Hani, “insanların hayatında cennet dönemi hangi dönemdir?” diye sorsalar; “çocukluk dönemidir” derim. Bu cümleler, kitap fuarında pek göze çarpmayan bir yazarımıza ait. Adı Bestami Yazgan! Pek göze çarpmıyordu; çünkü o, her zaman olduğu gibi okuyucunun ayağına gitmeyi uygun görmüş ve çok sevdiği çocuklarla, okullarda buluşmayı tercih etmişti. Üç gün boyunca fuarın yolunu tuttum. Stanttaki görevlilere ne zaman sorsam bir okul programına gittiğini söylediler. Çok sevdiği çocuklar için şimdiye kadar 76 tane eser ortaya koymuş bir isim, Bestami Yazgan! Kendisi tabirlerinde yer vermiyor ama günümüz Çocuk Edebiyatının usta isimlerinden birisi.
Bu güne kadar Çocuk Edebiyatı alanında üç defa yılın yazarı, bir defa yılın şairi, bir defa da yılın öğretmeni seçildi. Bir kez de adına düzenlenmiş bir şiir yarışması yapıldı. Çocuklar, onun hayatı olmuş. Öyle ki çocukluk dönemini, bir cennet dönemi olarak nitelendiriyor. Nihayet fuarın dördüncü günü yerinde gördüm. Yine hitap ettiği kendi küçük ama kalbi büyük çocukların kitaplarını imzalıyordu. Rica ettik bize de vakit ayırdı. Biz de okurlarımız için merak ettiğimiz soruları, kendine yönelttik. İşte Bestami Yazgan’ın çocuk ve çocukluk aşkının cevapları.
Öncelikle Bestami Yazgan kimdir? Sizi kısaca tanıyabilir miyiz?
1957 yılında Osmaniye'nin Toprakkale ilçesinde doğdum. İlkokulu Toprakkale’de; İmam Hatip Lisesini, Osmaniye’de okudum ve Erzurum edebiyatı bitirdim. 78 yılından beri de edebiyat öğretmenliği yapıyorum. Yayınlanmış, 80 eserim var. Bunun dört tanesi büyüklerle ilgili, 76 tanesi çocuklarla ilgili. Türkiye genelinde aldığım birçok ödülüm var. 30'a yakın şiir ve makalem ders kitaplarında yer aldı.
Yazmak sizde nasıl başladı?
Yazmaya, ben biraz geç başladım. 28 yaşında yazmaya başladım. Rahmetli oldu, Osmaniyeli bir şair vardı; Ahmet Neşet Dinçer. Onun teşvikiyle başladım. Osmaniye de Güneysu dergisini çıkardık. 16 yıl yayınlanan bu derginin genel yayın yönetmenliğini yaptım. Bu arada işte Ahmet Neşet Dinçer Bey, bizi yetiştirdi. Güneysu dergisi bizi yetiştirdi; biz de Güneysu dergisini yetiştirdik.
Şiir, makale ve hikâye alanında onlarca eser ortaya koydunuz. Bunlardan hangisini daha çok seviyorsunuz? Hangi türe daha çok yoğunlaştınız?
Kitaplar, çocuklarımız gibidir. Aralarında ayrım yapmıyorum; ama yoğunlaştığım tür olarak şiiri çok seviyorum. Masal ve hikâye de yazıyorum. Hatta masal ve hikâyelere de şiiri girdiriyorum. Mutlaka bir şeyler oluyor. Şunu da umuyorum. İlerde edebiyat tarihinde bizden bahsederken; nesre şiiri girdiren yazar diye de not düşerlerse sevinirim.
Çocuk edebiyatına yönelmenizin özel bir sebebi var mı? Çocuklara ilginiz en baştan mı vardı yoksa sonradan mı bir yönelim oldu?
Şöyle diyebilirim; dört çocuk babası, altı torun dedesiyim. 38 yıldan beri öğretmenlik yapıyorum. Çocuklarla ilgileniyorum, onları çok seviyorum. Çocuklar için bayram yapan bir milletin evladıyım. Bütün çocukları, Müslüman sayan bir Allah'a inanıyorum. Hani “insanların hayatında cennet dönemi hangi dönemdir?” deseler; “çocukluk dönemidir” derim. Onlar, benim gözümde, cennet bahçesinin gülleri gibidir. Onları, öyle görüyorum ve çocukları çok seviyorum.
Yazma isteği içinizde sürekli var mıydı? Hiç tükenmişlik hissi yaşadığınız oldu mu?
İlk yazmaya başladığım zamanlarda, dolmuşum. Bir gecede üç şiir yazdığımı hatırlıyorum; ama şu an ayda bir şiir yazsam mutlu oluyorum. Ama sürekli yazma kaygısı çekiyorum. Uzun süre bir şey yazmadığım zaman canım sıkılıyor. “Bu aralar bir şey yazamadım” diye. Ama hala yazıyorum.
Ortaya bir eser koyma noktasında sizi en çok kamçılayan şey ne?
Çocuklar İçin yazmadaki amacım; onlar cennet bahçesinin çiçekleri gibi saf, temiz, arı, duru… Zaten her çocuk ta İslam fıtratı üzerine yaratılıyor. Bazıları, sonradan kötü oluyor. Ola ki kötü tohum atıldığından olabilir. “Kötü tohumlar atılmadan ben güzel tohumlar atayım” diye uğraşıyorum. Sadece yazmıyorum. Okuyucunun ayağına da gidiyorum. Gerekirse programlara katılıyorum, sunumlar yapıyorum. Çocukları kitaplara dost yapmak istiyorum. Bunun için bir gayret içindeyim.
Hayatınızda, “işte bu benim hayatımın dönüm noktası” dediğiniz bir olay yaşadınız mı?
1985 yılında rahmetli Ahmet Neşet Dinçer’le tanışmam bir dönüm noktası diyebilirim. Şiirle böyle tanıştım. Güneysu dergisini çıkardım. Bir de çocuklarımın eğitimi için İstanbul’a gitmek zorunda kaldım. O da hayatımın bir dönüm noktası oldu. Türkiye'nin siyasal merkezi, Ankara! Kültür merkezi ise İstanbul! Osmaniye'de iken yani benim bir şey alabileceğim kimse kalmamıştı. Ama İstanbul’a gidince bir sürü ustaları gördüm. Onlardan birer cümle bir bakış açısı, bir kıvılcım yakalayıp sonra onları eser haline getirme imkânımız oldu.
Üç defa yılın yazarı, bir defa yılın şairi, bir defa yılın öğretmeni seçildiniz. Bir kez de adınıza düzenlenmiş bir şiir yarışması yapıldı. Bunlar sizi nasıl etkiledi?
Bunlar, teşvik ediyor. Şimdi Kenan Bey, yazdığımız kitaplar meçhule gönderilen bir mektup gibidir. Bu kitapları, çocukların elinde görünce “tamam” diyoruz; “işte mektubumuz yerine ulaşmış.” Aynı bunun gibi. İsmimize düzenlenen bir şiir yarışması oldu. İnşallah bu yıl ikincisi de düzenlenecek. Bunu İhlas Eğitim Kurumları düzenliyor. Bu da yaşanan bir şaire hayattayken düzenlenen nadir bir şiir yarışması! Bu da beni mutlu ediyor.
Öğretmenlik hayatınızda birçok şehir gezdiniz. Sizi en çok etkileyen şehir hangisi oldu?
Osmaniye’yi, çok sevdim. Kahramanmaraş’ı, seviyorum. İstanbul’u, çok seviyorum. Bunlar ruhu olan şehirler. Kayseri'yi de bunları dâhil edebiliriz, Bursa'yı da…
Emekli olduktan sonra hangi şehre yerleşmeyi düşünüyorsunuz?
İstanbul’a, yerleşmeyi düşünüyorum. Çocuklarımın eğitiminden dolayı gitmiştim. Sonradan dönmeyi düşünmedim. Dediğim gibi İstanbul, kültürün ve sanatın merkezi bir şehir. Orada hala faydalanacağım üstatlar var. Onlarla beraber eserlerimde kendimi, ruhumu ve sanatını görmek istiyorum.
Gençlik yıllarınızı nasıl değerlendirdiniz? Hayatınızı, dolu dolu yaşadığınıza inanıyor musunuz?
Evet. Hayatımı, dolu dolu yaşadığıma inanıyorum. Lisedeyken sunuculuk yapmaya başladım. Hoşuma giden şiirleri ezberlerdim. 15,5 yaşımda nişanlandım. 17,5 yaşımda evlendim. Yani şuan 41 yıllık evliyim. 40 yaşında, uzman doktor kızım var. 38 yaşında, uzman doktor kızım var. Bu kadar söyleyeyim. Gerisini saymayayım. Hayatım, dolu dolu geçti. Ve değirmende de saçımızı ağartmadık, çok şükür. Çok güzel işler yapmaya çalıştık.
En çok hangi yazar ve şairleri takip ediyorsunuz?
Beni en çok etkileyen, Yunus Emre’dir. Mehmet Akif, Necip Fazıl’dır. Arif Nihat Asya’dır. Bunları, çok severim. Sanatımın oluşmasında da bunların etkisi olmuştur.
Genç yazarlara ne gibi tavsiyelerde bulunursunuz?
Genç yazarları, yazarlığa soyundukları için tebrik ediyorum. Bir sürü yapabilecekleri iş olduğu halde yazarlığı tercih etmişler. Yazmak, taşmak işidir. Başka iş yapmak varken; yazarlığı seçmeleri, güzelliğin başlangıcıdır. Kenan Bey, yazma olayı; taşma olaydır. Dolmaları, gerekir. Okuyarak da dolacağız. Üstatları dinleyerek de dolacağız. Ondan sonra da bir de yazma olayı, yazarak öğrenilir. Ben öğretmenliği, üniversitede öğrenmedim. Bilgileri orada öğrendim; ama öğretmenliği yaşayarak, yaparak öğrendim. Yazmayı da yazarak öğrendim.
Hiç kendi kitaplarınızı okur musunuz?
Şimdi her yazdığım eseri, şiiri, masal veya hikâyeyi dergilere göndermiyorum. Dergide her çıkan eseri de kitabıma almıyorum. Kitabımı, her baskıda yeniden okurum. Bir cümleyi değiştiririm. Çünkü kendimizi, yenilememiz gerekiyor.
Biraz özel bir soru olacak. Yazar ve şairlerin aile hayatında karşılaştıkları, bazı sorunlar oluyor. Mesela dağınıklık, uyku düzensizliği gibi... Eşiniz bu noktada size destek oldu mu?
İlk yazdığım sıralarda, herkesi uyutup; gece yazıyordum. Çünkü evde çıt çıkmayacak. Şimdi bir şey yazıyorum ya bunu okumam gerek. Onun için gidip; hanımı kaldırıyordum. Yazdığımı, okuyordum. Hatta dinleyip dinlemediğini kontrol etmek için de son söylediğimi tekrar etmesini isterdim. Bayağı zulmettim kadıncağıza. O da uyuyamadı, benimle beraber. Ama son 10 yıldan beri yok gece kaldırmıyorum. Ama sabah olunca; “gel” diyorum. O zaman okuyorum. Eserlerimde, yazdıklarımı kitap haline getirmeden önce evde, eşime ve kızlarıma okuyorum. Sonra da bir değerli arkadaşım var. Yusuf Tosun, diye. Ona da diyorum ki “Allah rızası için beni tenkit eder misin?” Tenkide açığım.
Bestami Hocam, vakit ayırıp röportajımızda, sorularımıza cevap verdiğiniz cevaplar için teşekkür ediyorum. (KENAN ONARAN)










YORUMLAR