Cumhurbaşkanı Erdoğan, valilere hitap etti

Cumhurbaşkanı Erdoğan, valilere hitap etti

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'ndeki "Valiler Toplantısı"nda valilere hitap etti.

14 Ekim 2017 - 16:17

Cumhurbaşkanı Erdoğan, toplantının fikirlerin tartışıldığı, müzakere edildiği ve farklı düşüncelerin dile getirildiği, bir ortak aklın oluşturulmasına vesile olan, böylece hem sahada hem merkezde vatandaşlara daha etkin, kaliteli ve hızlı hizmet sunma yollarının arandığı bir zemin olduğunu ifade etti.

Erdoğan, iyi ve verimli değerlendirildiği takdirde bu çalışmaların meyvesini muhakkak alacaklarını düşündüğünü belirterek, toplantıyı düzenleyen İçişleri Bakanı Süleyman Soylu ve ekibine teşekkürlerini iletti.

 

"İstişare gereklidir, bildiğiniz gibi Rabbim bizlere verdiği emirde 'Her işinizde istişare ediniz.' buyuruyor." diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, şöyle devam etti:

"Bu devleti yönetenlere yönelik bir emr-i ilahidir. Bunu hiçbir zaman ihmal etmeyeceğiz, devletin en üst makamından aşağıya doğru indikçe yönetim mevkiinde olan herkesin yapması gereken bir işlev. Bir süredir ülkemiz bu coğrafyadaki bin yıllık varlığı ve bekası açısından tarihinin en kritik süreçlerinden birini yaşamaktadır. İstikbalimiz için ikinci bir Kurtuluş Savaşı verdiğimiz bir zaman diliminin tam ortasındayız. Şu gerçeği artık inkâr edilemez bir şekilde hep birlikte görüyoruz, Türkiye içeriden ve dışarıdan kuşatılmaya çalışılıyor. Ülkemiz tıpkı pençeleri sökülmüş bir aslan gibi ehlileştirilmek, boyunduruk altına alınmak isteniyor. Eski, o pısırık Türkiye'ye alışmış olanlar iddialı, vizyoner ve güçlü bir ülkeyi, güçlü bir Türkiye'yi hazmedemiyorlar. Uzun yıllardır birileri tarafından sadece ileri garnizon olarak görülen bir ülkenin milli menfaatleri doğrultusunda kararlar almasını, hepsinden öte aldığı kararları hayata geçirme iradesi göstermesini kabul edemiyorlar. El kapılarında üç kuruşa boyun eğen, ekonomisi IMF komiserleri tarafından yönetilen bir Türkiye'ye alışkın olanlar ülkemizin bugünkü konumunu içlerine sindiremiyorlar."

 

BUNLAR DÜRÜST DEĞİLDİR, BUNLARIN HAYATLARI YALANDIR

Erdoğan, Türkiye'nin "alan el" durumundan "veren el" durumuna gelmesinin birilerinin kabusu olduğuna dikkati çekerek, şu değerlendirmelerde bulundu:

"Uluslararası toplantılarda dahi şu anda Amerika'dan sonra dünyada en az gelişmiş ülkelere destek noktasında, donörler toplantısında birinci sırada Amerika gözüküyor fakat milli gelire oranla baktığımızda birinci sırada Türkiye. Asla bunu toplantılarda dile getirmezler, bunu konuşmazlar, en fazla desteği veren ülke Türkiye'dir demezler, Arakan'da, Suriye'de böyledir demezler, sadece kendi aramızda birebir görüşmeye başladığımızda, 'Ya gerçekten çok büyük yük çekiyorsunuz orada.' derler. Avrupa Birliği'nde de bu böyledir, sözü verirler ondan sonra sözün de arkasında durmazlar, çünkü bunlar dürüst değildir, bunların hayatları yalandır. Hiçbir zaman bunlardan biz dürüstlük görmedik. Öyle veya böyle biz inandığımız yolda kararlı bir şekilde yürüyeceğiz, çünkü bu milletin şahsı manevisinde bu vardır. Türkiye'nin bağımsızlığına leke sürdürmeme kararlılığı, evet birilerini ciddi olarak rahatsız ediyor."

 

NE GELİŞTİRİRSENİZ GELİŞTİRİN BİZ YOLUMUZA DEVAM EDECEĞİZ

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ukrayna ziyaretinin ardından Sırbistan ve Novi Pazar'a gittiklerini anımsatarak, şunları söyledi:

"Aldığım feedbackler şöyleydi, 'Bu bizi rahatsız ediyor.', çünkü bunlar Sırbistan'ı falan Avrupa Birliği arka kapısı olarak gördüğü için 'Türkiye buralara uzandı, olmaz öyle şey, öyleyse buna karşı da bazı tedbirler geliştirmemiz gerekir.', bu anlayışın içerisindeler. Ne geliştirirseniz geliştirin biz yolumuza devam edeceğiz. Hamdolsun gerek Sırbistan Cumhurbaşkanının Sırbistan'a indiğim anda kabinesiyle havalimanında bizi karşılaması, dün gece de uğurlarken yine kabinesiyle bizi gelip orada uğurlaması bu da ezberleri bozan bir girişimdir. Beraberce Novi Pazar'a gidişimiz o da tabii birilerinin şu andaki yaklaşım tarzlarını alt üst etmiştir. Orada halkın arasında halkla kaynaşmamız rahatsız etmiştir. Fakat biz dünya barışının nasıl sağlanacağını gösterme bakımından da bunları yapmaya mecburuz. Birileri bozmaya, biz yapmaya çalışacağız."

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin mazlum ve mağdurlar için umut olmasının, haksızlıklar, hukuksuzlar karşısında sesini yükseltmesinin belli çevrelerin konforunu bozduğuna işaret etti.

 

Erdoğan, "Türkiye kendine geldikçe, gücünün farkına vardıkça, baskılara eyvallah etmedikçe emin olun ki birileri ne yapacaklarını şaşırıyor. Çünkü güçlü Türkiye demek, mazlumlara sahip çıkan Türkiye demektir, bağımsız Türkiye demek, kendine biçilen rolü sorgusuz sualsiz kabul etmeyen ülke demektir. Hepsinden önemlisi böyle bir Türkiye diğer ülkelere emsal olan, onlara umut olan bir ülke demektir." dedi.

 

ÇOK AKTÖRLÜ KİRLİ BİR PLAN UYGULUYORLAR

Türkiye'nin yükselişini engellemek, büyük ve güçlü Türkiye'nin inşasını durdurmak için çok yönlü, çok aktörlü kirli bir plan uygulandığını vurgulayan Erdoğan, "Bu planın içinde ekonomik tetikçilik var, bu planın içinde millet iradesini tank ve topla esir alma var, bu planın içinde mezhep ve etnik temelli kışkırtmalar var. Bu planın içinde terör örgütlerine sahip çıkma, teröristleri baş tacı etme var. Bu kanlı oyunun içinde figüran olarak, FETÖ, PKK, DEAŞ, DHKP-C  eli kanlı çeteler de var. Bu senaryonun içinde medya manipülasyonları, şahsıma, hükümetimize ve devletimize karşı düzenlenen itibar suikastları da var. Elbette bu oyunun içinde uluslararası hukukun hiçe sayılması, diplomatik teamüllerin ayaklar altına alınması da var." ifadesini kullandı.

 

ABD ile vizelerin karşılıklı askıya alınmasına da değinen Erdoğan, şu görüşlere yer verdi:

"İşte son dönemdeki Amerika ile Türkiye arasındaki vize gerginliği bunun en güzel ifadesidir. Çok açık, net konuşuyorum, bu olayı ortaya çıkaran buradaki bir büyükelçidir. Amerika'nın, Türkiye gibi bir stratejik ortağını, bir kendini bilmez büyükelçiye feda etmesi kabul edilemez. Buna bizim 'evet' dememiz mümkün değil. Dışişleri Bakanıma onu söyledim, 'Onların aldığı karar metni neyse, gönderdikleri yazı metni neyse kelimesi kelimesine aynını onlara iade edeceksiniz ve aynı şekilde uygulamayı biz de başlatacağız.' ve iki saat içerisinde biz de onu başlattık. Niye? Biz asırlara baliğ olan bir devletiz, biz bir kabile devleti değiliz. Biz Türkiye Cumhuriyeti Devletiyiz, bunu kabul edeceksiniz. Bunu kabul etmediğiniz takdirde kusura bakmayın, biz size muhtaç değiliz. Biz sizden paramızla silah istediğimiz zaman 'kongre' diyorsun ama terör örgütüne üç beş kuruş para dahi almadan gelip silahı ücretsiz olarak veriyorsun. Niye? 'Türkiye'yi güneyden kuşatalım.' diye. Geri planını söylemiyorum, bunun arka planı da var tabii, ayrı bir konu."

 

BUSH ZAMANINDA IRAK'A YAPILDI

Cumhurbaşkanı Erdoğan, terör örgütü YPG'ye 3 bin 500 tır ile yapılan silah yardımlarını eleştirerek, şu bilgileri paylaştı: "Bunda ağır zırhlıdan tut tüm en modern silahlara varıncaya kadar bu tırlarla bunlar oraya getirildi. Sayın Başkan'a (Trump) sordum 'Bunlardan haberiniz var mı?' O zaman bin 250'ydi Tırlar, 3 bin 500'e ulaştı. 'Olur mu böyle şey.' dedi. 'Biz bir taraftan para temin etmeye çalışacağız, onlar buralara bunları gönderecekler.' Hamburg'da oluyor bu, G20 toplantısında. Çağırdı generallerini, güvenlikten sorumlu olanı çağırdı, Pence'i (ABD Başkan Yardımcısı) çağırdı, hepsiyle beraber orada özel bir görüşme yaptık. Orada aynı şeyi onlara sordum, 'Efendim biz seri numaraları falan kaydediyoruz, bunları daha sonra geri alacağız.' Sayın Başkan dedim, arkadaşın dediğini Bush zamanında Irak'a yapıldığında da bize söylediler, ben o zamanı da yaşadım.' dedim. Bana o zamanda yine Sayın Bush aynı şeyi söyledi. 'Seri numaralarını alıyoruz, bittikten sonra biz bu silahları geri alacağız.' 'Her şey bitti, Kuzey Irak'taki PKK'ya yaptığımız operasyonlarda ele geçirdiğimiz silahların bir kısmının Amerika, bir kısmının Rusya olduğunu gördük.' dedim. Bu gerçekleri lütfen bilelim.

Bunlar bizi herhalde görmez, sağır böyle zannediyorlar, öyle alışmışlar çünkü ama böyle bir Türkiye yok artık. A'dan Z'ye her şeyini inceleyecek, bakacak ve bu uluslararası rekabette de yerimizi alacak olan bir Türkiye'yiz ama bunun kusura bakmayın köşetaşları sizlersiniz. Eğer sizler dik durursanız, sağlam durursanız o zaman bunlar evelallah buralarda en ufak bir cirit atamazlar. Tüm araçlarıyla, tüm piyonlarıyla yıllardır farklı kimlikler altında gizli gizli besledikleri lejyonerleriyle bunlar üzerimize geliyorlar, gelecekler. Ama biz sağlam duralım."

 

Erdoğan, Türkiye'nin asırlık bir hesaplaşmayla karşı karşıya olduğunu belirterek, Gezi olaylarında duvarlara yazılan "Zulüm 1453'te başladı" diye yazıldığını anımsattı. Erdoğan, "'Zulüm 1453'te başladı' diye yazılması, İstanbul'un Anadolu yakasında Kadıköy'de asla tesadüf değildir. 1453'ü zulüm olarak görenler, olsa olsa ancak Bizans'ın çocukları olur. Bu milletin evladı olmaz." diye konuştu.

 

Erdoğan, şöyle devam etti: "Bölücü terör örgütünün, çukur eylemleri üzerinden özerklik hevesine girmesi boşuna değildir. FETÖ'cü katillerin 17-25 Aralık teşebbüsüyle başlattıkları ihanetlerini, en son 15 Temmuz'da 250 vatandaşımızın kanını dökerek devam ettirmeleri de bu kurgunun bir parçasıdır. Kimi Avrupa ülkelerinin önceden gizli saklı şekilde himaye ettikleri teröristlere artık alenen sahip çıkmaları da aynı hedefe yöneliktir. Güney sınırımız boyunca oluşturulmaya çalışılan terör koridorunun amacının DEAŞ'la mücadele olduğunu kim iddia edebilir? Var mı böyle bir şey? Yalan. Terör koridoru, sadece Türkiye'yi kuşatmaya yöneliktir. Kimse bizi aldatmasın. Ve rejim, PKK'ya oradan 'yanınızdayız' diyor, Barzani'ye 'yanınızdayız' diyor. Dün Barzani ile çatışan rejim, şimdi 'yanınızdayız' diyor. PYD ile çatışanlar veya Barzani ile çatışan PYD şimdi 'beraberiz' diyor. Onlar, birbirinin dostudur, bizim dostumuz olamaz. Bu gerçeği bileceğiz, ona göre adımlarımızı atacağız. Suriye'yi dünyanın en büyük silah pazarına çevirenler, eli kanlı katilleri en modern silahlarla donatanlar, tüm bunları herhalde demokrasi aşkına yapmıyorlar. Bunların demokrasiyle filan alakası yok, kesinlikle yok."

 

SIG SAUER DİYE BİR SİLAHI, POLİS TEŞKİLATIMIZ KULLANMAYACAKTIR

"Paramızla satın alamadığımız silahların terör örgütlerine bila-bedel verilmesinin makul, mantıklı, tutarlı izahı olabilir mi?" diye soran Erdoğan, "Bundan sonra Sayın Bakan da burada söylüyorum, 'SIG Sauer' diye bir silahı, bizim polis teşkilatımız kullanmayacaktır, kullanmamalı. Artık biz kendi ülkemizin silahlarını kullanmak suretiyle bu adımları atacağız. Biz artık bu tabancaları veya bunun daha uzun mesafelisini ülkemizde yapıyoruz ve bundan dolayı da kendi silahlarımızı kullanmak suretiyle polis teşkilatımızı daha diri, daha sağlam ayakta tutacağız. Çünkü onlardan almaya devam ettiğimiz sürece bize tembellik geliyor. Gerek yok." ifadelerini kullandı.

Erdoğan, Türkiye'nin, kendi ürettiği silahlarla bunu yapacağının altını çizerek, "Bin 500 tane silah verecek. Verdiği cevap ne? 'Kongreden geçmedi.' Şuna bak. Buna ihtiyacımız yok ve bu noktada kararlı adımlarımızı atacağız." dedi.

Yaşananların hiçbirinin tesadüfi olmadığına dikkati çeken Erdoğan, bunların planlı, programlı bir şekilde aşama aşama hayata geçirildiğini bildirdi. Erdoğan, "Bu kirli planın hedefi, Türk milletine diz çöktürme planlarıdır. Burada mesele, şahıslar veya partiler değildir. Burada hedef, ülkemizdir, tüm Türkiye'dir." dedi.

 

Erdoğan, şunları söyledi: "Bu saldırıların muhatabı, güçlü, müreffeh ve bağımsız bir Türkiye idealine inanan herkestir. Altını çizerek ifade etmek isterim ki şayet biri, ülkemizin son bir kaç yıldır yaşadığı açık ve örtülü operasyonları önemsizleştirmeye çalışıyorsa o kişi bilinçli bir manipülatördür. Ülkemize diz çöktürmek için alınan kararlardan kendi hükümetini sorumlu tutan kişi aklını, hırslarının emrine vermiş bir zavallıdır. Şayet bu tarz hezeyanlar, bir ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanından çıkıyorsa artık bu zatı kusura bakmayın, yerli ve milli göremeyeceğim gibi bu ülkenin hassasiyetlerine kulak veren birisi olarak da görmem mümkün değildir. Kuşkusuz zor günler aynı zamanda, eleme, elenme ve ayrışma günleridir.

Bugünler, milletimizin hakiki dostlarıyla sahtelerini, vatanperverlerle uşakları ayırma zamanlarıdır. Daha önce olduğu gibi bu süreçte de milletimiz kendini gerçekten sevenleri, ülkesine gerçekten değer verenleri görme fırsatı buluyor. Ülkesinin yanında yer almak varken, birilerinin emir eri gibi hazır ola geçenlere hak ettikleri ders, milletimiz tarafından sandıkta verilecektir."

 

BU COĞRAFYADA BİRİLERİNİN İHSANIYLA YA DA LÜTFUYLA BULUNMUYORUZ

ABD ile yaşanan vize sorununa ilişkin de Erdoğan, "Şimdi birtakım hesaplar yapıyorlar şu vize olaylarıyla ilgili, 'ülkemizin kaybı 50 milyar falan' diye. Neye göre bu hesabı yaptılar, anlamak da mümkün değil." dedi. Erdoğan, Türkiye'nin zaten Amerika ile ticaret hacminin son dönemlerde 15-16 milyar dolara düştüğünü belirterek, "Onu da bir tarafa koy. Bu da onlardan savunma sanayine yönelik aldıklarımızın ağırlığını ifade eder. Bizim verdiklerimiz zaten çok çok cüzi bir şey." diye konuştu.

 

Kavgaya girildiğinde atılan yumruğun sayısının sayılmayacağını söyleyen Erdoğan, sözlerine şöyle devam etti: "Böyle bir şey olduğu zaman da bu sayı sayılmaz. Kalkacak, bize karşı böyle bir tavrı takınacaklar, ondan sonra da 'burada şu kadar kaşıp varmış, bu kadar kayıp varmış.' Birisi de çıkmış konuşuyor, 'öğrenciler Amerika'ya gidemiyor' diye. Aynı şey onun için de geçerli, gidemeyebilir. Mesele burada millidir, mesele burada yerlidir, mesele burada vatandır, gerisi teferruattır.

Şunu unutmayın, yolu doğru olanın yükü de ağır olur. Allah, hiç kimseye kaldıramayacağı yükü yüklemez. Türkiye, 2 bin 200 yılı aşan devlet geleneğiyle bu sıkıntıların üstesinden gelecek birikime sahiptir. Bin yıldır vatanımız olan bu coğrafyada birilerinin ihsanıyla ya da lütfuyla bulunmuyoruz. Ana muhalefetin başındaki adamın geçmişine baktığın zaman, zaten bunlar Amerika'daki liderlerin, afedersin lider poposunu tırabzana dayıyor, o da karşısında el pençe divan duruyor. Bu dönemler geride kaldı, böyle bir Türkiye yok artık. Her yerde karşımızdaki neyse, biz de oyuz. Öyle el pençe duran bir Türkiye yok. Bunu herkes görecek, bilecek, buna göre konuşacak.

Eğer siz şahsiyetinizden taviz verir hale geldiğiniz zaman, sizin sırtınızda daha çok boza pişirirler. Dik duruş, bizim için önemli. Her bir karışı şehitlerimizin mübarek kanlarıyla sulanan bu topraklar, bedeli canla kanla ödenerek vatan kılınmıştır. Türkiye Cumhuriyeti nevzuhur bir devlet değildir."

 

Erdoğan, Türkiye Cumhuriyeti'nin nevzuhur bir devlet olmadığına vurgu yaparak, "Biz kuralları da bilir, hukuku da bilir, teamülleri de gayet iyi biliriz." diye konuştu.

Uluslararası hukukun temelinde egemen devletlerin eşitliği ilkesi bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, "Biz birilerinin kendilerini diğerlerinin üstünde konumlandırdıkları mevcut çarpık sistemi kabul etmedik, etmiyoruz. Bu itirazımızı her platformda ve her fırsatta da dile getiriyoruz."ifadesini kullandı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, egemenlik haklarına saygı ve ortak menfaatler temelinde tüm ülkelerle iş birliğini geliştirmenin mücadelesini verdiklerini söyledi. Bugüne kadar hiçbir ülkeyle dostluğa ya da müttefikliğe halel getirecek bir tutumun içine girmediklerini dile getiren Erdoğan, güvenlikten mülteci krizine, terörle mücadeleden ticarete kadar kime ne söz verildiyse hepsinin yerine getirildiğini bildirdi.

 

"Çoğu zaman yalnız bırakılsak da taahhütlerimize bağlı kaldık." diyen Erdoğan, şöyle devam etti:

"Allah aşkına, yarım asırdan fazladır söz verildiği halde üye yapılmayan. Ama buna rağmen üyelikten vazgeçmeyen bir başka Avrupa ülkesi var mı? DEAŞ'a en büyük darbeyi indiren ama buna rağmen 'DEAŞ'a destek veriyor' iftirası atılan başka ülke var mı? 250 şehit pahasına, 2 bin 193 gazi pahasına demokrasisine sahip çıkan, fakat demokrasinin beşiği olmakla övünen ülkelerden hiçbir destek bulamayan başka ülke var mı? 'Demokrasi demokrasi' deyip teröristleri ülkelerinde saklayan bu ülkelerden başka ülke var mı? Bir taraftan 'Demokrasinin ana vatanıyız' diyeceksin, teröristi saklayacaksın; PKK'lısını da FETÖ'cüsünü saklayacaksın, dosyalar gelecek, dosyalara itibar etmeyeceksin, ondan sonra FETÖ ile irtibatlı olan ülkemizdeki diplomat vasfı olmayan, konsolosluğunda saklanan bir kişinin kendine göre hakkını arayacaksın. Öbür tarafta İzmir'de yine bir papazın, şu anda tutuklu, bunu kurtarmaya çalışacaksın. FETÖ ile ilişkili her şey açık, net bağı, irtibatı var. Bütün bunlar ortada. Bunları koruyacaksınız... Böyle bir şey olamaz."

 

DEMOKRASİ BU MU YA? ADALET BU MU?

Cumhurbaşkanı Erdoğan, ABD'de tutuklu bulunan ve hakkında gözaltı ve tutuklama kararı verilen bazı Türk vatandaşlarına yönelik bu ülkenin davranışı ve uygulanan çifte standartlara da değinerek,  şunları kaydetti: "Benim kendi bankamın genel müdür muavinini kalkacaksın, hiçbir suçu olmadan alıp tutuklayacaksın. Öbür tarafta vatandaşımı, iki yıl oldu neredeyse, kalkacaksın, hiçbir şey ortaya koymadan yargılayıp, itirafçı olarak da kullanmak isteyeceksin. Bir diğer taraftan benim korumalarımı, 13 korumamı ki bunların içerisinde bir kaç tanesi Amerika'yı daha hiç görmemiş, orada da değil, bunlarla ilgili anında gözaltı kararı çıkartacaksın, tutuklama kararı çıkartacaksın. Sonra görüşeceğiz ve diyeceksin ki 'Bunlar federal devletin polisleri değil, eyaletin polisleridir.' Ya ne olursa olsun. Lafa gelince 'koskoca Amerika'sın. Orada sizin davetinize icabette bulunan Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı'nı adeta terör örgütü mensupları rahatsız ediyorsa, ona saldırmak için orada her türlü gösteriyi yapıyorsa ve bu ülkenin vatansever evlatları da orada onları engellemek isterken kalkıp, bizim evlatlarımızı tutukluyorsun, PKK teröristlerini aradan bir kaç gün geçince serbest bırakıyorsun. O evlatlarımız hala içeride. Demokrasi bu mu ya? Adalet bu mu?"

 

Bu uygulamaların kendilerine söylenmesi durumunda da "talimatlar verildi" denildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti: "İşte biz de talimatları verdik. Neyin talimatını verdik? Biz talimatımızı şu anda yargı süreci içerisinde olana değil, onun dışında olanlara verdik. Eğer bir koskoca Amerika Birleşik Devletleri'ni Ankara'da büyükelçi yönetiyorsa yazıklar olsun. Çünkü bu takınılan tavır, aslında budur. 'Sen benim stratejik müttefikime böyle davranamazsın, böyle hareket edemezsin' demeleri lazımdı. Ama bunu diyemediler. Şu anda da bu yanlış, bu büyükelçiden gelmiştir ve büyükelçi, 'Hükümetim adına ben bu attım' diyorsa, eğer bunu da dışişleri bakanı, Sayın Başkan da savunuyor, arkasında duruyorsa, kusura bakmasınlar. Biz de şu anda aldığımız kararın sonuna kadar arkasındayız."

 

BUNLAR HADDİNİ BİLMİYOR

Çifte standart tutumlara karşı olduklarını ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Emin olun çifte standartlar karşısında bizim gösterdiğimiz sabrı dünyanın hiçbir ülkesi gösteremez. Sırtına yediği onca hançere rağmen herkesle dostluk hukukunu korumaya çalışan bir başka ülke yoktur. Ama öyle bir ana muhalefet, öyle bir muhalefet var ki... İstisnası MHP'yi tenzih ederim. Bakıyorsun ne diyorlar? Söyledikleri şey bu, 'Dünyada şu anda görüşecekleri ülke kalmadı.' Bakıyorsun bir tanesi kalkıp diyor ki 'Batı'dan tamamen kopmuş, Ortadoğu'ya sığınmış bir Türkiye var.' Kim? Önünde de bir profesör yazıyor. Bunlar haddini bilmiyor. Senin her yerin profesör olsa ne yazar? Sen bir defa neyi müdafaa ettiğini, neyi konuştuğunu, şu anda Türkiye'nin bulunduğu yeri, konumu bilmeyecek kadar acizsin. Televizyonda bunlar izlenildiği zaman ben nefret ediyorum. Bunlardan çıkan öğrenciden hiçbir şey olmaz. O öğrenciler zaten bu tür hocaların öğrencisi olmaktan da inanıyorum ki nefret ediyorlar."

 

HUKUKUN ARKASINDAN DOLANMAYA ÇALIŞTILAR

Türkiye'nin 15 senede nereden nereye geldiğinin ortada olduğunu söyleyen Erdoğan, ülkenin bu büyüme trendini görmeyecek kadar cahil olan bu insanlarla nereye gidilebileceğini sordu.

"Ağır kazan, geç kaynar" atasözünü de aktaran Erdoğan, "Türkiye olarak biz de yaşadığımız onca ihanete, şahit olduğumuz onca yalan dolana rağmen vakarımızı asla bozmadık. Bugüne kadar daima diyalogdan, uzlaşmadan, nezaketten ve diplomasiden yana olduk. PKK ve FETÖ başta olmak üzere tüm terör örgütleriyle mücadelemizde ikili anlaşmalarımız çerçevesinde adımlar atılmasını hep talep ettik. Ancak dost ve müttefikimiz olarak görünen birçok ülke bu konuda, gereken hassasiyeti göstermedi. Vatandaşlarımızın kanına girmiş, demokrasimizi hedef almış eli kanlı katilleri iade etmek yerine, taleplerimizi bürokrasilerinin dehlizlerine ittiler. Anlaşmalarımıza riayet etmek yerine olmadık bahanelerle hukukun arkasından dolanmaya çalıştılar." açıklamasında bulundu.

 

MİLLETİMİZİN SABIR TAŞI ÇATLAMAK ÜZEREDİR

Bugün gelinen noktada her şeyin açık ve net olduğunu vurgulayan Erdoğan, şu ifadeleri kullandı:

"Hiç kimsenin Türkiye'ye hukuk devleti dersi verme hakkı yoktur. Demokrasimize kastetmiş darbecilerin, sokaklarında elini kolunu sallayarak gezdiği hiçbir ülkeden, Türkiye'nin demokrasi dersi almaya ihtiyacı yoktur. Başkentlerinin en merkezi meydanlarını terör örgütlerine tahsis edenler, Kandil'deki terör baronlarıyla doğrudan hat kuranlar, bize hukuk dersi veremez. Bakanlarımızı kendi konsolosluklarımıza almayanlar, kusura bakmasınlar bize diplomasiden bahsedemezler. Bu konuda ülkemize had bildirmeye kalkanlar, öncelikle kendi hatalarını, kusurlarını görmeli, aynanın karşısına geçip kendileriyle yüzleşmelidir. Son yıllarda şahit olduğu ikiyüzlülük karşısında milletimizin sabır taşı çatlamak üzeredir. Şayet Türkiye'de, batılı ülkelere, kurum ve kuruluşlara güven tarihin en dip seviyelerine inmişse elbette birilerinin kendilerini sorgulaması gerekir."

 

Erdoğan, hukuk devleti ve bağımsız yargının Atlantik'in iki yakasındaki bir avuç ülkenin tekelinde bulunmadığını bildirdi.

Türkiye'nin bir hukuk devleti, yargısının da bağımsız olduğunu vurgulayan Erdoğan, Türkiye'nin kendi vatandaşları ve diğer ülke vatandaşlarıyla ilgili adli süreçlerin tamamen Anayasa ve yasalara uygun şekilde yürütüldüğünü söyledi.

Erdoğan, şöyle konuştu: "Gözaltı işlemi olunca da şayet vatandaşımız değilse de yerleşik teamüller çerçevesinde ilgili ülkenin diplomatik temsilciliğini haberdar ediyor, gerekli bilgilendirmeleri yapıyoruz. Kim aksini iddia ediyorsa bu iddiasını ispat etmekle mükelleftir. ABD'nin İstanbul'daki misyonunda yerel personel olarak çalışan, diplomatik dokunulmazlığı olmayan, ülkemizin vatandaşı bir kişi ile ilgili hukuki süreç de yine teamüllere, anlaşmalara ve Viyana Sözleşmesi'ne uygun şekilde yürütülmüştür. İçeri alındı, tutuklandı. Ayın 4'ünden itibaren ne kendi yakınları ne avukatının herhangi bir görüşme talebi olmamıştır. Söylenenler yalandır. Sadece dün itibarıyla kendisinin bir görüşme talebinin olduğu savcılığa ulaşmıştır. Olayın aslı bana ulaştığı kadarıyla bu."

 

SORUNU BÜYÜTEN TARAF ASLA BİZ DEĞİLİZ

Gerek ABD Büyükelçiliği tarafından alınan karar gerekse akabinde yapılan açıklamaların hakikat ve hakkaniyetle bağdaşmadığını dile getiren Erdoğan, Amerikan büroksasisi içinde kalan eski yönetimin, yeni yönetimle Türkiye arasındaki ilişkileri baltalamaya çalıştığını ifade etti.

Erdoğan, "Türkiye, vize başvurularını askıya alma kararıyla vatandaşlarına karşı atılan haksız ve orantısız adımlar karşısında mütekabiliyet esasına göre hareket etmiştir. Sorunu büyüten, bu hale getiren taraf asla biz değiliz. Temennimiz, muhataplarımızın bir an önce aklıselime, soğukkanlılığa geri dönmeleri, dostluğumuzu ve müttefikliğimizi zedeleyecek adımlardan vazgeçmeleridir."diye konuştu.

 

İNİSİYATİF KULLANMAKTAN ASLA ÇEKİNMEYİN

Maruz kalınan saldırıların unutulmamasını isteyen Erdoğan, daha güçlenerek, büyüyerek ve zenginleşerek bunların aşılabileceğini söyledi.

Bu kapsamda valilere düşen görevin de "İşe dört elle sarılmak" olduğuna işaret eden Erdoğan, Türkiye'nin tümüyle mahallinden yönetilebilecek kadar büyük, tümüyle merkezden yönetilebilecek kadar da küçük bir ülke olmadığına dikkati çekti.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, mevcut il yönetimi sisteminin birtakım eksikleri, aksaklıları bulunduğunu ancak Türkiye'nin büyüklüğüne en uygun yönetim modeli olduğunu belirtti.

Nüfusun büyükşehirlerde toplanmasının, hizmet bütünlüğü ve kalitesini artırması için belediyelerin tüm ili kapsayacak şekilde yeniden organize edilmesini gerektirdiğini ifade eden Erdoğan, valiliklere olan ihtiyacın ortadan kalkmadığını, tam tersine bu yönetim kademesini geliştirip, güçlendirip ve günün ihtiyaçlarına göre tahkim ederek, devam ettirmekte kararlı olduklarını vurguladı.

Erdoğan bu konuda valilerden beklentisini, "Karşılaştığınız zorluklardan yılmadan, kendinize güveninizi asla kaybetmeden, inisiyatif kullanmaktan asla çekinmeden vazifenizi yürütmenizdir." diye özetledi.

 

MERKEZ VALİLİĞİ VALİLİK DEĞİL

Merkez valiliğinin kendi gözünde "valilik" olmadığını, çünkü valiliğin "hizmet makamı" olduğunu söyleyen Erdoğan, valilerden görev yaptıkları ilde şartların zorluğuna, imkanların kıtlığına bakmadan bir yandan günlük sorunları çözmek, diğer yandan da ileriye doğru en az yarım asırlık vizyon ortaya koyacak işler yapmalarını istedi.

Valilerin; devleti, cumhurbaşkanı, başbakanı ve tüm bakanlıkları temsil ettiğini dile getiren Erdoğan, şöyle devam etti:

 

"Hiçbir ayrım gözetmeksizin tüm vatandaşlarımıza, 80 milyonun tamamına hizmet etmekle mükellefsiniz. Siyasetçiler de kendine oy veren insanları temsil ediyor. Dolayısıyla siyasetçilerle görev alanınızın kesiştiği yerler elbette olacaktır. Siyasetçilerin vatandaşlarımızın temsilcisi, sözcüsü, sıkıntıları ve taleplerinin aracısı olarak yapmış olduğu göreve saygı duymak ve imkânlar dâhilinde gereğini yapmak sizlerin de vazifesidir. Ama aynı zamanda sizin oradaki siyasetçilerin değil devletin valisi olduğunuzu asla aklınızdan çıkarmamanız gerekiyor. Valiyle siyasetçi aynı olamaz, birbirinin hasmı da olamaz. Çünkü görev alanları ve görev alış biçimleri farklıdır. Biz millete, vatandaşa, 'iline hizmet' ortak paydasında buluşarak, geleceğe yürüyen siyasetçiler ve valiler görmek istiyoruz."

 

HAKKIMI HELAL ETMEM

Devlet kapısının "hacet"ve "umut" kapısı olduğuna vurgu yapan Erdoğan, valiliğin sadece evrak işlerinin görüldüğü, devletin soğuk yüzünü temsil eden yerler olmadığını kaydetti.

Valilerin yeri geldiğinde ilinde bir kamyonetin şoför mahalline oturup, ısınmak için kömürü olmayan vatandaşa kömür, erzakı olmayana da erzak götürebilmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, bunu yapanların "milletin efendisi" olduğunu söyledi.

Bunları yapmayıp makamında oturan, herkesi makamına çağıran valilere de kendilerine, "Ben buraya neden geldim?" sorusunu yöneltmesi gerektiğini anlatan Erdoğan, Hazreti Ömer ve çocuklarına taş kaynatan yaşlı kadının hikâyesini hatırlattı.

İllerdeki ihtiyaç sahiplerinin dolaşılması gerektiğini belirten Erdoğan, valilere şöyle seslendi:

"Nerede, kim var, sadece aydan aya belli bir ücret vermek bizim için yeterli değil. Ulaşamadığımız, göremediğimiz yerler olabilir. Siz bizim uzanan elimiz, gören gözümüz, duyan kulağımız durumundasınız. Onun için bunu sizden özellikle istiyorum. Onun için bunu yapmanız lazım. Yapmıyorsanız kusura bakmayın, ben de hakkımı helal etmem. Sizi biz buralara bu inançla tayin ettik, bu inançla atadık. Dedik ki bu arkadaşlarımız bu görevi evelallah yerine getireceklerdir. Hele hele bize gurur, kibir hiç yakışmaz. Mütevazı, alçakgönüllü olacağız. Bu tevazu ile de hizmeti sürdüreceğiz. Valiliğin kapısı açık olduğu, umut ışığı yandığı sürece vatandaşımız sizinle arasına başkalarını sokma ihtiyacını duymaz. Özellikle güvenlik güçleriyle vatandaşlarımız arasındaki ilişkiyi demokrasi güvenlik dengesini en ideal şekilde kurarak tesis etmez ve yürümesini sağlamazsanız görevinizi iyi yapmıyorsunuz demektir. Vatandaşa eziyet eden güvenlik teşkilatı görmek istemediğimiz gibi terörle mücadelede, asayişte, uyuşturucuyla mücadelede en küçük bir zafiyet gösteren güvenlik teşkilatı da istemiyoruz."

 

BUNA GEVŞEME Mİ DİYEYİM, İŞİN UCUNU KAÇIRMAK MI DİYEYİM

Uyuşturucuyla mücadelenin, okulların çevresindeki tedbirlerin öncelikli görev olduğuna dikkati çeken Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Son zamanlarda asayişteki, buna gevşeme mi diyeyim, işin ucunu kaçırmak mı diyeyim, bu namussuz, ahlaksız katillerin çoğalması katlanılır bir şey değil. Bekçilik sistemini getirdik. Bu sistemin çok daha iyi çalışması lazım. Bunların caddelerde yürüyen bir kadına omuz atıp ondan sonra tekmelemek, yumruklamak... Bu tür ahlaksız, adi kişilerin bu toplumun içerisinde yer almasını ben hazmedemiyorum. Çünkü bu milletin şanından değildir bu. Öyleyse bizim çok iyi çalışmamız lazım. Demek ki eksiklerimiz var. Emniyet teşkilatını yöneten sizsiniz. Emniyet teşkilatımızı bu noktada çok daha iyi sevk ve idare etmeniz lazım. Emniyet müdürlerimizle aranızda en ufak bir sıkıntının olmaması gerekir. Ama bazı yerlerde maalesef emniyet müdürlerimiz, valilerimiz arasında bazı sıkıntıların olduğunu da müşahede ediyorum. Bunların da olmaması lazım. Bu dengeyi kuracak olanlar birinci derecede sizlersiniz."

 

"KİMİN DOĞRU KİMİN EĞRİ OLDUĞUNU EN İYİ VATANDAŞIMIZ GÖRÜR"

Valilerden, görev yaptıkları illerde ihtiyaç sahiplerinin hamisi olmalarını isteyen Erdoğan, valilerin görevlerini yaparken birtakım sorunlarla karşılaşmaları halinde ise dönüp nerede durduklarına bakmalarını tavsiye etti.

 

Erdoğan, "Durduğunuz yer doğruysa hiç endişe etmeyin, vicdanınız en iyi hakimdir. Eğer bir yerde siyasetçi ile bürokrat arasında çok ciddi sorun varsa ikisinden birisi işini iyi, doğru yapmıyor, adil davranmıyor demektir. Kimin doğru, kimin eğri olduğunu en iyi vatandaşımız görür. Vatandaşımızın bu tefriki eninde sonunda bize kadar da ulaşır." dedi.

 

HER İMTİHAN AYNI ZAMANDA BİR İMKÂNDIR

"Her imtihan aynı zamanda bir imkândır." diyen Erdoğan, Allah'ın izni, milletin desteği ve gayretlerle Türkiye'nin bu süreci de atlatacağını söyledi.

Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti: "Sabırla hareket edecek, gerektiğinde bin düşünecek ama bir yapacağız. 2019 yaklaştıkça bu tür sorunların, sıkıntıların artması muhtemeldir. Zira 2019, milletimiz için sadece bir seçim yılı değil aynı zamanda büyük bir dönüm noktası olacak. Terör örgütlerinin ya da şer şebekelerinin bu süreci sabote etmesine asla müsaade edemeyiz. Valilerimizle, kaymakamlarımızla, belediye başkanlarımızla, muhtarlarımızla, esnaflarımızla, sanatkârlarımızla, işçilerimizle, gençlerimizle, kadınlarımızla, velhasıl tüm milletimizle el ele vererek inşallah bu imtihandan da alnımızın akıyla çıkacağız."

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x