Han Duvarlarındaki İz


Faruk Nafiz Çamlıbel’in meşhur Han duvarları şiirine konu olan Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış’ın hikayesini geçen haftaki yazımda anlatmaya çalışmıştım. Satılmış’ın Maraş mevlevihanesinin son şeyhi Selim dedenin oğlu olduğunu, şeyh efendinin torunlarından Coşkun Çokyiğit beyden dinlemiştik.

Şeyhoğlu Satılmış’ın şehrimizin kültürel dünyası ile ilgili olması sebebi ile okuyucularımızda heyecan uyandırmıştı.  Bu heyecan duyan dostlarımızdan biride Kahramanmaraş Valilik Basın ve Halkla ilişkiler Müdürümüz Sayın Halit Uğur bey oldu.

Kendisi ile uzun yıllardan beri bir dostluğumuz var.  Eli kalem tutan, şair ruhlu, gönül ehli bir arkadaşımızdır. Kendisi ile yaptığımız sohbette; Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış ile ilgili bir şiir çalışması olduğundan bahsetti.. Şiir çok güzel ve samimi ifadelerle kaleme alınmış olduğunu gördük.

Faruk Nafiz Çamlıbel üstadın 140 beyitli uzun “Han duvarları” şiirine nazire olarak Halit Uğur beyin 122 beyitlik  ” Han duvarlarındaki İz” isimli şiirini aşağıda sizlerle paylaşmak istedim.    

HAN DUVARLARINDAKİ İZ

 

Ey Şeyhoğlu Satılmış, ey feleğin vurgunu,

Ey dertlerin otağı, kara kader yorgunu.

 

Utandın ar eyledin, aşkını söylemekten,

Gizlice terk ederek kaçtın memleketinden.

 

Sevmek, sevdiğini  üzmek ne zor işmiş gerçekten,

Şeyhimoğlu sende mi, geçtin genç yaşta serden.

 

Geçenler evinize, annene uğramıştım,

Titreyen ellerimle, kapınızı çalmıştım.

 

Buğulu gözler ile sonsuzlaştı bakışı,

Yutkundum, annen sustu, bir şeyler soramadım.

 

Kapıdan boynum bükük, baş önümde ayrıldım,

Taş yollarda bir zaman yürümüşüm dalgındım.

 

Dergahın kapısında buldum, birden kendimi,

Yıktı beni anneyin sana olan özlemi.

 

Birkaç devriş oturmuş babayın etrafına,

Âdap ile katıldım erenler halkasına.

 

Uzun müddet oturdu, kalkmadı hiç yerinden,

Sanki kara haberini anlamıştı şimdiden.

 

Müridleri yoksundu, o günün sohbetinden,

Hepsi aah çekiyordu, sessizce ve derinden.

 

Şeyhim ayağa kalktı, oturduğu minderden,

Bir mezar sessizliği sardı heryanı birden.

 

O anda unutuldu, dünya denilen fani,

Kederden içlenmedi, sandım tefekkür hali.

 

Adab-ı erkân ile huzurundan ayrıldım,

Nazlının oturduğu o dar sokağa vardım.

 

Hayli zaman bekledim, taş duvarın dibinde,

Gördüm ki, nazlı kızın, solmuş o gül benzi de.

 

İrkili verdi birden, görünce karşısında,

Dona kaldı o anda, konağın kapısında.

 

Gözleri Satılmıştan, bir haber soruyordu,

Gözlerim donmuştu da, kaşlarım yok diyordu.

 

Başını eğdi, kapıyı örtü verdi hafifçe,

Dua ettim rabbime, sabırlar versin diye.

 

 

Hastaydın, verem idin, kendini feda ettin,

Nazlı unutsun diye, gizlice çekip gittin.

 

Gidişinle aşkının vardı ancak farkına,

Dönmen için duada bulunmuştu Rabbına.

 

Dergahta konuşurdu, nice hak aşığıyla,

Bizler sevememişiz onun gibi hakkıyla.

 

Eğer sevsek olurdu halimiz perişan,

Kul sevgisinde oğlum Satılmış işte beyan.

 

Bir kul aşkıyla bakın neler geldi başına,

Hiç minnet eylememiş dostu, arkadaşına.

 

Bu kul aşkı vermiştir, oğluma seyyahlığı,

Aşkımız ki oğlumun ölçüsünden aşağı.

 

Sohbetimiz ezanın nağmesiyle kesildi,

Namaza durmak için saf haline geçildi.

 

Bize görev verildi eyledik hakka niyaz,

Derlendim yol göründü, dört bir yanım bembeyaz.

 

Heybemde, azığımla yollara oldum revan,

Issız soğuk yollarda, gördüm bir nice viran

 

İğde dalından idi kırılmıştı asa'ğım,,

Yoktu bu uzun yolda gayri dayanacağım.

 

Uzaklardan gelirken kurtların uğultusu,

İçimdeki üperti yalnız ALLAH korkusu.

 

Karşıdan süzülürken kör kızıl bir ışık,

Urbam sırılsıklamdı, kalmamıştı bir kılık.

 

Yaklaştıkça atların kişnemesi duyuldu,

Bura Erciyes'teki eski han İncesu'ydu.

 

Ağırlaşan ayakla, hana zor güç damladım,

Handa mis gibi sıcak bir çorba yudumladrm.

 

Gördüm, benden önce gelen bir kaç arkadaş,

Selam verip, ateşin yanına kurdum bağdaş

 

Sohbetimiz hancının gür sesiyle kesildi,

Bize yatacacağımız yerler gösterildi.

 

Yorgun, argın öylece yatağıma uzandım,

Korkulu bir rüyanın tesiriyle uyandım.

 

Kandilimde kalmamış bir damla yağ, bir ışık,

O an kapım çalındı hafiften tık tık tık.

 

Doğrularak "kimdir o"! Diye sesleni verdim,

Sabah namazı diye yumşak bir ses işittim.

 

Mescitte namaz için kıyamda saf saf olduk,

Sonrası satılmıştan şöyle bir haber sorduk.

 

Hancı başparmağıyla bana işaret etti,

Sesini alçaltarak, "hele beri gel" dedi.

 

Ürkek adımlar ile çıktık ikinci kat'a,

Önünde durduğunuz, akşam kaldığım oda.

 

Gıcırdadı kapısı çığlık atarcasına,

Satılmışın birlikte girmiştik odasına.

 

Hancı gözleri ile bak oku dercesine,

Satılmışın o veda eden dilekçesine.

 

İçimden bir kaç defa sessizce okusam da,

Mısralar dile geldi, seslendi dudağımda.

 

Okuyunca anladım, yok artık satılmış,

Onu da gurbet elde kara topraklar almış.

 

Bir soran olur diye Satılmış iz bırakmış,

Duvara nakış nakış şu beyitleri yazmış

 

GARİBİM NAMIMA KEREM DİYORLAR,
ASLIMI EL ALMIŞ HARIM DİYORLAR.

HASTAYIM DERDİME VEREM DİYORLAR,

MARAŞLI ŞEYHOĞLU SATILMIŞIM BEN.

 

Kulağımda çınladı çok sesli uğultular,

Birden canlanıverdi o eski hatıralar.

 

Hancı dedim., Satılmışın vârmıydı borcu sana

'Tok bir sesle:"ödedi, helal olsun bizden yana'

 

Kimler üzülmedi ki bu Maraşlı yiğide,

Beyitlerle ağladı şair Çamlıbel bile.

 

Geçenlerde buraya gelerek konakladı,

Belli etmedi amma, için için ağladı.

 

Çamlıbel'in kalemi sanki inleyen sazdı,

Şeyhoğlu Satılmışa şöyle bir ağıt yazdı;

 

EY MARAŞLI ŞEYHOĞLU, EVLİYALAR ADAĞI,

BAHTINA LANET OLSUN AŞAMADINSA BU DAĞI,

AZ DEĞİLDİR VARMADAN SENİN GİBİ YURDUNA,

POST VERENLER YABANIN HAYDUDUNA KURDUNA.

 

Bu beyitten sonra ki, bayağı etkilendim,

Yola revan olmaya tertiplenip derlendim.

 

Hancı ile selavat getirerek helalaştık,

Satılmıştan kalanlar şalvar, âba yı aldık,

 

Sarı yaprak misali yine düştüm yollara,

Aldırmıyorum gayri sese, uğultulara.

 

Yetmez imiş bir ömür bir keder, bin murada,

Hayli yorgun düşmüştü, gönlüm bu macerada.

 

Öğle vakti faytonla Maraş'a gelmiş idim,

Satılmışın haberin şeyhime vermiş idim.

 

Duyar duymaz kılmıştı iki rekat namaz,

Cümle müminler için eyledi Hak'ka niyaz.

 

Hakkını helal eyle, kış günü yorduk seni,

Dualarda unutma, sende süt kardeşini.

 

Sırtımı sıvazlayıp doğru evine gitti,

Satılmışta gurbetin aldığı bir yiğitti.