Hayat mı futbolu taklit eder? Yoksa futbol mu hayatı?


Futbol hayatın küçük bir modeli midir sizce? Mesela Yirmili yaşlarının başındaki futbolcu, rakiplerini tek tek geçerek en az elli metrelik süratli bir koşu sonrasında ceza sahasının önüne geldi. Ceza sahasının içinde vereceği gol pasını değerlendirebilecek üç farklı bölgede takım arkadaşları olmasına rağmen, kafasını kaldırmaksızın topa vurdu ama top dışarı çıktı. Yani net bir gol pozisyonu kaçtı. EYVAH!

Bu oyuncu, kırk küsur yaşının tecrübesinde olsa, ceza sahasının önüne o şekilde gelebilse en uygun durumdaki arkadaşına pası verecekti belki; ne var ki yaşı ilerlediği için asla elli metrelik o yorucu koşuyu yapamayacaktı. Bunun yanında yirmi yaşında, kırk yaşın tecrübesindeymişçesine oynayan “futbolun yıldızları” mevcut olabildiği kadar, kırk değil seksen yaşına da gelse “olamayacak” olan bir sürü futbolcu da mevcut.

Futbol, bu anlamda da “gençlik bilebilse, yaşlılık yapabilse” sözünün hayattan bir yansımasıdır.

Futbol hayatın küçük bir modelidir. Heyecan dozu yüksek bir maçta, neredeyse bütün hayata yetecek kadar ders vardır. Ancak bunların farkına varmak için sahaya çıkan takımlardan biriyle kuvvetli bir duygusal bağ kurmamış olmak ve topu mümkün olduğu kadar az izlemek gerekir.

 Topu izlemek oyunun bütününe yönelik ayrıntıları –örneğin, saha içinde kaytaranları, arkadaşlarının emeğine ortak olanları, rakip meslektaşlarının emeğini çalanları, hakemi aldatanları– gözden kaçırmaya neden olur. Benzer şekilde, öncesini dikkate almadan sadece sonuçlara bakarak hayatı değerlendirmek de çok kere yanıltıcıdır. Çünkü hayatta ortaya çıkan her sonuç, daha önce yapılmış ve yapılmamış olan doğru ve yanlışların ürünüdür. Futbolda da top kendi kendine amaca (gol) ulaşmaz. Dikkatli bir göz, gol öncesinde her iki takım oyuncularının doğru veya yanlış yaparak doğurduğu sonuçları görür.

Hayat, her alanında (çalışma hayatında, aşkta, sosyal alanda vs.) sağlam, tutarlı taktikler gerektirir. Takımın altyapısını (karakter, şahsiyet, zekâ, kültür, bilgi, tarz) oluşturmanın akabinde sürekli maç yaparak ve gerekirse sürekli yenilerek önce yenilginin anlamını sonra kazanmanın kısa süreli tadını çıkarmak öğrenmektir.

Ne zaman savunmada kalınacağına, ne zaman atak yapılacağına doğru zamanlarda karar verilmelidir. Aptalca fauller yaparak kırmızı kart görmek, kimi zaman çok pahalıya mal olabilir. Fauller profesyonelce yapılmalı, gerektiğinde kart görmek göze alınmalıdır. Oyuncu değişikliklerinde sağlam stratejiler gerekir. En önemlisi golü atmak için yeteneğinizle doğru zamanda doğru yerde bulunmak şarttır. Her zaman ama her zaman onumuzdaki maçlara bakmak zorunluluktur.

Sonuç olarak, hem hayat futbola benzer, hem de futbol hayata benzer.