Gazeteci Kenan Onaran’ın kaleminden Fetullah Gülen’in Şifresi
Fethullahçı Terör Örgütü, nasıl ortaya çıktı? Gülen projesi, ülkemizde ne zaman uygulamaya geçti? Hizmet Harekâtı nasıl Gülen Harekâtına dönüştü? Gülen’in isim takıntısının altında yatanlar neler? FETÖ’nün Kahramanmaraş’taki nüfuzu nedir? Gülen’e mehdilik yakıştırılması nasıl yapıldı? Gülen ismini niye değiştirdi? Terörist başı Gülen’in Siyonizm’e hizmetleri ne oldu? Daha fazla sorunun cevabı, Kahramanmaraş Kanaat Önderlerinden Erkan Aybar’ın değerlendirmeleriyle Gazeteci Kenan Onaran’ın kaleminden işte Fetullah Gülen’in şifresi!
MÜCAHİT’TEN TERÖRSİTE GÜLEN!
Fethullahçı Terör Örgütü lideri Fetullah Gülen’in, cemaat kanadıyla hızlı yayılmasındaki en büyük sebep şüphesiz Risale-i Nur’ları kullanmasıydı. Saf Anadolu insanının gözünde, abdestli namazlı abiler veya ablalar olarak bir profil çizdiler. Hızlı büyümeleri gerekiyordu. Bunun için taze kanlara ihtiyaçları vardı. Bu ihtiyaçlarını da üniversitede okuyan öğrencilerden karşılamaya başladılar. 1995 yılına kurumlara adam yerleştirmeye başladılar. 95 yılında, birçok kurumda kilit noktalara yerleştiler. 2000’li yıllarda üniversitede kullandıkları öğrencilerin ailelerini de kullanmaya karar verdiler. Bunu katı kurallar uygulayarak başaramazlardı: İşte burada “Ilımlı İslam” kavramı ortaya çıktı. Artık üniversitede okuyan öğrenciler onlara yetmiyordu. Çünkü üniversiteye gelmeden önce çoğunun kişiliği oturmuştu ve bunları da kırmakta zorlanıyorlardı. Daha da taze kana ihtiyaç duydular ve cemaatin bel kemiği olarak adlandırdıkları dershanelere ağırlık vermeye başladılar. Dershanelerdeki öğrencileri evlerinde ağırlayıp; üniversiteyi kazandırdılar. Üniversitede de kendi deyimleriyle hizmeti tanıyan bir nesil kazandılar. Zaten dershanelerine, kolejlerine ve üniversitedeki evlerine öğrenci alırken; zeki olanları seçiyorlardı. Dershaneler, onlar için bir süzgeç görevindeydi. 2005’li yıllara kadar öğrencilerin üniversiteyi kazanma hayalini kullandılar. Bu zamana kadar kendileri öğrenci ararken; bundan sonra öğrenciler, bunları aramaya başladılar. Artık amaçladıkları eğitim ayağını ellerine almışlardı. Siyasi olarak da elleri güçleniyordu. 2010 yılına gelindiğinde yüzde 100 büyüme gösterdiler. Artık ekonomik açıdan da elleri çok güçlüydü. Bundan sonra devasa şirketleri olan büyük iş adamlarının yatırımlarını dahi yönlendirmeye başladılar. Cemaati ayakta tutan 3 unsuru da sağlamlaştırmışlardı: Eğitim, siyaset ve ekonomi! Mehdiliğe giden yolda şimdilik bunlar yeterdi! Gülen, ismi konusunda çok hassastı. Fettullah olarak anılmasını hiç istemezdi. Bu nedenle ismindeki ikinci “t” harfinin, yerine ”h” harfi kullanılması için birçok düzeltme talebi var. Ama asıl konu Fethullah Gülen isminin önüne sonradan gelen “M” harfiydi. “M” harfi niye mi geldi? “Gülen’in Şifresi” başlıklı yazı dizimizi sonuna kadar okuyun, göreceksiniz! Bu yazı dizimizde Fethullahçı Terör Örgütü’nün nasıl ortaya çıktığını, nasıl geliştiğini ve darbeye nasıl cesaret ettiklerini yazdık. İlk başlarda hizmet hareketi olarak yola çıkan bu oluşum zamanla nasıl Gülen hareketine dönüştü? Türkiye’de en fazla hangi yıllarda atılım yaptılar? Kimlerin kuyusunu kazdılar? Yollarına çıkan kimleri saf dışı bıraktılar? Türkiye’de hangi cemaatlerle dost, hangileriyle düşman oldular? Kahramanmaraş’ta en çok hangi bölgede aktif oldular? Yıllarca neyden beslendiler? İşbirliği içinde oldukları ülkeler hangileri? Gülen’in gerçek amacı neydi? Bütün bu soruların cevabı; Kahramanmaraş’ın Kanaat Önderlerinden Erkan Aybar’ın anlatımıyla kaleme aldığım 7 günlük yazı dizisinde saklı.
K.O. - Fethullahçı Terör Örgütü, Türkiye’de nasıl ortaya çıktı?
E. A. - Bunları ben Risale-i Nur’dan ayrı tutmaya çalışayım. Bunlar, Risale-i Nur’u kullandılar.Ve ilk çıkışında cemaat çok samimi öğrenci okutacaklardı. Vatana millete hayırlı işler yapmak için yola çıktılar. Ve ilk başta evlerle başladılar. Evlerinde öğrencileri kabul etmeye başladılar. Halk, bir sempati duydu. Kız çocuklarını gönderiyorlardı. Erkek çocuklarını gönderiyorlardı. Bunların evlerinde dinini, diyanetini öğrenir, harama meyil etmeden yaşarlar diye. Ama doruğa çıktıkları seneye baktığımız zaman 95’leri buluyor aslında. Bunların doruğa çıktıkları sene, 1995 yılı oldu.
K.O. - 1995 yılının özelliği neydi? Onlar için niye bu kadar önemliydi?
E. A. - 95 yılına geldiklerinde belli bir birikim elde etmişlerdi. Her hükümet döneminde siyasi destekler aldılar. 95 yılı milat oldu aslında! Arkasından 28 Şubat’la beraber iyice kuvvetlendiler. Çünkü tek tip profilde,“Ilımlı İslam” adı altında batınında desteği ile tam yayılmalarını oturttular. Çünkü üniversitelerde sağlamlaştılar. Hele 2000 ve 2002’li yıllarda hükümetin de desteğiyle tamamen üniversiteler bunların elinde idi. Kim ne derse desin! Üniversiteleri ellerine aldılar. Bakın 95’ler niye bunlar için bir milattır? Çünkü 70 yıllarında 76 doğumlu olanlar tam böyle geldikleri zamana baktığımızda 95’de tam böyle istedikleri yerlerde oldular.
K.O. - FETÖ, Türkiye’de yer edinmek için nasıl bir politika izledi? Nasıl yer edindiler?
E. A. -İleri gelenler, zengin tabaka, özellikle zengin tabakanın tamamına yakını destekler verdi. Siyasi fikri ne olursa olsun… Çünkü sakallıyı, sarıklıyı görmektense kravatlı, takım elbiseli onlara hoş geldi. Ve ibadet noktasında da öyle çok sıkmadılar. Hele üst tabaka istediği şekilde rahat rahat hareket ediyordu. Sarığıyla, cübbesiyle, şalvarıyla bir Mahmut Efendi gibi olmadılar. Bunları hep ikinci sınıf gördüler. Uzaklaştırdılar ve bütün birimleri bunlara verdiler. İşte emniyette patlamalar yapıldı, yoğun bir şekilde. Cemaat için 3 ayak vardır. Olmazsa olmazı… İlim ayağını aldılar. Yani okul idi.Üniversite idi. Ve bu Bakanlıklarda da kuvvetli oldular. Tamamen sizin fikir yapınıza hükmetmeye çalıştılar.Eğitimi ele alırsanız; eğitimi kazandıktan sonra diğer ayaklar kendiliğinden gelir. Çünkü bütün kurumlara eğitim kanadıyla yayılabilirlerdi. Öyle de yaptılar. Eğitimi ele aldıktan sonra, özel okullar kurmaya başladılar. Öğretmenler yetiştirdiler. Kendilerine eğitmen yetiştirdiler.
K.O. - Hem de örgütün ekonomisini güçlendirdiler!
E. A. - Evet, kesinlikle. Himmet geceleri zaten başlı başına bir muamma! Ama parada geldi. Kaynağı belli olmayan paralar haricinde, halkın himmetlere katılması ile bu ayağı sağlamlaştırdılar. Yani eğitim ayağı çok sağlam. Halende sağlam. İstedikleri kadar kapatsınlar.
K.O. - Türkiye’de artık her şehirde üniversite var. Buna bağlı olarak üniversiteye alınan öğrenci sayıları da arttı. Devlet ve özel yurtlarının sayılarının yetersiz kaldığı dönemler de oldu. Peki, Fethullahçı Terör Örgütü, üniversite yapılanmasında bu konaklama sorunundan nasıl faydalandı? Örgüt mü öğrencileri kullandı yoksa öğrenciler mi örgütü kullandı?
E. A. - 2000’li yıllara kadar cemaatin öğrenciye ihtiyacı vardı. Çünkü büyümesi gerekiyordu. 2000’li yıllardan sonra artık ihtiyacı olanlar bunlara dâhil olmak istedi. Ve daha çok, böyle bir yerlere gelmek için mecbur kaldılar. Bunların yurtlarında en azından bir isimleri oldu. Ama ondan önce bir dava var. Orada o davayla bilinçlenen o dava ile yoğurulan kesim, belli yerlere geldi. Artık onların istediği şekilde el altından öğrencilere el vermeye başladılar. Yani bir üniversitede bir öğretim görevlisi kendi fikrinde olmayan öğrencileri fişledi ve önünü kestiler. Kolay kolayda bir üst sınıfa da geçemediler. Doktora da yapamıyorlar. Yüksek Lisans da yapamıyorlar.
K.O. - Yani bir yerde eğitim önüne geçtiler ve yön vermeye başladılar!
E. A. - Tabi. Kendilerinden olmayan herkesi potansiyel bir tehlike olarak gördüler. Bunları din dışı yaftasıyla kendi inanç sistemlerinin dışına itildiler. Yani,“Gitsinler çiftçilik yapsınlar. Gitsinler hamallık yapsınlar.Gitsinler şunu yapsınlar, bunu yapsınlar. Ama bizim bu eğitim alanına girmesinler,” dediler. Ola ki farklı fikirlerde insanlar çıkar. Ama en çok önemli olanı ise; basını ele geçirdiler. Bunların olmazsa olmazı,üçüncü ayak dediğim. Ülkenin basınını ele geçirdiler. Basını ele geçirirken de bu gayet ciddi bir şekilde yapıldı. Basın ayağı da ele geçirildi. Bakın eğitim ve basın!
K.O. - Bunu da siyaseti kullanarak mı yaptılar?
E. A. -Tabii siyaseti kullanarak yaptılar. Yani ikisini de siyaset kullanarak yaptılar. Basını ele geçirdiler. Eğitim de ellerinde. Basında ellerinde. Bu iki ayak birleşince ne oldu? Bir kuvvet oldu. Çünkü en kuvvetli şey görsel basındır. Bunu anladılar. Basın olmazsa olmaz, dediler. Ta ki hükümetle araları bozuluncaya kadar. Bunların bir fikri de şudur: Her şey mubah. Yani davaları için her şey mubahtı. Dinlemeler mubahtı, kasetler mubahtı. İnsanları fişleme mubahtı. Torpiller mubahtı. Çünkü bizim bir davamız var, diyorlardı. O davayı hâkim kılma! Öteden beri Gülen hareketi çıktı çıkalı, hizmet diyorlar. Hizmet ise güzel bir kelamdır. Ama bunların ağzında hoş durmuyor. Ki bunların mazisinde çıkarken de aynı şekilde çıktılar. Biz o zamanlarda büyüklerimizden dinledik. Bunların hizmetle, din ile alakasının olmadığını biliyoruz yani.
K.O. - O zaman bunların hizmet harekâtı olarak başlattıkları şey bir süre sonra Fethullah Gülen’ce şahsileştirilip Gülen harekâtına dönüştü diyebilir miyiz?
E. A. -Tabii ki diyebiliriz. Bu hareket bir süre sonra şahsileşti ya da renkleri o zaman ortaya çıktı. Burada bir pasta çıktı ortaya. Ben bu pasta konusunda zavallı görüyorum Güleni. Çünkü cemaat büyüdükçe pasta büyüdü. Gülene de bırakılmayacak kadar büyük bir pasta idi. Her biri kendi çıkarlarını kolladı. Birimin başında olan bölge imamlarından tutunda işte daha amiyane tabir ile Anadolu imamları oldu. Avrupa imamları oldu, Asya imamları oldu. Bunların pastasına baktığımız zaman; bunların altındaki şirketler, şirket imamı mı dersiniz! Artıkpasta çok büyüdü. Yani tabii balı tutanda parmağını yalamaya başladı. Oda hoş geldi insanlara… Makamlar, mevkiler… Hareketin içinde bozulmalar başladı. Gülen tek başına idare edemedi. Gülende ne vardı? Ne hastalığı vardı? Dünyadaki en yüksek makamda Gülen idi. Yani Gülen, ben buyum, dedi. Bunu kabul etmeyenler ezildi, kabul edenlerde istediğini yaptılar. Bir nevi hareket insanları kullandı, insanlar da hareketi kullandı.
17/25 ARALIK SONRASI KAHRAMANMARAŞ!
Fethullahçı Terör Örgütü’nün, tüm ülkede olduğu gibi Kahramanmaraş’ta da ciddi bir ağırlığı vardı. 17-25 Aralık’a kadar FETÖ’nün sesinin en gür çıktığı şehirlerden birisiydi Kahramanmaraş. 17-25 Aralık sürecinden sonra sesleri bir süre daha çıktı. Kahramanmaraş’ın Kanaat Önderlerinden Erkan Aybar’ın ifadesiyle hükümet değişikliğine kadar gizli bir el Kahramanmaraş’taki FETÖ müritlerine dokundurtmadı. Taki 15 Temmuz akşamına kadar. Bu süreçten sonra birileri ipi çekti. Aybar, FETÖ’cülerin Kahramanmaraş’ta en güçlü olduğu bölgeyi ise Elbistan olarak yorumluyor. Ancak FETÖ soruşturmasında açığa alınanlar, Kahramanmaraş’taki nüfuzları göz önüne alındığında, çok yetersiz düzeyde. Son zamanlarda Kahramanmaraş halkının dilinden düşürmediği; bazı işadamlarının geçmişte örgüte tırlarla para gönderildiği yönündeki ifadelere bakılarak, hala iş dünyasından örgütle çalışmış kişilerin varlığını koruduğu söylenebilir.
K.O. - Kahramanmaraş’ta 17-25 Aralık sürecinden sonra değişen bir şey oldu mu?
E. A. - Değişen bir şey olmadı. Ta ki Maraş’ta sanki bir görünmez bir güç, görünmez bir el vardı. Maraş’taki yapıya dokundurtmadı. Ta ki Hükümet değişikliği oluncaya kadar. Ondan sonra birileri ipi çekti. Ama ondan sonra tutuklayacak kimseyi bulamadılar.
K.O. - Şu an Maraş’tan binin üzerinde çeşitli kurumlardan personel açığa alındı. Bunların Maraş’taki nüfuzunu değerlendirdiğimizde; bu bin kişi, bu nüfuzun neresinde? Bunların Maraş’taki nüfuzu nedir?
E. A. -Bin kişi azdır. Kahramanmaraş için söyleyeyim. Kahramanmaraş’ta daha temizlik yapıldığına inanan birisi değilim. Bakın ilçelerde kimler var? Belediyelerde kimler var? Yani parti teşkilatlarında istisnasız yani bu Ak Parti olur, CHP olur, MHP olur. Çünkü bunlara da sızma projesi var. Belediye başkanlarının oy kaygısına düşmemeleri lazım. Şurası benim akrabam. Filan gazeteci bize yakın, bunlarıgörmezlikten gelelim; filan teyzemin oğlu, amcamın oğlu gibi olursa bu temizlik olmaz. Söz konusu vatan ve devletse gerisi teferruattır. Babam dahi olsa ne cezaya çarptırılacaksa çarptırılsın. Benim devlet anlayışım, vatan anlayışım budur. Yani kendi akrabalarımdan terörist çıktıysa; onlar benden değildir! Bunu başarabilmemiz lazım. Maraş olarak başarmamız lazım. Sadece bu değil; beni kullandılarsa benim de bunu itiraf etmem lazım.Onlar yüzünden bir vatandaş işe giremedi mi yada işinden mi atıldı? Ben bu yüzden dolayı işimden atıldım deyip erkekçe çıkması lazım.
Ama bir şeyin önünü almak için ekonomi yönünden bakmak lazım. Bunlara kilit noktalarda kimler destek verdi. Yapılan maddi yardımlar nerede? Bu adamlar ne oldu? Bir gecede tövbemi ettiler? O paralar kimin elinde? Şimdi yakalamak da önemli değil o paralar kimin elinde? Maraş’ın samimi halkının bağış yaptığı o paralar nereye gitti? Şimdi bunların sorgulanmasında da geç kalınmıştır.Bakın bunun altını çizerek söylüyorum: Tarikatlara cemaatin hangi adamları sızdırıldı? Sızma var istisnasız. Ben bunu açıkça da söyleyeyim: Oralardan Pensilvanya’ya ne bilgiler gitti? Bunlar çok önemli. Şunun da altını çizmek lazım: Şimdi ekonomik imkânsızlıklar nedeniyle bunların içinde kalmış, yurtlarında okumuş vatandaşlar da var. Samimi vatandaşların ayırt edilerek bir şeyler yapılması lazım. Bunların cemaatinden pusula gitmedikçe memur olamıyordu kişiler. Bunların cemaatinden pusula gitmedikçe görevini yükseltemiyordu. Bunların da ayırt edilmesi lazım.
K.O. - Peki, Kahramanmaraş’a baktığımız zaman Kahramanmaraş’ta bunların en güçlü olduğu dönem hangi dönem oldu? Güçleri ne zaman kırıldı?
E. A. -En güçlü oldukları dönem, bu hükümet dönemidir. Bunlar taki 2015 yılının Aralık ayına kadar çok güçlü idi. Ayakkabı kutularından para çıkarttıkları o güne kadar güçlü idi. Ondan sonrada güçlülüklerini devam ettirdiler; ama biraz geride kaldılar. Baktığımız zaman Maraş’ın kilit noktalarındakiler kimlerdi? 17-25 Aralık mı diyorlar? Kimlerdi ondan sonra kimlere kaldı yine? İsim vermeyelim. Aynı şirket gurupları devam ettiler, Maraş’ta. Onlarda binlerce kişiye iş imkânı vardı. Hükümet, sesini çıkartmadı.
K.O. - Bunların Kahramanmaraş sınırları içinde en güçlü olduğu bölge neresiydi?
E. A. -En güçlü oldukları bölge Elbistan’dı. Halkın yapısından kaynaklanıyor. Birde baktığımız zaman Afşin, Elbistan bölgesi kırsal kesime doğru ilerledikçe bunlar kuvvetleniyorlar. Niye çünkü bunların ellerinde maddi güç var. Bizim de saf insanlarımız var. Allah, kitap denilince duran insanlarımız var. Okumanın da düşük olduğu sorgulamanın da olmadığı ve devlet gücünün de bunlarda olduğunu bilen öyle hissettirilen birçok vatandaşımız oldu. Bunlar dediler ki kırsal kesimdeki halka; işte bakın Kaymakamlar bizden, Emniyet amirleri bizden, şurası bizden, burası bizden… Bu halkın temiz duygularını sömürdükleri için halk teslim oldu onlara. Onun için kuvvetliler o bölgelerde. Kırsal kesiminde olanlara dikkat ederseniz ekonomik güçleri fazla kuvvetli değil. Maddi açıdan kuvvetli olanlar sorgusuz sualsiz ayrılabiliyorlar. Veyahut da örgüt, lüks içinde büyüyenlere fazla diş geçiremiyorlar.Biraz aile siyasi yapısı olanlara ne yapıyorlar? Bize kukla insanlar lazım diyorlar.
K.O. - Peki, FETÖ’nün gelişmesine, yayılmasına destek olanlar da oldu. Bunlar gönüllü mü yaptı yoksa tehdit veya şantaja uğrayarak zorla iş yapanlar da oldu mu?
E. A. -Şimdi ben Valilere de bir şey diyemiyorum. Yani kıskaç altına alınmış olanlar da olabilir.Valilere, Kaymaklara sorulması lazım. Ellerinde o Valiler ne ile tehdit edildi? Kim tehdit etti?Belediye Başkanlarına sorulması lazım.Nasıl oldu? Kimlerin emri ile bağışlar yapıldı? Belediyenin bağışları nerelere verildi. Bakın şimdi ucu bana dokunacaksa dokunsun. Yani Hükümet bunu yapmak zorunda. O zaman ki Bakanların soruşturma altına alınması lazım.Öyle yapılırsa temizlik yapılır. Yoksa bir 7 ay sonra, 2 sene sonra yine aynı şeyi yaşarız.
K.O. - Bunlar, halktan para istediğinde Allah rızası için istediler. Ama topladıkları paralarla örgüte para kaynağı getirecek işletmeler kurdular. Yani örgütün finansı için kullandılar. Bu göz önünde yapıldı. Bunu fark eden olmadı mı? Bu konuda neler söyleyeceksiniz?
E. A. -Diyorum ya bunların din ile imanla alakası yok. Eğer dinle, imanla alakası olsalardı, her işlerinde devleti ön plana çıkarırlardı. Devletimize hizmet ederlerdi. Okul mu yaptırıyorlar? Devlet okulu yaptırsınlar. Devlet için hastane yaptırsınlar. Daha ben devlete bağışladıkları hastane duymadım. Bunların tümü halkın parası ile yapıldı, zekâtlarla yapıldı. Halktan toplanan paralarla yapıldı. Buda bir fi sebilillah yani Allah yolunda, olmuyor.
K.O. - Bunların para kaynağına gelince herhalde tükenmez bir kaynak buldular. Ki sanırım bu da halk idi. Çünkü dünyadaki bütün ülkelerde, yönetim sistemlerinde devleti halktan alınan vergiler ayakta tutar. Hani bunlar da vergi adı altında değil de himmet, yardım, iaşe adı altında para topladıkları için Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, “Paralel Devlet” tabirini bir noktada bunun için kullandı diyebilir miyiz?
E. A. -Aslında, Devletin sistemini uyguladılar. Nasıl bir devlet sistemidir, derseniz; bütün vergileri işçisinden, memurundan alır devlet. İstisnasız bunların vergisi devletin cebindedir. Bu sistemi cemaat aldı kendi bireylerine uyguladı. Bunları ayakta tutan potansiyel güç de buydu. Aylık belliydi aidatları,himmetleri belliydi. Aylıkları aldığı gün o para yatardı. Düşünün yani kendi okullarında, devletin okullarında, memurunda, amirinde aylığına göre bir aylık gelirdi. Bunun yanında işe yerleştirdikleri elemanlarının maaşlarından da burs kesinti yapıyorlar. Çok güzel bir sistem kurmuşlardı aslında.
FETÖ DARBELERDEN BESLENDİ!
Fethullahçı Terör Örgütü’nün Türk Silahlı Kuvvetlerinin içine sızması Kenan Evren dönemiyle başlar.Hatta cemaatin analizini yapan düşünürler, darbelerin Fethullah Gülen’e yaradığını söyler. Her darbede ve sonrasında bir dini eğitim yapan kurum ya yıpratılmış ya da kapatılmıştır. Bazen de kısıtlamalar getirilmiştir. Tıpkı İmam Hatip Liselerinde olduğu gibi… Mezun verse bile İmam Hatip Mezunları, kolay kolay bir yerlere yerleştirilmediler. Ortaya çıkan bu boşluktan da Gülen yararlandı. 12 Eylül 1980 Darbesi’nde Gülen, ordunun gücünü anladı. Bu yüzden orduda kilit noktalara kendi adamlarını yerleştirmeye başladı. Ordunun içinde belli bir ağırlığı olunca da emniyete el attı. Kul hakkına aldırış etmeden yıllarca polislik sorularını çaldı, kendi dershanelerinde ve okullarında okuyan öğrencilere dağıttırdı. Bir taraftan da askeriye içinde yayılmaya devam ediyordu. Düşünürler; Gülen’in hem Emniyete hem Orduya el atmasında iki gerekçe ileri sürüyor. İçinde bulunduğu darbe planını ya ikisiyle birlikte gerçekleştirecekti ya da birinde itaatsizlik olması durumunda diğerini silahlı güç olarak kullanacaktı. Ama ortada tek bir gerçek var ki; o da her darbe sonrası Gülen’in daha güçlendiğidir.
K.O. - Şimdi Türkiye’de onlarca yıldır polislik sorularının cemaat eliyle çalınıp kendi adamlarına dağıtıldığı söylentisini çok duyduk. Diğer sınavlar, polislik sınavları kadar çok konuşulmadı. Genel olarak baktığımızda bunlar en çok emniyete sızmış oluyor. Ama darbe girişimine de en çok ordudaki adamları destek verdi. Burada emniyetteki adamları döndü mü de destek vermedi?
E. A. -Darbe erken oldu. Saatini tuttursalardı; emniyetin içindekiler de ayağa kalkardı. Emniyet o an şoka girdi bakın. Eğer gecenin 2’sinde 3’ünde bu darbe yapılmış olsaydı; vahim bir tablo ile karşılaşacaktık. O zaman kesin başarılı olurlardı. Ama halkında sokaklara inmesiyle emniyetin içindekiler şunu anladı: Biz, halkı karşımıza alamayız. Ama emniyet ne zaman çıktı, darbenin karşısında durdu?Halk sokağa döküldükten sonra. Emniyettekiler, halkın gücünü gördü. Ben doğuda askerlik yaptım. Şunu sormak istiyorum? O tanklar oraya gelinceye kadar kim müsaade etti? Emniyet güçlerimiz neredeydi? Paletli tankların boğaza girmesine kim müsaade etti? Milli İstihbaratımız, tamam. Ama o saatlerde emniyet istihbaratımız neredeydi? Nasıl o gece, darbeye karşı üstlerinin emrini dinlemeyerek ferdi davranan komutanlar varsa; Emniyetin içinde de ferdi davranışlar vardı. Bu darbeyi halkın yanında onlara destek vermeyen, hain emirler doğrultusunda silahını halka doğrultmayan ve doğrultanları engelleyen güvenlik güçlerimiz önledi. Eğer onlarda olmasaydı tamamen zaten bitmiştik. İşte bunu anlatmaya çalışıyorum ben. Eğer saat 02.00’da olmuş olsaydı,03.00’da olmuş olsaydı biz bambaşka bir Türkiye’ye uyanmış olacaktık. O çıkıyor diyor ki; ben emre itaat ettim. Bir başkası diyor ki: Ben emre itaat ettim. Şimdi bunlar böylelikle ceza almayacaklar mı? Bunları tabiki ilerde göreceğiz.
K.O. - Terörist başı Fethullah Gülen’in Türkiye’deki hükmü tamamen ne zaman son bulacak? Bu temizlikle bitecek mi?
E. A. -Örgüte üye kilit yerlerdeki kişilerin tasfiyesi ve bunların finans kaynaklarının kesilmesi lazım. Ancak o zaman Gülen’in bir hükmü kalmaz. Ama burada asıl önemli olan devamında ne yapılmalı? Aynı olayların yaşanmaması için devletin, bütün cemaatlere eşit mesafede yaklaşması lazım. Sivil Toplum Örgütlerini, diğer kanaat önderlerini devletin birimlerine sokmamak lazım. Oldu bitti biz bunu savunmaktayız. Sivil Toplum Örgütleri olsun, Sünni Sivil Toplum Örgütleri olsun, tarikatlar olsun, irfan evleri olsun ne diyorlarsa ismine, devlete sızma bir daha yaptırtmaması lazım. Hangi görüşte olursa olsun bizler de dahil olmak üzere hepsine eşit seviyede davranması lazım. İyi ile kötünün ayırt edilmesi için devletin bunu gözlemlemesi lazım. İlk önce bu tür oluşumların fikirlerine bakacak. Ama bir yere maddi yatırımyapıyorsa; orada müdahale etmek lazım.Aksi takdirde bir kez daha Fethullah Gülen vakası ile karşılaşırız. Bu benim siyasi fikri bu değildir. Hükümet bu ayrımı yapmadan. Bunu yaparsa Sivil Toplum Kuruluşları ve kanaat önderlerine serbestlik verirse fikir mücadelesi yapsınlar.Mesele vatan, gerisi teferruatsa madem; vatanını milletini sevenlere de özgürlük verilsin. Her fikre özgürlük verilsin. Özgürlükleri de bir kanaat önderleri kısıtlasın. Ne ile kısıtlasın?Fikirlerle kısıtlasın. Bunu o zaman yapsalardı; Gülenin hatalarını çıkıp anlatanlar; savcılarla, polislerle, hâkimlerle korkutulmasaydı, sindirilmeseydi, bunlar bu kadar başarılı olamazdı.
K.O. - Türkiye’de cemaat ihtiyacı nereden geliyor? Cemaat, tüm toplumlarda var mıdır? Türkiye’de insanlara din alanında hizmet vermekle devletin yükümlü olduğu Diyanet işleri var. Okullardaki, camilerdeki dini eğitimler yetersiz mi kalıyor da cemaat kavramı güçleniyor?
E. A. -İnsanın, bireyin, olduğu yerde toplulukların olduğu yerde ister istemez hangi inançta olursa olsun Hristiyanlık olsun, Yahudilik olsun Ateizm olsun veyahut da Budizm olsun. Ne olursa olsun bireylerin, toplulukların olduğu yerlerde cemaatler çıkar. Devlet istediği kadar dinini öğretsin, diyanet burada mükemmel bir yapıda değil bakın bunu açık söylüyorum. Diyanet İşleri ehil imamlar yetiştiremiyor. Çünkü kaide… İşte okuduğu okula bakıyorlar. Yeterlilik belgesine bakıyorlar. Bu değildir. Yani fıkıhta bir sorduğunuz zaman yetersiz kalıyorlar. Direk seni ya müftüye havale ediyorlar yada diyanet işlerinin fetva kurumuna havale ediyorlar. Bu olmaması lazım. Bu kadar camii yapılacağına kaliteli imamlar yetiştirip bölgedeki halk, mahalledeki halk imamına gidip sorsa, camideki görevlisine gidip sorsa meselenin biteceğine inanıyorum.
K.O. - Yani imamlar, varlığını ilmiyle, bilgisiyle konuştursa; aslında insanlar, o cemaatin peşinden gitmeyecek mi?
E. A. -Yine gider, yine gider ama sayı azalır.Veyahut da tasavvufi bir eğitim, nefis teskiyesi… Ama nedir? O şeyhin üzerinde veya bilge kişinin üstünde bir diyanet otoritesi olacaktır. Bir imam otoritesi, bir müftü otoritesi olacaktır. Denetleyen kim olacak? İmamlar olacak. Ama imamları cemaat liderleri denetliyor. Niye? Çünkü ilim bazında yoksunlar. Halk, arkasında namaz kıldığı imamı tanımıyor. Bu halktan veya o imamdan nasıl şeyler bekleyeceksin. Çünkü İmam gidiyor, bir cemaat liderinin karşısında el pençe divan duruyor. Çıkarları var. Aman ben kimseye bir şey söylemeyim de ekmeğimden olmayayım kaygısı var. İşte onun için diyorum; cemaat liderlerinin emriyle imam atanmasın.
K.O. - FETÖ’nün ordu ve emniyeti ele geçirmek istemesinin altında kendilerine yönelik bir askeri darbe korkusu var mıydı?
E. A. -Sene 1980’lerde Kenan Evren Paşa’nın bu cemaatin önünün açılmasıyla, bakın çok açık konuşuyorum: bunu tarihçilerin iyi anlatması ve anlatmaları lazım. Bu cemaatin asıl orduda kilitlenmelerinin ordunun içine sızmaları Kenan Evren dönemiyle başlar. Çok enteresan bir şeydir. Darbe yapılmıştır, bu darbe Gülen’e yaramıştır. O dönemde ordunun kuvvetini anladı Gülen. Bana darbe yaparlar, demedi. Çünkü her darbede bu atlayarak büyüdü. Yani darbeler Gülen’i besledi. Bakın! Darbelerde milliyetçi camia gitti, solcular gitti. Hele 80 darbesinde sağ sol ayrımı yapmadılar. Ama Gülen Cemaati içinde bir tane tutuklanan idam edilen oldu mu? 80’de ne yaptı? 80’den sonra ne oldu? Diyorum ya şunu anladı: Ordu desteği olduğu zaman arkanda Gülenin bu bariz tutumudur. 28 Şubat’a baktığımız zaman 28 Şubat’ı yapanlara methiyeler düzdü. Şimdide Amerika’ya methiyeler düzüyor: Biz sizin yanınızdayız. Bizi,Türkiye’ye teslim etmeyin. Biz; Batı’nın emrindeyiz, diyor. Bunlar, aslında cemaatin ne yapıda olduğunu gösterir. Orduyu ele geçirip kendisine destek olması. Bakın darbe olmuş olsaydı; Gülen Türkiye’deydi. Çünkü İmam olarak gelecekti. Tabi Başbakanlarının,Cumhurbaşkanlarının ayarlandığına inanıyorum. Çünkü o liste tabi benim listeden haberim yok. Şuan kimler Başbakan olacaktı kimler Cumhurbaşkanı olacaktı. Bu isimler kimlerdi?
FETÖ KUMARI BÜYÜK OYNADI!
FETÖ, dini kullanarak halkın nazarında geniş kitlelere ulaşabildi. Ama ordu ve emniyete bulaştıkları kadar diyanete bulaşmadılar. Çünkü kumarı büyük oynuyorlardı. Silahlı kuvvetleri ele geçirince hükümetin bütün kurumlarını elde edebileceklerini düşünüyorlardı. Zaten uzun zaman eğitim alanındaki hâkimiyetlerini kullanıp; kilit noktalara adamlarını yerleştiriyorlardı. Cumhurbaşkanlığı, Genelkurmay Başkanlığı gibi önemli kurumlarda dahi hep ikinci adama kadar yerleşmişlerdi. Birinci adamlarını yerleştirmek için darbeyi beklediler. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, FETÖ’nün bu “Paralel Devlet” girişimini erken fark etti ve oyunları bozuldu. Dolayısıyla AK Parti iktidarı ile ters düştüler. Hainler, amellerine ulaşmak ve ülkeyi kaosa sürüklemek için siyasi güç alanındaki yalnızlığını muhalefet partilerine yaklaşmakla bastırmak istedi. Cumhuriyet Halk Partisi’ne yanaşamazdı, çünkü onların eliyle dini çok rahat kullanmaya devam edemeyecekti. Milliyetçi Hareket Partisi’nde 30 Mart yerel seçimlerinde adayların belirlenmesine kısmen müdahil oldular. 7 Haziran seçimlerinde ise MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, durumu fark etti ve MHP’den beklediklerini bulamadı. FETÖ için geriye sadece HDP kalıyordu. Onlarla olan işbirliği de AK Parti’nin doğudaki oylarını bölmek ve ülkede tek parti iktidarına son vermek yönünde oldu. O tarihlerde bunu kısmen başardı ancak; Doğu’da emniyetin içinde HDP’ye oy verenlerin çıkması, Gülen’in gerçek yüzünü biraz daha ortaya çıkardı. Tabi 7 Haziran seçimlerinden sonra ülke genelinde terörü tırmandırarak planlanan darbe girişimine bahane arayışı içine de girdiler. Ve olası bir durum karşısında MHP’ye el attılar.
K.O. - FETÖ, dini kullanarak yaygınlaşan bir cemaat. Diyanet de bir dini kurum. Bu durumda en çok sızmaların bu kurumda olması gerekmiyor muydu? Şimdi baktığımızda ordu ve emniyete daha çok sızdıklarını görüyoruz!
E. A. -Diyanet onların işine yaramaz. Bakın diyorum ya basında kendilerinde; eğitimde kendilerinde! Dava büyük. Çünkü davalarını büyük oynuyorlardı. Kumarı büyük oynadılar yani. 3’üncüsü; devlet dediler. Hükümetleri ele geçirmek. Şimdi eğitim, basın kendilerinde! Hükümetleri biz hizaya sokarız, dediler. Bunu bir nevi yaptılar ama bununla yetinmemeleri lazımdı. Ama tamamını ele geçirmek istediler. Çünkü bunun içinde orduda vardı. Ve orduyu ele geçirmezse şunu iyi anladılar: Sene 90’larda gündeme geldi. Orduyu ele geçirmezsek biz hiçbir şey yapamayız, dediler.
K.O. - Bunlar sızdıkları kurumlarda genelde ikinci isim oldular. İşte Cumhurbaşkanının başyaveri, Genelkurmayın sağ kolu gibi. Hep makamlardaki birinci değil de ikinci isimler var. Birinci isimleri çıkarmak için darbeyi mi kolladılar?
E. A. -Takiye, bunlarda sanattır.İşte ehli sünnetin hoş görmediği, şianın da olmazsa olmazı takiye sanatı var bunlarda. Şia’da bazı mezheplerdetakiye farzdır, imandadır görüşü vardır. Bunlar için birinci adam olmaz. Başbakanın bunlardan olmasıda yetmezdi. Cumhurbaşkanının bunlardan olmasıda yetmezdi. Çünkü davaları farklı. Bunların davası, kendilerine has bir devlet sistemi kurmak. Başında da imam olarak artık ne diyorlarsa onlar… Mehdi olarak, İsa olarak artık ne diyorlarsa; liderlerinin ne ile isimlendiriyorlarsa, ben altını çizerek söylüyorum: 15 senedir Süfyan diyorum kendisine. Gülene sübyen diyorum. Süfyan nedir?İslam gibi gözüküp de İslam’ın temelini kazan adamdır. Yani bir nevi münafıktır. Başında olduğu bir sistem var. Çünkü zamanı da yaklaştı artık yaş da gitmeye başladı. Eğer bu ülkenin başında ölmezse istediklerine kavuşamayacaklardı. Çünkü bunların arkasında İsrailde var. Amerikada var. Batıl olan ne kadar birim varsa arkasına koyun. Ölmeden bir darbe yaptırıp anayasal düzenin tamamen değiştirilmesi. Türkiye Cumhuriyeti Devleti isminin tamamen değiştirilmesi. Kanunlarının nizamlarının tamamen değiştirilip; Türkiye’yi tamamen kukla devlet yapmaları. Bir sömürge yapılmasıdır. Hani tarihte mandacı şeyhler vardı. Mandayı kabul eden İngiliz hayranları olanlar vardı. O bitmedi ki. Yani Gülen’in bir mazisini araştırın bakın. Hangi mandayı kabul etti? Amerikan mandacılığını kabul etti. Çünkü İngiliz mandacılığı çok basitti. Amerika süper güç olmaya devam ediyor.
K.O. - Gülen, Cumhurbaşkanlığı seçiminde çatı adayı olan Ekmeleddin İhsanoğlu’na da destek verdi! Hatta son zamanlarda atılan maillerde de Ekmeleddin İhsanoğlunu, Obama ile görüştürmeye çalıştıkları söyleniyor. Yani cemaat Ak Parti ile ters düştükten sonra MHP’yi ele geçirmek mi istedi? Aynı zamanda CHP’ye de yakın oldukları dönemler oldu. Gülen, elini güçlü tutacak bir siyasi güç arayışına mı girdi?
E. A. -Sızma, ele geçirme durumu her yerde oldu da asıl MHP idi bunların derdi. Çünkü Devlet Bahçeliyi ben şu yönden her zaman takdir eden birisiyim: Devletçi yapısı ve milliyetçi yapısı ile dik duruşu var. Bu partinin başında Devlet Bahçeli olduğu müddetçe kullanamazlardı. Bir Ak Parti gibi diğer partiler gibi kullanamazlardı. Devlet Bahçeli, o devletçi yapısından taviz vermeyecekti. Milliyetçi tavrından taviz vermeyecekti. Devlet Bey oyunabir kere geldi mi? Geldi, getirildi. Ama bu nedir? Teşkilatlara baktığımızda; Belediye Başkanlıkları adaylarına, milletvekilleri adaylıklarına baktığımız zaman oy kaygısı ve çıkarlar kaygısı diyorum ben buna, bunun için bizimde ters düştüğümüz yerler oldu. Defalarca ili, ilçeleri uyardık. Cemaatin yakın olduğu; işte Cumhurbaşkanlığında, Ekmeleddin İhsanoğlu’nu aday gösterdiler. Bakın belediye başkanlıkları seçimlerinde birçok yerde; MHP’nin adayı değilde bizim adayımız dedikleri dönemler oldu. Belediye Başkanlarına oy istediler. O zamanda biz, büyük bir tehlike var, dedik. Bakın böyle gitmeyin! Bakın burada siyaset yapanlar çıkarları için yapmayı bırakacaklar. Hangi parti olursa olsun. Vatan ve millet için yapacaklar siyaseti. Ama şuanda gerçekten de Devlet Beyin şu sözüne katılıyorum: MHP ele geçirilmiş olsaydı; başarılı olabilirlerdi. Yüzde 90 başarılı olurlardı. Çünkü Devlet Bahçeli gitmişti. Yerine diyelim ki Meral Hanım geldi. Başarı sağlarlardı.
K.O. - Bu darbe sürecinde Meral Akşener’de çok sessiz kalmadı mı? Sizce bu sessizlik; toplumun nazarında “Darbecilerin Başbakanı, Meral Akşener olacaktı” görüşünü güçlendirmiyor mu?
E. A. -Recep Tayyip Erdoğan, Reis-i Cumhurumuz diyor ya: Bizi kandırdılar! Başbakan Binali Yıldırım, bizi kandırdılar diyor. Bunlarda bir şeytani cazibe var. Şimdi halkımızca da sorgulanıyor hep kandırıldı mı, diye. Evet, kandırılma oluyor. Çünkü bir set çekiyorlar. Bakın bunlar bir nevi insanları tılsımlama yapıyorlar. Hipnoz yapıyorlar. Şimdi ama Meral Hanım neden sessiz kaldı bu konuda o beni şüphelendiriyor. O konuda haklısınız; ama diyorum ya bir yerler; susacaksın, konuşma demişse, açıklamaları karın doyurmuyor. Yani Fethullah Terör Örgütü demiyor halen. O çok dikkatimi çekti. Darbelerden çok şey çektim, darbeyi kınıyorum. Ama sen bir Genel Başkan adayısın. Bir partinin başına geçmeyi planlıyorsun. Bu ülkeye, Başbakanlık yapmayı planlıyorsun. Planlıyorsan bu devletin düşmanlarının da ismini ver orada. Onun için Meral hanımla bu iş olmaz diyorum. Hele de bizim gibi milliyetçi kesimin başında hiç olmaz. Orada Meral Hanı’ma üst seviyedekilerin bir takım görüşmeler yaptığına inanıyorum. Meral Hanımın çıkıp bunu açıklaması lazım.
K.O. - Bazıları; darbe gerçekleşseydi, Türkiye’de Başbakan Meral Akşener olacaktı, diyor. Bunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
E. A. -Zannımca Meral Hanımın geçmişinden günümüze baktığımız zaman 28 Şubat’ın da karşısında direnen bir yapı olarak önümüzde. Meral Hanım, partinin başında olmaz. Onu o şekilde kabul etmiyorum zaten. Ama şahsiyet olarak Gülen cemaatinin içinde olacağına inanmıyorum. Yalnız şu var: Gülen cemaati Meral Hanıma destek verdi mi? Vermiştir. Yani buda açık açık ortadadır.
ORTADOĞU’NUN BİLETİ TÜRKİYE!
İster Amerika, ister İsrail! İster Avrupa! Ortak adı Siyonizm. Müslüman ülkeleri, kıskacı altına alarak; burada kendi kolonilerini kurmak isteyen Siyonizm’in iki amacı vardı. Birincisi: İslam’ı yer yüzünden silmek. İkincisi: İslam coğrafyasının sahip olduğu yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olmak. Siyonizm’e biat eden bu ülkeler, demokrasi götürme bahanesiyle genellikle bu ikinci niyetlerini ortaya koydular. İlk amaçlarını hep gizli tuttular. Zaten sözde demokrasi götürdükleri her ülke de Siyonizm tarafından oluşturulmuş bir terör örgütü düzeni bozuyordu. Bu terör örgütlerinin onlar için ismi önemli değildi: İster PKK olsun, ister DHKP-C, ister IŞİD, isterse FETÖ! Çünkü aynı amaca hizmet ediyorlardı. Ortadoğu’da düzeni bozan birçok terör örgütü sayesinde sözde oralara demokrasiyi yerleştirdiler. Girdikleri her ülkede karşılarına sindirilmiş bir halk çıktı. İşleri çok kolaydı. Ta ki karşılarına Türkler çıkana dek. Birçok ülkede tıkır tıkır işleyen planları Türkiye’ye gelince bir anda bozuluyordu. Çünkü artık yeni bir Türkiye vardı. Ekonomisiyle, demokrasisiyle, bağımsızlığıyla, üretkenliğiyle artık daha güçlü bir ülke vardı. Bu güçlü Türkiye, Ortadoğu’da ve Türkiye Cumhuriyetleri üzerinde bir hâkimiyet oluşturmaya başlamış; bu ülkelerin güvenini kazanmıştı. Bu nedenle Ortadoğu’yu tamamen ele geçirmek için Türkiye’yi elde etmeleri lazımdı. Çünkü Türkiye’siz bir Ortadoğu hiçbir işlerine yaramazdı. Ayrıca güçlü bir Türkiye, dünya ülkeleri sıralamasında da sürekli karşılarına çıkacaktı. Çok iyi biliyorlardı ki Ortadoğu’nun bileti Türkiye’ydi. Ancak tarihte edindikleri bir tecrübeleri vardı ve Türkleri karşılarına almak istemiyorlardı. Bu nedenle işgal ettikleri diğer İslam ülkelerinde uyguladıkları kahpe planlarını, Türkiye’de de uygulamak istediler. Neydi bu kahpe plan? Müslümanı Müslümana, kardeşi kardeşe kırdırtmaktı. Bu plan için kendilerine bir vatan haini lazımdı. Bu da zaten ellerinde mevcuttu. Siyonizm karşısında eğilip el etek öpen Fethullah Gülen, ellerini ovuşturarak; bu görevin kendisine verilmesini sabırsızlıkla bekliyordu. Aradıkları kan zaten kirli damarlarında mevcuttu. Bu kanı kullandılar. Siyonizm aşığı Fethullah Gülen, kendisine verilen bu göreve dört elle sarıldı. Sonuç: 238 şehit, 2 binin üzerinde yaralı. Hain planlar yapanlar, hayal kırıklığına uğradılar. Yaşlısıyla genciyle, kadınıyla erkeğiyle yüce Türk milleti, Türk düşmanı ülkelere bu sefer “Bizim çocuklar başardı” dedirtmedi. 1980 darbesinde, Siyonizmin başarılı çocukları, bir p.ç doğurmuştu; o da Gülen Hareketiydi. İşte Siyonizm, kirli emellerine ulaşmak için bu p.ç’i nasıl kullandı? İşte cevabı yazı dizimizde gizli!
K.O. - Peki, FETÖ elebaşısının Amerika sevdası ne zaman başladı?
E. A. -Amerika’ya gitmeden önce başladı. Çünkü Amerikan hayranlığı bunlarda var. Ki yazılıp çiziliyor. Arkasında İsrail vardı. İsrail Devleti bana kalırsa İsrail Devleti dediğimiz zaman çok basite indirmiş oluruz. Devlet babında… Siyonizm deseler… İsrail farklıdır devlet olarak Siyonizm çok bambaşka bir şeydir. Aslında Amerika’yı da yöneten o kuvvete teslim olmuştur kendisi. Ne zaman teslim olmuştur? Kenan Paşa’nın askeri darbesiyle teslim olmuştur. Kenan Evren’in darbesinde Amerika’nın deyimi ile çocukları darbe yaptı. Biz de diyoruz ki çocukları da p.ç doğurdu. Ben biraz daha halk diliyle konuşayım: P.ç kimdi? Fethullah Gülen’di. Hareketiydi yani. Yoksa Fethullah Gülen’in annesi babası bellidir. Bu sözümü iyi anlamaları lazım. Aşı yapılmış olsaydı zaten bu durumlar olmazdı.
K.O. - Şimdi Amerika’dan yönetilen bir darbe girişimi oldu? Bir tane vatan hainin emriyle kardeşi kardeşe kırdırmaya çalıştılar. İllaki Amerika bu işin içinde. Ama tam olarak bu işin neresinde? Yanında olanlar kimdi?
E. A. -Amerika, bu işin merkezinde!Tabi şimdi İsrail var. Şimdi dikkat ederseniz bunlar Ortadoğu’da pek fazla kuvvetli değiller. Avrupa birliği var. Çünkü Türkçü Cumhuriyetlerine göz dikti, Avrupa Birliği. Çatırdamaya başladı. Türkiye Cumhuriyetlerinde bunlar kuvvetlendi. Azerbaycan’da, Türkmenistan ve Buhara tarafında bunlar kuvvetleniyorlar. Neyle? Okullarıyla, fikirleriyle kuvvetleniyorlardır. Çok enteresan bir şey var: Siz İslam âlemine Amerikan sancağı ile girerseniz halk kabul etmez. Ama din ile girerseniz kabul görürsünüz. Türklerden kabul görürsünüz en azından öyle söyleyeyim. Türklerde Müslüman konuştuğu zaman hüngür hüngür ağlıyor. Peygamber aşığı bir adam… Gülen’in profilibuydu. Timsah gözyaşları idi onlar iman gözyaşları değdiği yerde nur doğurur. Münafığın gözyaşları ise gadab olarak döner. Bunu ayırt etmemiz lazım. Yani imandan gözyaşı dökenler etrafına ışık saçar, nur saçar. Ama münafıklığından ağlayanlar ise gadab olarak döner. Gadabı da buydu. Müslüman âlemini birbirine kırdırmaktı. Türkiye Cumhuriyetlerini ele geçirmek ama ilk önce Türkiye’yi ele geçirmekti, halkını ele geçirmekti. Ne olacaktı? Türkiye ele geçirilince Ortadoğuda ele geçirilecekti. Bakın darbe yapıldıktan sonra Ortadoğu ülkeleri, Türk bayrakları ile sokaklara döküldüler. Bize Türklük bilincini; Türklerin, Müslümanların hamisi olduğunu gösterdi. Türkiye’nin bunu da iyi bir şekilde kullanması lazım. Avrupa, Amerika ve İsrail. Özellikle İsraillin haber alma teşkilatları istihbarat birimleri.
K.O. - Şimdi darbe girişimi sonrası konuşula konulardan birisi de istihbarat zafiyetiydi. Rusya, 2 yıl önce Gülen’in okullarını kapattı. Pakistan, Azerbaycan gibi kardeş ülkelerimiz geçen yıldan başladı. Peki, Türkiye, bu okulları kapatmak için niye darbeyi bekledi? Bu okulların toplumda hala bir karşılığı mı vardı?
E. A. -Kapatamazdı. Toplumda karşılığı da vardı. En önemlisi Avrupa’da karşılığı vardı. Amerika’da karşılığı vardı. Yabancı ülkelerde karşılığı vardı bu adamın. Yani bu okulların kapatılması için çok büyük bir gerekçe olması lazımdı. Mesela Afrika’dakiokullarını kapattıramadı. Ekonomik olarak engeller çıkarttı Gülen. Bakın Maraş’tada ileri gelenlerin, devamlı yurt dışı gezileri var. Bir baksınlar. Kaç tane fabrikatör, Amerika’ya Pensilvanya’ya gitti. Kimlerden icazet alınarak nerelerde yatırım yapabilirler? Kimin icazeti ile kimin izni ile daha anlaşılır söyleyeyim. İcazeti aldıktan sonrada oradagereken yardım sağlanacaktı. Ama bir şart vardı cemaatin görünmesi lazımdı. Onun için kolay değildi. Bu olaylardan sonra yine aynısını söyleyeceğim: Darbe oldu. Darbenin ikinci, üçüncü günü hatta geçen bir yerel basında vardı. Komik duruma düşüyorlar aslında. Çay ocağında oturuyordum getirdi birisi, bıraktı gitti. Baktım çok dehşet. O camiaya yakın olanlar şimdi harıl harıl camianın karşısında konuşmalar yapıyorlar. Bunlara ben inanamıyorum. Neden inanamıyorsun derseniz. Takiye sanatları olduğu için. Beni tatmin etmiyor. Devletin en ince ayrıntısına kadar araştırması lazım. Kelamla bir iş olmuyor artık onu anlaması lazım. Madem sen pişmansın gel bakalım; buralara ne kadar yardım yaptın? Bu paraları nerede harcadın? Bunu bize bir söyle. Bizde seni affedelim. Hiç kimse bir şey yapmıyor. Bunu yapmak zorundayız. Ama hiç kimse ifşa etmiyor. Şu süreçte hükümet zor durumda.Biz, ilk günden şu açıklamayı yaptık: Reis Cumhurumuzun yanındayız. Hükümetimizin yanındayız. Biz Devletimizin yanındayız ve muhalefeti durdurmak zorundayız. Şu üç ay, sıcak gündemler var. Muhalefeti durdurmak zorundayız. Niye? Devletin zarar görmemesi için. Devletin daha iyi çalışabilmesi için. Devlet birimlerinin daha iyi çalışıp daha güzel işler yapılabilmesi için sükût ediyoruz. Ve Sivil Toplum Kuruluşlarının da kanaat önderlerinin de sükûtu devlet cihetinde yapmaları lazım. İşte bakın; bize siz destek vermediniz, böyle oldunuz, diyenleri ben samimi görmüyorum. Şahsım adına… Ne yapacaklar peki bu irfan evleri? Ahmet Davutoğlu’nun deyimi ile tarikatlar, tasavvuflar, camiasının ne yapması lazım. Dindar camianın ileri gelenlerinin oturup bu hareketin “Gayri İslami” olduğunu anlatmaları lazım. Ve şunu istemeleri lazım: Artık cemaatlerin, camianın, Sivil Toplum Örgütlerinin özel okullar yapacağına; okul yapıp, hastane yapıp devlete hibe etmeleri lazım.Özellikle devletin mali noktada ellerini rahatlatmaları lazım. Yani yeni çıkacak kanunlarla cemaatlerin ticarileşmesinin tamamen önüne geçilmesi lazım. Bakın bunu açıkça söylüyorum: Cemaat liderleri, ticaret yapabilir. Cemaatin içindekiler, ticaret yapabilir. Ama toplu bir şekilde bir yerin, dergâh, tekke, irfan evi ne diyorsanız ismine; kanunlar ne kadar izin veriyorsa onu söyleyeyim: Cemaat olarak ticaretle uğraşmamaları lazım.
GÜLEN, SİYONİZMİN UŞAĞIYDI!
Özellikle “Dinlerarası Diyalog” girişimiyle FETÖ lideri Gülen’in Siyonist olduğu konuşulmaya başlandı. Hristiyan misyonerler için kullanılmış havuzlu çiftliğinde mazlum rolünü oynayan Fetullah Gülen, Siyonizm ne istediyse yaptı. Hükümet yetkililerinin artık ülkesine dönmesini istediği dönemler oldu. Ancak bir mani olmadığı halde dönmedi. Çünkü patronları izin vermiyordu. Çünkü o bir maşaydı.
K.O - Fethullah Gülen, Siyonizm’in neresindeydi?
E.A - Siyonizm’in maşası idi. Siyonizm, Fethullah güleni kabul etmez. Cemaat olarak kabul etmez. Çünkü inanç yapıları farklı. Cemaatin içinde samimi bir grup var. Bu grup, Risale-i Nur’dan feyz aldıkları için Siyonizm kabul etmez. Maşa olarak kullanır. Ama Gülen olarak çok ciddi endişelerim var. İnanç bazında da endişelerim var. Onu da dile getiriyorum. Çünkü bir kelam var kendi kelamı yine Vatikan’da ölmeyi hayalliyorum, diyor.
K.O - Peki, Gülen Harekâtının Siyonizm’e katkıları nedir?
E.A - Siyonizm giremediği yerlere sömürgeyi bilenle yaptılar. Girdiler. İnancı değiştirdiler. Müslümanlara verdiği en büyük tehlike, inanç sisteminin değiştirilmesi. İbrahim’i dinler dediler. İlk önce bir akideyi değiştirdiler. İslam’da da özellikle Matuldi Akidesinde bir kişi, akidesi sağlam olmazsa istediği kadar ibadet etsin, onun ibadetleri kabul edilmez, Allah indinde. Niye? Cenab-ı Allah diyor ki: “Şirk haricinde bütün günahlarınızı affederim.” Ama şirk hariç, diyor. “Huzuruma şirkle gelmeyin” diyor. Ne olacak? İslam akidesi bozulduğu zaman onun üzerine her şey bina ederler. Yani sen Hristiyan’ı da cennete koyarsın. Gayri Müslim’i de, ateistini de işine geldiği şekilde dini yorumlayabilirsin. Şimdi Siyonizm’in öldürdüğü insanları da güzel görebilirsin. Siyonizm’i güzel gösterirler. Irak’ta onca insana tecavüz edildi. Amerika tarafından camia bir açıklama yaptı mı? O zaman hatırlayanlar hatırlar; ama İsrail’e Saddam Hüseyin bir bomba attı aman yarabbi Zaman Gazetesi’nde manşetlere konuldu. Gülen, ağlayarak; “Yarabbi İsrail’deki bu mazlum halk kış günü ne olacak” dedi. Aynı Gülen’in, Irak’ta bir duası yoktur. Mısır’da zulüm atlında inleyen Müslümanlara bir duası yoktur. Türkiye’de olmadığını eden Gülen, Mısır’a geldiği zaman çıt yoktur. Niye çünkü Siyonizm’in uşaklığını yaptıkları için. Afganistan? Afganistan hakkında güzel bir kelamı var mı? Allah aşkına. Çeçenistan’da var mı? Yok. Çünkü Siyonizm’in eli ile cemaat, Saddam Hüseyin Zalim, dedi. Şöyle yaptı, böyle yaptı. Halepçe katliamını getirdiler koydular. Ki olmuştur, tamam. Ama Halepçe daha tehlikeli ve büyük bir durumdu. İki milyona yakın insanın ırzına geçildi. Tecavüz edildi. Diyanet İşleri tarihinde ilk fetvayı yaptı: “Kadınlar Kürtaj olabilir” diye. Baktığımız zaman Sırpların yaptığı zulme bir şey dedi mi, bu adam? Kendi soydaşlarımızın kanını döktü. Yani Siyonizm’e çok güzel hizmetler yaptı. Kendi birimleri, Siyonizm ne dediyse; eyvallah dediler. Gülen’in bu yüzden Siyonizm’in içinde olduğunu söylüyoruz.
K.O - Önceden Gülen hakkında Siyonist diyenler oldu. Bu söylem, Gülen’in dinlerarası diyalog girişimi sonrası mı halkla pekişti?
E.A - Bunun da etkisi var. Bana kalırsa Papanın eline uzanması, bunun da ilanlarda açık açık göstermesi halkı biraz frenledi. Çünkü bizim inancımızda ancak bir kardinal bir Papanın eline uzanabilir. Benim şahsi fikrimi soruyorsanız; kardinalseviyesinde bir kişidir diyorum. Çünkü bir Müslüman âlimin, hadisleri okumuş bir âlimin, bir Papanın önünde ayağa kalkması, caiz değildir. Urfa’da olan olay mesela! Urfalılar bunu görünce tepki gösterdi. İşte ilk önce bir Yahudi geçidi sırat köprüsü kuruldu. Ondan sonra arkasında Papaz geçti. En arkada imamı geçirdiler. Bu İslam’a hakarettir. Müslüman bir kadınla, gayrimüslim bir erkeğin nikâhını kıydırdılar. Dinde olmayan şeyler… Halkı frenledi bunlar. Medyanın karşısına çıkıp bunları yapmaları, halkı frenledi biraz.
K.O - 15 Temmuz’u gerçekten bir darbe girişimi olarak mı nitelendiriyorsunuz? Yoksa amaç bir iç savaş mıydı? Darbe sadece bir gösteriş, bir başlangıç mıydı?
E.A - Kesinlikle bir darbe girişimiydi. Ama şeye geleceğim burada. Bizim bir laik kesimimiz var ya işte: Sakallılar bu devleti yıkmaya çalışıyor, sarıklılar bu devleti yıkmaya çalışıyor. Şu an meydanlarda o an 15 Temmuz’da sakallılar ve çarşaflılar vardı. Demek ki bu vatanı, bu devleti, laik bir devleti onların deyimi ile çarşaflılar ve sakallılar kurtardı. Bunu çok açık ve içten söylüyorum. Çünkü tasavvufla yoğrulmuş insanlar, bu ay yıldızlı bayrağını indirtmeyeceklerdir. Bunu çok acık ve net söylüyorum. Bu devleti de yıktırmayacaklardır. Bu milleti de birbirine düşüremeyeceklerdir. Bunu söyledikten sonra asıl soruya gelelim. Bu bir darbe girişimi idi. Evet, amaçları darbe yapmaktı. Darbede eğer Tayyip Erdoğan’ı ölü olarak ele geçirmiş olsalardı ki iç savaş çıkmıştı. Bunu da açıkça söylüyorum.
K.O - FETÖ’nün PKK/PYD ile ortak hareket etmesini nasıl yorumluyorsunuz?
E.A - Hükümetin, öncelikle HDP ile cemaatin ortaklıklarını çıkartması lazım. Aslında PKK ile cemaatin ortaklıklarına bakması lazım. Hele 7 Haziran seçimlerinde doğuda görevli polislerin HDP’ye oy vermesine bakarsak; ülke bölünmüştü. Aslında paylaşılmıştı. Tayyip Erdoğan yalnız kaldı. Bunu ben gönül rahatlıkla söylüyorum: Siyaseten ayrı kulvarlarda olmamıza rağmen bu halkın yüzde 52’si oy vermişse; bizim başımızın tacıdır. Şu an Reis-i Cumhurumuzdur.Ve sahip çıkmamız gereken, Türk halkını temsil eden Reis-i Cumhurdur. Makamıyla, kendisiyle beraber sahip çıkmamız lazım. Hangi fikirde olursak olalım. Burada Reisi Cumhuru eleştirmek haddimize olmaması lazım. En azından ben kendi haddime değil diyorum. Ama yalnız kaldı, yalnızlığa itildi.
K.O - Gülen Mısır’a kaçabilir diye açıklamalar var. Bir de örgütün, Kırgızistan’da darbe girişimi hazırlığında olduğu söyleniyor. Sizce bu mümkün olabilir mi?
E.A - Ben Mısır’a gideceğine inanmıyorum. Çünkü Mısır, devlet kurması için elverişli bir toprak değil. Bunu da ilk defa söyleyeyim. Cemaati iyi gözlemlediğime inanıyorum. Burada herhangi bir yerde kendine bir devlet kurması lazım. Bu Türkmenistan, Kırgızistan olabilir. Hatta Azerbaycan dahi olabilir. Devletin burada çok iyi ve temkinli davranması lazım. Çünkü kendisi dedi ya ömrüm azaldı diyor. İntihar saldırıları gibi bir şey yapabilir. Ama gözü Türkiye’dedir. Türkiye’de, Anadolu topraklarındadır. Burada sizin aracılığınızla sesleneyim tekrar. Burada 3 ay ile olacak bir şey değil. Sayın Cumhurbaşkanımızın yakınları, Başbakanı ve Diyanet Başkanı otursunlar: şu mehdi ile ilgili hadisleri zayıfından sahihine kadar. Kabul etsinler, etmesinler. Ve Risale-i Nur’da, Ahir zaman kıyamet alametlerini çok iyi okusunlar. Ne demek istediklerimi iyi anlayacaklar. Ki 7 ay içinde ikinci bir darbe teşebbüsü olabilir.
K.O - Peki, Gülenin iadesi mümkün mü?
E.A - Mümkün görünmüyor. Amerika, Gülen’i vermeyecek diyorum. Sonuna kadar kullanacaklar.
K.O - Darbe girişimi sonrası hem halk kanadından, hem Sivil Toplum Kuruluşlarından hem de siyasi kesimden bir idam talebi geldi. Hatta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da böyle bir çalışma gelirse onaylayacağını söyledi. Bu idam talebine nasıl bakıyorsunuz?
E.A - Onun içinde Anayasaya bakmamız lazım. Şimdi duygusal hareket etmememiz lazım, bu konularda. İsterse muhalefetin tamamı hükümete destek versin, uygulanmayacak bir yasadan bahsediyoruz. Çünkü suçun işlendiği tarih belli olacak. İdam yasasının çıktığı tarih belli olacak. Geriye vurulmayacak bir yasa. Yani bunu Anayasa uzamları, Hukukçular oturup anlatması lazım ki geriye vurmayacak. Ve yine olan cezaevlerinde onca insan var idam değil de ağır müebbetle yargılanan insanlar var. Bunlara da vurmayacak. Abdullah Öcalan’a da vurmaz. Çünkü yasamızda var. Bir yasa geriye vurmaz! OHAL’de de olsa idam edebilir misiniz? Edebilirsiniz. Ama dışarıya karşı taahhütlerimiz var. O taahhütleri de dikkate almamız lazım. Türkiye’nin istikbalini düşünmek lazım. Ben burada duygularımla hareket etmiyorum. Ben Türkiye’nin, Türk halkının istikbalini düşünmek zorundayım. Devletin, istikbalini düşünmek zorundayım. İdam cezasının kaldırıldığı gün karşısına çıkmıştım. İdam cezası, Amerika’da var. Şurada var, burada var. Bizim yasalarımızda da olmak zorunda idam cezası. En azından caydırıcı bir yönü var. Tabii ki uygulanmış mı idam cezası olduğu dönemlere baktığımız zaman uygulandı mı? Uygulanmamış. İdam cezasının gelmesi taraftarıyım.(KENAN ONARAN)



YORUMLAR