Elde Sensin, Dilde Sen, Gönüldesin Baştasın…


İstanbul'un fethi bütün Türk tarihinin en önemli hadiselerinden birini teşkil ettiği gibi Malazgirt’i bile geride bırakmakta ve tarihte Türk Milletine nasip olmuş en şerefli hadise olarak sayılmaktadır. Bu fetih Osmanlıların Avrupa'daki en büyük engellerinden birini ortadan kaldırmış, Osmanlı ordularının bütün Avrupa'yı fethetmemeleri için bir sebep kalmamıştır. İstanbul'un Türklerce alınması sonucu Ortaçağ kapanmış, bir yenisi olan Yeniçağ insanlığa açılmıştır.

Avrupa'da Tuna ve Sava ırmaklarına, Asya’da Fırat ve Toroslar’a kadar yayılan memleketleri zapt edip, çok genişleyen ve iki kıtanın birleştiği yerde Doğu Roma imparatorlarının payitahtını fethederek, bu iki parçayı birbirine birleştiren Osmanlı Devleti, artık gerçekten bir imparatorluk olmuştur. İstanbul'u aldığından dolayı kendisine “Fatih” unvanı verilen II. Mehmet zamanında Osmanlı Devleti tamamen kurulmuştur.

 Türklerin İstanbul'u fethetmeleri ile 1000 sene kadar sürmüş olan Doğu Roma İmparatorluğu ortadan kalkmıştır. İstanbul'un Türklere geçmesi ve Bizans Devleti’nin yıkılması üzerine Bizans’tan kuvvet alarak yaşayan Mora Despotluğu ve Trabzon Pontus Devleti gibi siyasî teşekküllerin de hayatı sona ermiş, Balkanlarda ve Anadolu'da devletin emniyeti sağlanmıştır.

Fatih, devletin siyasî gelişmesine paralel olarak, ticareti artırmış, ekonomik durumu kuvvetlendirmiş, ilim ve sanatın her kolunda ilerlemeler olmasını sağlamıştır. İstanbul’un Osmanlı İmparatorluğu’na geçmesinin en mühim sonuçlarından biri de Türk denizciliğinin kuvvetlenmesidir. İstanbul’u denizden korumak, Boğazlara hâkim olmak ve deniz ticaretini ellerinde tutmak isteyen Türkler, bu fetihle kısa zaman içinde donanmaya kuvvet vererek Karadeniz’i bir Türk gölü haline getirmişlerdir. Bilgili ve cesur denizcilerin idaresindeki kuvvetli donanmaları ile de bütün Akdeniz’e hâkim olmuşlardır. Kuzey ve Doğu Avrupa'dan gelen ticaret yolları ile Karadeniz ve Akdeniz arasındaki suyollarının denetimi de Osmanlıların eline geçmiştir.

 İstanbul’un fethi İslam dünyasınca da “Feth-i Mübin” olarak isimlendirilmiştir. İslam’ın şan, şeref ve yüceliği yeniden ilan edilmiş ve fethin şerefine çok büyük şenlikler ve gösteriler yapılmıştır. İslam âleminin bu derece sevince boğulmasının dinî sebepleri çok derinlerdedir. Çünkü İstanbul, Müslümanlar için bir ideal olmuşsa da Emeviler ve Abbasiler zamanında alınamamıştır. Hz. Peygamber, İstanbul'un fethini ve fethi başaracak orduyu saadetle ilan etmiştir. Böylece İstanbul'un fethi bütün Türk ve İslam tarihinin en mühim olayını teşkil etmiştir.

Fatih, İstanbul'u aldıktan sonra kendisini Roma İmparatorluğunun yegâne meşru varisi saymıştır. Nitekim 1466’da bir Rum âlimi Fatih’e “Romalılar ve Dünyanın İmparatoru” unvanını vermiş ve şu sözleri söylemiştir: “Kimse şüphe etmesin ki sen Romalıların imparatorusun, imparatorluk merkezini hukuken elinde tutan kimse imparatordur. Roma İmparatorluğunun merkezi de İstanbul’dur.” Çağdaş batılı yazar ve sanatçılar da ona aynı görüşle bakmış ve aynı şekilde hitap etmişlerdir.

İstanbul'un Türkler tarafından fethi neticesinde yaşayışı ile düşünüşü ile ihtirasları ve taassubu ile 1000 yılı dolduran bu Avrupa orta zamanları kapanmıştır. 1000 yıl yaşamış olan Doğu Roma İmparatorluğu (Bizans) sona ermiştir. İstanbul'un fethiyle Batı âlemi, Doğu’dan ümidini kesmiş, Doğuyla yaptığı ticarî münasebetlerden elde ettiği menfaatlerini başka sahalarda aramak zorunda kalmış, kendisine kapanan Karadeniz ve Doğu Akdeniz yolları yerine başka deniz yolları bulmayı tercih etmiştir.

 İstanbul'un fethi ile Katolik-Ortodoks ittihadı yani Hıristiyan âleminin birliği de bir hayal olmuştur. Osmanlıların, Hıristiyan dünyasının en önemli merkezlerinden birini ellerine geçirmeleri Avrupa'da hiç bir dehşet ve acıma duygusu uyandırmamıştır. Çünkü halk baskılardan usanmıştı. Avrupa ülkelerinde koyu dinî tutuculuğun yerini yavaş yavaş aklın almaya başlaması bazı devletlerin siyasî olaylar ve iç sorunlarla uğraşmaları sebebiyle İstanbul'un fethi, Batıda fazla tepki yaratmamıştır.

Dünyanın gözbebeği bu şehri vatan toprağı yapan başta Hz. Fatih olmak üzere tüm ceddimize rahmet olsun.