2 Ekim 2018 tarihinde Suudi Arabistan konsolosluğuna
girdikten sonra kaybolan gazeteci Cemal Kaşıkçı hala bulunamadı. Kaşıkçı ile
ilgili çok senaryo yazılıp çizilmesine rağmen hatta konuya başta ABD olmak
üzere birçok devlet müdahil olmasına rağmen Kaşıkçı’dan bir ses yok.
Ama her şey Trump’ın seçildikten hemen sonra Arabistan
ziyareti ile başladı. Veliaht olarak Muhammed bin Selman’ın ilanı alışılagelmiş
bir durum değil. Suudlarda son dönemde radikal değişimler yaşanıyor bu radikal
değişimlerde rüzgâr A.B.D tarafından esiyor. Yeni prens belki de yarım asır
S.Arabistan’ın başında kalabilir.
Prens Selman kendine muhalif olabilecek unsurları tasfiye
etmeye devam ediyor. Bunlardan biri de zamanında Suudi gizli teşkilatına da
çalışmış olan Cemal Kaşıkçı. Kaşıkçı adını duyunca aklıma Osmanlı döneminde
yaşanan “kaşıkçı elması” hikâyesi geldi. Değersiz zannedilen kaşıkçı elması
meğer ne kadar kıymetli imiş. Şöyle ki;
1699’ların İstanbul’unda; her bölgenin, semt ve
mahallenin kadı tarafından atanan ayrı bir çöp toplayıcısı varmış. Baldırı
çıplak denen bu kişiler topladığı çöpe göre vergi ödermiş. Bu
arayıcı esnafı, topladıkları çeşitli süprüntüleri sepet ve küfelerle haliç
ve boğaz kenarlarındaki tanzifat İskeleleri’ne götürür, toplanan çöpler deniz kenarlarında
çamur teknelerinde deniz suyuyla yıkanarak taksim edilirdi. Çöpte akçe, mangır
veya işe yarar başka şeyler bulunursa bunlar çalışanların olurdu.
Bu kişilerin buldukları ise kendilerine kalır,
hayatlarını da bunları satarak kazanırlarmış. İşte bu fakirlerden biri, belli
olmayan bir tarihte Eğrikapı – Suriçi sahiline inmiş ve çamurdan
arındırdığı eşyaların arasında, yuvarlak bir taş bulmuş. Devamında taşı alarak,
‘oymacı’ diye tabir edilen kaşıkçıya gitmiş tabi. Ve hikâye odur
ki üç tahta kaşık karşılığında, taş parçasını satmış. Kurnaz kaşıkçı ise
taşı hiç vakit kaybetmeden, komşusu olan kuyumcuya götürmüş ve 10 akçeye
satmış. Devamında ise durum daha da karışır:
10 akçeye taşı alan kuyumcu, bir başka arkadaşına
danışmak için değerli taşı gösterince – ellerinde ne kadar kıymetli bir taşın
olduğunu fark ederler zira ikinci kuyumcu adeta büyülenmiştir. Başlarlar
kavgaya. Kavgaları o kadar büyür ki, sonunda konuya ‘kuyumcu başı‘ dâhil olur.
Uzatmayalım, işin üzerine fazla gitmeyip seslerini kessinler diye, en
şişkininden birer kese altın verip gönderir kuyumcuları. Taş artık kuyumcu
başının zimmetindedir.
Ancak bu hadise, ‘Saray-ı Hümayun’ çevrelerinde de
konuşulmuş olacak ki, Osmanlı’nın en güçlü sadrazamlarından Köprülüzade Fazıl
Ahmet Paşa’nın kulağına gitti mesele. 19. Osmanlı Padişahı IV. Mehmet
(Avcı Mehmet) döneminin paşası hem çok zeki, hem de kültürlü bir adamdı.
Anında duruma el koyup, Hatt-ı Hümayun’la elması Osmanlı Hazinesinin malı
haline getirdi. Eğrikapı çöplüğünde bulunan taş işlenince 86 karatlık
nadide bir elmas meydana çıkar. Kuyumcubaşı’ya ise Kapıcıbaşılık rütbesiyle bir
kese bahşiş hediye edilir.
Kaşıkçı Cemal de muhtemel odur ki elden ele dolaşmıştır.
Kaşıkçı Elması’nın aksine değerli olduğu bilinerek, en sonunda da teslim
edileceği yer bellidir. Çok senaryo üretmeye lüzum olmadığı kanaatindeyim.