Bursa'nın şampiyon okçusu Merve Sönmez, milli antrenör olmayı hedefliyor

6. Türk Dünyası Ata Sporları Şenliği kapsamında gerçekleşen 55. Keles Kocayayla Kültür Şöleni'nde 'Okçuluk Müsabakası Büyük Kadınlar Takım Yarışması' şampiyonu olan 22 yaşındaki okçu Merve Sönmez, milli antrenör olup yabancı müsabakalarda İstiklal Marşı'nı en yücelerden duyurmak ve Türk Bayrağı'nı dalgalandırmak istiyor.

RÖPORTAJ: Narin DEMİRCİ

Hobi olarak başladığı sporda yeni okçular yetiştiren Bursalı geleneksel okçu Merve Sönmez, parçalanmış bir ailede büyümesine rağmen eksiklerini sporla tamamlayıp zirveye oynadı. Okçuluktan vazgeçmesini söyleyenlere inat, psikolojini demir gibi sağlam tuttu. Bütün bu psikolojik savaşlara bir de tekvando hocasının kendisini “yetersiz” hissettirmesi ve yıldırmaya çalışması üzerine, madalyalar kazandığı ve 10 yıl emek verdiği tekvandoyu tek kalemde silip okçuluğa yöneldi. Okçulukta antrenörünün de desteğiyle mücadelesini arttıran Sönmez, iki yılda yeni sporcular yetiştirmek için eğitimler vermeye de başlayarak 55. Keles Kocayayla Kültür Şöleni’nde ‘Okçuluk Müsabakası Büyük Kadınlar Takım Yarışması’ şampiyonu oldu. Bu şampiyonluğun kendisi için nihayet değil sadece başlangıç olduğunu kaydeden okçu, başarı hikayesini anlattı.     

Anneannesini kaybedince 11 yaşında okçuluğa başladı

Anneannesini kaybedince 11 yaşında kendisini spora veren Sönmez tekvandoya başlıyor. “Duygusal bir boşluktaydım. O yüzden tekvandoya başladım” diyen okçu, “Okulda başladım ve spor kulübünde devam ettim. Kulüpte lisansım çıktı. Spor beni bayağı toparladı” ifadesini kullanıyor. Ancak bir gün tekvando yaparken sakatlanıyor. Böylece hem hocasına karşı hem de sakatlandığı için kendisine karşı bir mücadele vermeye başlıyor. Tekvandoda yaşadığı talihsiz olayla, yıllarca teşhisi koyulamayan hastalığından kurtulmak için başka rahatsızlıklar yaşadığını kaydeden Sönmez şunları anlatıyor: “Sporda ikinci branşı çok istiyordum. Aslında dövüş sporuydu arzum ama sakatlığımdan dolayı olmadı. Tekvandoda dizlerimden sakatlanmıştım. Üç yıl boyunca teşhis koyulamadı. Sonra fizyoterapiye gittik. Onlar da kütletme tedavisi uyguladılar. Sağlam kalçamı kütlettiler. O günden sonra kalçam hiçbir zaman iyi olmadı. Bunu uzman fizyotepistler yaptı. Dizimdeki ağrı bitti ama ağrı başka bir yere vurdu. Defalarca kalçam kaydı. Çıkmak istemediğim bir müsabakaya çıkardı hocam ve kalçama darbe aldım. Bu yüzden çok istememe rağmen artık hiç dövüş sporu yapamadım.” 

“Tekvandoda asıl mücadelem hocamlaydı aslında”

“Tekvandoda asıl mücadelem hocamlaydı aslında” diyerek anlatıyor o alandaki yaşadığı olumsuzlukları. “Sürekli beni yetersiz hissettiriyordu. ‘Yapamıyorsun, olmuyor, boyun kısa, çalışmıyorsun’ diyerek sürekli yetersiz hissettiriyordu. O yetersizlik psikolojisinden çıkmak için çok mücadele verdim” ifadesini kullanıyor. Tekvandonun diğer branşlar gibi olmadığını ve hocasının bilinçli bir şekilde yıldırma politikası izlediğinin altını çizen Sönmez, “Halbuki tekvando diğer branşlar gibi değil. Partnerinin iyi olması lazım. Benim de kalça sakatlığım olduğu için herkesle çalışamıyordum. Çünkü tekme attığımda boşa gittiği zaman kalçam yerinden kayıyordu. Ve hocam bunu bile bile yapıyordu” diyor.

Radikal bir kararla 10 yıl emek verdiği tekvandoyu bırakıp okçuluğa başladı

Ancak çok radikal bir karar alarak tekvandoyu bıraktığını ve okçuluğa karar verdiğini söylüyor. Okçu olmak için verdiği karara da başta ailesi olmak üzere etrafındaki herkesin, tekvando hocasının da “Ne yapacaksın okçuluğu?” diyerek karşı çıktığını kaydediyor. “Aslında yapamazsın sözlerine tekvandodan alışkındım. Sürekli duyuyorum” diyen ve bu aşamada okçuluk alanında antrenörü Ertan Taşkın ile tanıştığını, bu tanışmanın hayatının dönüm noktası olduğunu ifade eden sporcu, “Ertan hocamın bende emeği çok fazla. Hocam değil ağabeyim gibi. Ayakkabımı giyemeyecek durumdayken ayakkabımı bile giydirirdi. Ben de onun gibi bir antrenör olmak istiyorum. Tekvandodan çıktığımda bir enkazdan çıkmış gibiydim. Dile kolay 10 yıl emek vermiştim. Ama hocamla birlikte çok emek verdik” diye konuşuyor.

İki yılda okçulukta yükseldi

Artık okçuluk alanında yoğun çaba harcamaya başlıyor Sönmez. İdmanlar, müsabakalar, ok yapımları derken tabiri caizse nefes alacak zamanı kalmayana kadar çalışıyor. İki yılda alanında yükseldiğini söyleyen okçu, “Ama çok fazla çabaladım. Yeri geldi antrenmandan çıkıp saatlerce ok yaptık. Yeri geldi yarışmalara ok yetiştirdik. Çünkü Ertan hocamız bize “Sahip olmadığınız bir şeyi veremezsiniz” derdi. Önce o şey sende olmalı. Mutlu değilsen mutluluğu veremezsin. O yüzden ben de o meziyetleri kendimde bulundurmak için çok çalıştım” diyor. Eklem rahatsızlığı yaşamasına ve okçuluğun da eklem kullanma sanatı olmasına rağmen pes etmediğinin altını çiziyor ve pes etmek yerine kendisine sürekli “Çalışmam gerekiyor” diye telkin verdiğini söylüyor.  

Hayatını ‘Okçuluktan önce ve sonra’ olarak ikiye ayırıyor

Okçuluğun kendisine bambaşka bir kapı açtığını ve kişisel gelişimine de büyük katkı sağladığını ifade eden Sönmez, “İnsanlarla olan ilişkilerimi olumlu etkiledi. İletişim ve güven problemlerim vardı tekvando zamanında. Kolay kolay güvenemiyor, güvensem bile insanlarla iletişim kurmak istemiyordum. Okçulukta bu duvarları kırdım ben. Kendimle olan birçok problemi kırdım ben. Kırmaya da devam ediyorum. Bir insanın en büyük mücadelesi kendisiyleymiş bunu öğrendim. İnsan kendisiyle olan mücadelesini kaybetmediği zaman kazanıyor aslında” diyerek hayatını ‘Okçuluktan önce ve sonra’ olarak ikiye ayırıyor. 

“Okçuluğa başlamam hayatımın önemli bir dönüm noktasıydı”

“Ben insan hayatında dönüm noktalarının bir kere olduğunu düşünürdüm. Ama birçok dönüm noktası varmış insan hayatında. Benim de okçuluğa başlamam hayatımın önemli bir dönüm noktasıydı” diyerek hobi sporu olarak başladığı okçulukta yükseldiğini belirten Sönmez, 8 yaşında da, 35 yaşında da öğrencisi olduğunu söylüyor. Bir imtihan da burada verdiğinin altını çizmeden de geçmeyen Sönmez, “Yaşı benden büyük olanlar, hem yaş hem de yapı olarak küçük olduğum için sözcüklerle söylemeseler de ‘Bize bu mu anlatacak, bu mu öğretecek?’ ifadesini yansıtıyorlar bana. Tavırlarıyla anlatıyorlar birçok şeyi. Bunu çok yaşadım ama birkaç antrenman sonra bu algı yıkılıyor” diyor. Antrenörlüğü diğer eğitmenliklerden ayıran Sönmez, “Çünkü sporcunun, sporculuğunu etkileyen duygu durumu, o anki modu gibi birçok faktör var. Yaylı ok zaten işini yapıyor, o gidiyor. Ama o gün modunda olmayan sporcuya duygu durumuna göre yaklaşmazsan verim alamazsın” diyor. 

“Milli antrenör olmak ve insanların hayatına dokunmak istiyorum”

6. Türk Dünyası Ata Sporları Şenliği kapsamında gerçekleşen 55. Keles Kocayayla Kültür Şöleni’nde ‘Okçuluk Müsabakası Büyük Kadınlar Takım Yarışması’ şampiyonu olduklarını hatırlatan ve insanların hâlâ ‘Ne işin var okçulukla?’ dediklerini söyleyen okçu, “Ben onların çenesini kapatamam. O yüzden onların çenesini kapatmanın en iyi yöntemi başarıdır. Kulaklarımı tıkadım, başarıya odaklandım” diyor. Kocayayla şampiyonluğunun kendisi için sadece bir başlangıç olduğunu kaydeden Sönmez, hedefini ise şu sözlerle aktarıyor: “Yabancı müsabakalarda kendi marşımı ve kendi bayrağımı en yücelerden duyurmak istiyorum. Milli antrenör olmak ve insanların hayatına dokunmak istiyorum. Çünkü o kadar iyi sporcular var ki ülkemizde ama iyi antrenöre denk gelmiyorlar. Çünkü bir sporcunun iyi bir rehbere ihtiyacı var. Üstelik sadece sporcu yetiştirmek de değil amacım. Buna tek spor açısından bakmıyorum. Çok iyi bir sporcu olmuş ama insani duyguları körelmiş insan istemiyorum. Ben burada bunu görüyorum ve böyle yetişiyoruz. O yüzden ben de öyle olmak istiyorum. Çünkü biz motor yetiştirmiyoruz. Biz insan yetiştiriyoruz. Belki iyi bir sporcu olmaz ama iyi insan olsun.” (Narin Demirci)