Son önergesi Kuran içindi!

25 Mart 2009 yılında Kahramanmaraş Keş Dağında helikopter kazasında yaşamını yitiren BBP Merhum Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu'nun TBMM'ye verdiği son soru önergesinin Kuran kısıtlamasının kalkması için olduğu ortaya çıktı.

15 Temmuz günü kamuflajlara bürünmüş FETÖ mensuplarının darbe teşebbüsü püskürtülmüştü. ortaya çıkan bilgiler, belgeler ve ses kayıtları darbenin ne kadar kanlı geçeceğini gözler önünde koydu.

 

HELİKOPTER KAZASI TEKRAR İNCELENEBİLİR

2009 yılında Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinde miting yapmaya giden BBP Merhum Lideri Muhsin Yazacıoğlu, geri dönüşünde helikopteri düşmüştü. Ülke gündemine bomba gibi düşen kaza sonrası, olay araştırılmış, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’ün oluşturduğu ekipte öze çalışma yapmıştı. Yapılan araştırmalar sonuca ulaşamayınca davaya takipsizlik kararı verilmişti.

BBP Merhum Genel Başkanı ve 5 kişi’nin Kahramanmaraş Keş Dağlarında düşen helikopterde yaşamını yitirmesinin üzerinden 6 yıl geçti. 28 Şubat’ın yiğit seslerinden olan Yazıcıoğlu’nun 28 Şubat 2009 yılında TBMM’ye “Çocukların Kuran öğreniminin kısıtlanmasına yönelik” soru önergesi verdiği sosyal paylaşım sitelerinde en çok okunanlar arasında yer aldı. İlk olarak 2009 yılında kurulan Meclis Araştırma Komisyonu ise üzerinde sis perdesi olan kazayı araştırmaya devam ediyor.

 

EGZOZ GAGI ŞÜPHESİ TEKRAR ORTAYA ÇIKTI

Öte yandan Soruşturmada, 'Helikopter, savaş uçaklarından çıkan egzoz gazı sonucu düşmüş olabilir' şeklinde bir ihtimal ortaya çıktı.

Egzoz gazı meselesi, emekli orgeneral Necati Özgen’in 17 Eylül 2002 tarihinde Sabah gazetesine verdiği röportaj ile gündeme geldi. Özgen, Eşref Bitlis ile F15’ler tarafından taciz edilen Skorsky helikopterinin içindeydi. Özgen, o gün yaşadıklarını 10 yıl önce Sabah gazetesine verdiği röportajda anlattı. Söz konusu röportajda Necati Özgen, 17 Aralık 1992 tarihinde dönemin Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ile Barzani’nin karargahı olan Selahattin kentine gitmek için Skorsky tipi helikopter ile yola çıktıklarını söylüyor. Özgen, uçuş sırasında iki Amerikan F15 savaş uçağının helikopteri yalayarak geçtiğini, bu yüzden helikopterin durma noktasına geldiğini ifade ediyor.

 

JETLERİN EGZOZ GAZI HELİKOPTERİN MOTORLARINI DOLDURUYOR

Özgen’le yapılan mülakatta konu hakkında şu bilgiler yer alıyor: “17 Aralık 1992'de Şırnak'tan bir Skorsky helikopteriyle hareket ettik. Beraberimizde küçük bir karargahımız da vardı. Hatta Orgeneral Eşref Bitlis bir ara bana dönerek ‘Irak'a giden ilk Türk generalleriyiz’ demişti. Ben de ‘Vatan için komutanım’ karşılığını vermiştim. Yerden bin 500 metre falan yüksekte uçuyorduk. Zaho'yu geçtikten sonra birden iki tane Amerikan F15'i, biri alttan yukarı, diğeri yukardan aşağı doğru neredeyse helikopterimizi yalayarak geçti. Kaptan Pilot Jandarma Yarbay Öner Yaktuğ'a ne olduğunu sorduğumuzda 'Komutanım jetlerin egsoz gazı helikopterin motorlarını dolduruyor. Bu yüzden motorlar oksijensiz kalıyor ve güç kaybediyoruz. Neredeyse durma noktasına geldik' dedi. Epeyce alçaldık. Neredeyse yalama uçuşu halinde uçmaya başladık. Bu arada durumu Beytüşşebap yukarılarında hava trafik kontrol görevi yapan Awacs'a bildirdik. Hezil'i biraz geçtik. Selahattin kentine yaklaşmaya 20-25 dakika kala, aynı uçaklar aynı şekilde bir daha alttan ve üstten dalmaya başladılar."

 

MUHSİN YAZICIOĞLU HAVADAYKEN 4 SAVAŞ UÇAĞI BÖLGEDEYDİ

Muhsin Yazıcıoğlu ve beş arkadaşını taşıyan helikopter, 25 Mart 2009 tarihinde Kahramanmaraş’ın Çağlayancerit ilçesinden saat 14.35’de havalanmış, saat 15.03’de Keş Dağları’nın eteklerine düşmüştü. Yazıcıoğlu'nun helikopteri düşerken çevresinden savaş uçakları geçiş yapıyordu. Enkaz bölgesinde 3'ü F4, biri F16 olmak üzere toplam dört savaş uçağı uçuş gerçekleştiriyordu. Genelkurmay'ın özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Savcılığı'na gönderdiği raporda, bu savaş uçaklarından MJ524 iz numaralı F-16'nın, 14.59.47'de kaza mahallinin 28.5 kilometre güneydoğusundan geçtiği belirtilmişti. Aynı rapora göre uçak kuzey doğu yönünde ilerlemeye devam ederken radarlar 15.02'de kararmış, görüntülerin tekrar geldiği 15.07.40'da ise söz konusu uçağın enkaz bölgesinin bu kez yaklaşık 72 kilometre uzağında görüldüğü belirtilmişti. Genelkurmay Başkanlığı, Muhsin Yazıcıoğlu'nun içinde olduğu helikopterin düştüğü zaman dilimine denk gelen radar kararmasını, 'doğu bölgesindeki tüm radarlarda yaşanan kısa süreli bir arıza' olarak izah etmişti.

 

KANINDA KARBONMONOKSİT BULUNMUŞTU

Muhsin Yazıcıoğlu ve olayda hayatını kaybedenlerin kanında yüksek miktarda karbonmonoksit bulunması, egzoz gazı ihtimalini güçlendiren bir unsur olarak değerlendiriliyor. Muhsin Yazıcıoğlu'na ait kan örneğinde yüzde 13,1 COHb, pilot Kaya İstektepe'de yüzde 26,6 COHb, Erhan Üstündağ'da 21,8 COHb, Yüksel Yancı'da yüzde 8,5 COHb, İsmail Güneş'te yüzde 27,0 COHb ve Murat Çelikkaya'da yüzde 10,1 COHb bulunduğu tespit edilmişti. İddiaya göre, karbonmonoksit soluyan pilot Kaya İstektepe, tıpkı soba zehirlenmelerinde olduğu gibi kendinden geçti, kontrolden çıkan helikopter yere düştü.

 

EKİCİ: BİTLİS VE YAZICIOĞLU’NUN ÖLÜMÜNDE BENZERLİKLER VAR

Eşref Bitlis’in Aralık 1992’de yaşadığı bu olay, Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet Savcılığı tarafından titizlikle araştırılıyor. Yazıcıoğlu ailesinin avukatı Selami Ekici, “Bitlis’in yaşadıklarının bir benzerini Genel Başkanımız Muhsin Yazıcıoğlu da yaşadı.” dedi. Ekici, şöyle devam etti: “Necati Özgen Paşa’nın 10 yıl önce söyledikleri oldukça dikkat çekici. Helikopter bu şekilde sabotaj ile düşürülmüş olabilir. Helikopterin düşmesinin üzerinden 3 yıldan fazla zaman geçti ama hala neden düştüğü konusunda bir bilgi sahibi değiliz. Merhum Eşref Bitlis’in yaşadıkları belki de bize ışık tutacak. Helikopter Jetlerin egzoz gazından çıkan unsurlar üzerine düşürülmüş olabilir. Soruşturmayı yürüten Özel Yetkili Malatya Cumhuriyet savcılığı derinlemesine araştırıyor. Öyle zannediyorum ki önümüzdeki günlerde bir netice alırız. Bitlis’in ölümü ve Yazıcıoğlu’nun ölümü arasında da ciddi benzerlikler var. Eşref Bitlis Kürt meselesinin çözümüne odaklandığı sırada uçağı düşürülmüştü. Bizim de ulaştığımız bilgilere göre Muhsin Yazıcıoğlu ölmeden önce bu konuda çalışmalar yapıyordu. ‘Her iki olayda bu kadar benzerliklerin üst üste gelmesi gerçekten tesadüf müdür?’ sorusunun cevabını merak ediyoruz.”