biriktiriyorum. Sonra Uğur İkizler’e gönderiyorum. O da fotoğrafları işleyip yayınlanmaya hazır hale getiriyor” diyerek birlikte emek verildiğinin altını çiziyor.  

Güneş yüzeyinde lekeler nasıl oluşuyor?

Güneş lekeleri olarak adlandırdıkları şeyin nasıl bir şey olduğu ve tam olarak neden oluştuğu hakkında da bilgi veren teleskop yapımcısı şöyle konuşuyor, “Güneş yüzeyinin biraz daha soğuk olan bölgelerini biz güneş lekeleri olarak görüyoruz. Güneş yüzeyi 5700 kelvin derecede. Leke kısmı ise 4700 ya da 4500 kelvin derecede diyebiliriz. Isıl farklılık oluşuyor orada. Aslında elektro manyetik bir sıkışma oluyor. Güneş filtreli teleskopla güneşe baktığımızda bu lekeleri görüyoruz. Bu lekelerin azaldığı ve çoğaldığı dönemler var. Her 11 yılda bir azalıp çoğalan bir periyot bu. 2024-2025 yılları güneş lekelerinin en fazla görüldüğü dönemler.”

“Eğitimciler çalışmalarında keşke bizlerin çalışmalarını kullansalar”

“Türkiye’de ilk defa benim yapmış olduğum bir çalışma var” diyerek pinhole kamera mantığıyla ve tamamen el yapımı olan çalışmasından bahseden Şanlı, “Bir kutuya yanmamış yani ışık görmemiş bir fotoğraf kâğıdını koyuyorum. Kutunun üzerine minik bir delik açıyorum. Ve onu altı ay boyunca güneşe maruz kalacak şekilde bırakıyorum. Güneş altı ay boyunca gökyüzünde bir eğri çiziyor. Altı aylık bir fotoğraf çekimi oluyor bu da. Güneşin fotoğrafını çekiyorum. Çanakkale Üniversitesinde merhum bir hocam vefatından önce bu çalışmanın kitaplara girecek bir çalışma olduğunu söylemişti. Gurur verici bir ifadeydi bu benim için. Ama bu konuda kimse bize ulaşmadı. Eğitimciler yurt dışı çekimi olan fotoğrafları kullanıyorlar çalışmalarında. Halbuki Türkiye’de derin uzay, geniş açı ya da bu türlü çalışmaları yapanlar var. Keşke bizlerin çalışmalarını kullansalar” diyerek Türkiye’deki gözlemcilerin fotoğraflarını kullanmayanlara serzenişte bulunuyor.

Şenol Şanlı'nın pinhole kamera mantığıyla yaptığı Güneş çekimi
Şenol Şanlı'nın pinhole kamera mantığıyla yaptığı Güneş çekimi

“Yıldırmaya çalışanlar da kabullendi artık”

Bir zamanlar kendisini gökyüzü sevdasından vazgeçirmeye çalışıp, “Bakıyorsun da bundan ne anlıyorsun?” diyenlere karşı da moralini asla bozmadığını vurguluyor. “Ay’ın, Güneş’in hep aynı olduğunu söyleyenler oldu. Aynı değil aslında” diyen Şanlı, “Moralimi bozmadan aynen devam ettim yoluma. Yıldırmaya çalışanlar da kabullendi artık. Farkındalık oluştu. Bir zamanlar vazgeçirmeye çalışanlar şimdi gökyüzüyle ilgili şeyleri bana sorup danışır hâle geldiler” diyerek etrafındaki insanların dönüşümünün de altını çiziyor ve gençleri de inandıkları davadan vazgeçmemeleri konusunda uyarıyor.