2017 yılı Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı Bütçesi
üzerine TBMM’de MHP adına bir konuşma yapan MHP Kahramanmaraş Milletvekili
Fahrettin Oğuz Tor 645,1 milyar TL büyüklükteki bütçenin Türkiye’ye hayırlı
olması temennisinde bulundu.
Bugünkü Türkiye’nin geldiği durumla ilgili de
hatırlatmalarda bulunan Milletvekili Tor 1999-2002 arasındaki koalisyon
oldukları 57. Hükümet döneminde yapılanların bugün Türkiye’nin ayakları
üzerinde durmasına neden olduğunu ve hükümetin bu düzenlemeleri görerek MHP’yi
takdir etmesi gerektiğini belirtti.
TBMM’deki grubu adına konuşan MHP’li tor geçmiş
dönemlerdeki terör olayları ve suikastların da unutulmamasına dikkat çekerek
1996’da gerçekleşen Sabancı suikastının cezaevinden verildiğini, bunu
karşısında da 57’inci hükümetin F tipi cezaevi uygulamasıyla cezaevlerini bir
eğitim merkezi haline getirdiğini belirtti.
SGK DÜZENLENMESİ
YAPILMASAYDI NE OLURDU?
Konuşmasına 57’inci hükümetin icraatlarından kesitler
sunarak devam eden MHP Kahramanmaraş Milletvekili Fahrettin Oğuz Tor şöyle
konuştu; “Toplumun tüm kesimlerini ilgilendiren, o günün şartlarında büyük
siyasi riskler taşıyan, hatırlarsak sosyal tarafların "mezarda
emeklilik" diye şiddetle karşı çıktığı sosyal güvenlik sistemiyle ilgili
reforma uzun uzun değinmeyeceğim ama hakkın teslim edilmesi gereken bir gerçek
var ki toplumun tüm kesimlerini karşısına alarak her türlü siyasi riske rağmen
yapılan sosyal güvenlikle ilgili düzenleme yapılmamış olsaydı aktüeryal denge
daha da bozulacak, sosyal güvenlik sistemine aktarılan meblağlar katbekat
artacak, sistem sürdürülemez hâle gelecekti. SGK 2008 yılında 25,9 milyar
finansman açığı vermiştir, 2008 yılında hazine yardımı 35 milyar TL'dir, 2015
yılında finansman açığı 11.9 milyar olarak gerçekleşmiştir, Sayıştay
rakamlarına göre aynı yıl hazine tarafından 79 milyar yardım yapılmıştır.
2017'de dar anlamda hazine SGK'ya doğrudan 21,6 milyar TL destek sağlayacaktır,
geniş açıdan baktığımızda ise sisteme transfer edilecek meblağ 116,6 milyar
TL'dir. Adı ne olursa olsun, doğrudan veya dolaylı olarak sosyal güvenlik
sistemine yapılacak transfer miktarı 116 milyar TL'dir. Geçmiş 57'nci Hükûmet
zamanında önleyici tedbirler alınmamış olsaydı yapılacak transfer belki de
200-300 milyar liraları bulacaktı. Her şey bir tarafa, saydığım bu sebepler
nedeniyle AKP'nin, AKP Hükûmetinin 57'nci Hükûmete birçok yönden minnet borcu
vardır, tarih bunlara şahittir. Sizlerin de güzel icraatlarınız gelecekte mutlaka
hayırla yâd edilecektir.
AKTİF PASİF
DENGESİ 2002’NİN ÇOK GERİSİNDEDİR
2002 itibarıyla aktif pasif dengesi 2,04 iken 2005'te
1,92'ye düşmüş, 2008'de 1,87 olmuştur, 2016 yılı Ağustos ayı itibarıyla oran
maalesef 1,87'dir yani 2002'nin çok gerisindedir. Az sonra açıklayacağım üzere
istihdamdaki azalmalar dikkate alındığında aktif pasif oranının yıl sonu
itibarıyla 1,87'nin de altına düşmesi kuvvetle muhtemeldir. Burada en önemli
faktör kayıtlı aktif çalışan sigortalı sayısının yeterince artırılamamasıdır.
Aktif sigortalı sayısı 2005 itibarıyla 13 milyon mertebesindeyken 2016
sekizinci ay itibarıyla 20 milyon mertebesine yükselmiştir, artış yüzde 55'tir.
Pasif sigortalı sayısı 6,8 milyondan 10,9 milyona yükselmiştir aynı dönemde,
pasif sigortalı sayısındaki artış yüzde 60'tır. Buradan çıkarılacak sonuç
şudur: Pasif sigortalı sayısını azaltmaya yönelik tedbirler beklenen neticeyi
vermemiştir. Makul bir aktüeryal denge için öncelikle yapılması gereken kayıtlı
aktif sigortalı sayısını artırmak, prim tabanını genişletmektir, bunun da yolu
kayıt dışılıkla etkin mücadeledir.
Hiç şüphe yok ki ülkemizin, çalışma hayatımızın, sosyal
güvenlik sisteminin çok sayıda önemli problemleri vardır. Bunlardan birincisi
bana göre kayıt dışı istihdamdır, kanayan bir yaradır. Hiç sigortalı
göstermeme, sigortalı gün ve prime esas kazancı eksik gösterme şeklinde kendini
gösteren kayıt dışılık bugün Türkiye ekonomisinin 1/3'ü kadardır. Özellikle
vurgulamak isterim ki çalışan kadınlarımızda bu oran yüzde 50'ye yakındır.
Diyebilirim ki merdiven altı tabir edilen işlerde çalışanlarda bu oran yüzde
50'lerin de çok çok üstündedir. Geçen süre içerisinde bu alanda da göreli bir
başarı sağlanamamıştır. Türkiye bu kronik hastalığı yenmediği müddetçe kim ne
derse desin işsizliği yenmemiz, bütçe açıklarını, sosyal güvenliğin finansman
açıklarını kapatmamız mümkün değildir, kısaca refaha yolculuğun başlangıcı
kayıt dışının azalmasından geçmektedir.
Değerli milletvekilleri, işsizlik kanayan yara olmaya
devam etmektedir. Bugün yüzde 11,3'le rekor kıran işsizlik, yeni rekorlara
hazırdır. Bakınız, SGK'nın resmî istatistiklerine göre Aralık 2015 tarihinden
Eylül 2016 arasındaki on aylık dönemde aktif sigortalı sayısındaki azalma 316
bindir. 316 bini ortalama olarak 3'le çarparsak bu 1 milyon kişiye karşılık
gelir. Şunu söylemek istiyorum: On ay içinde işini kaybedenden dolayı 1 milyon
kişi muhtaç hâle gelmiştir, tablo çok kötüdür.
Değerli arkadaşlar, mayıs-haziran ayları turizmin en
canlı olduğu aylardır. Buna rağmen, sigortalı istihdamında, Haziran 2016'dan
eylül ayına gelinceye kadar istihdamda yaklaşık 500 bine yakın eksilme
olmuştur. Emek yoğun bu sektörde mevsimlik çalışma süreleri ekim sonu
itibarıyla sona ermektedir. Kasım istatistikleri, aralık istatistikleri yayınlandığında
göreceğiz sadece turizm sektöründen kaynaklanan istihdamdaki azalma 1 milyondan
aşağı olmayacaktır, muhtaç hâle gelen kişi sayısı da 2-3 milyon
artacaktır.
Değerli milletvekilleri, önlenemeyen iş kazaları her gün
can almaya devam etmektedir. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu vefat
edenlerin hak sahiplerinin sayısı 2005 yılında 73 bin civarında iken, 2016
Ağustos itibarıyla, yani sekiz aylık dönemde bu 86 bine yükselmiştir. Bir ayda
ortalama olarak hak sahibi sayısında 11 bin artış olmaktadır, 2016 sonu
itibarıyla bu sayı 130 binleri bulacaktır. Bu, 2016 yılında 130 bin kişinin
dul, öksüz ve yetim kalacağını göstermektedir. Bu, büyük bir toplumsal yaradır.
İş kazalarında 11 yıldaki artış yüzde 76'dır. Hükûmetin, bu önemli problemde de
karnesi maalesef zayıftır.
BAĞ-KUR'lu ciddi ödeme güçlüğü içerisindedir. 2015 Aralık
ayından 2016 Eylül ayına gelinceye kadar zorunlu BAĞ-KUR'lu sayısı 140 bin
küsur azalmıştır. Olaya 2005 yılı itibarıyla bakarsak, zorunlu
BAĞ-KUR'lulardaki azalma 347 bin küsurdur. BAĞ-KUR'lu sayısının son bir yılda
140 bin azalması esnafın durumunun içler acısı hâlini yansıtmaktadır.
Bugün seçim çevrem Elbistan'dan bir esnafımızın talebini iletmek isterim Sayın
Bakanım. Kardeşimiz yirmi beş yıl prim ödemiş, vergi ödemiş ama yaş haddi
nedeniyle emekli olamıyor. Talebi, bundan sonra prim ödememektir, zaten
ödeyememektedir. Ben kendilerine "Devletimizin paraya şiddetle ihtiyacı
var." dediğimde, esnafımız aynen şunu söylüyor Sayın Bakanım:
"Kapılarında 10'a yakın uçak var, 75 milyon dolara uçak almasınlar."
Yani esnafımız size israfın haram olduğunu hatırlatıyor Sayın Bakanım. Siz
esnafın borcunu yapılandırsanız da en fazla bir iki taksit ödeyebilecek, sonra
ödeyemeyecektir, dün olduğu gibi, yapılandırması bozulacaktır. Zira, gerçekten,
esnafın durumu fevkalade kötüdür.
Başbakan düzeyinde söz verildiği hâlde taşeron işçiler,
her gün, verilen sözün ne zaman yerine getirileceğini beklemektedir. Hemen
hemen her gün taşeron işçileri telefonla durumlarını sormaktadırlar. Verecek
cevap bulamamakla beraber, Türkiye Cumhuriyeti Başbakanının sıradan bir insan
olmadığını, verilen sözlerin arkasında duracaklarını, verilen söze güvenmeleri
gerektiğini, sabretmelerini tavsiye ediyoruz. Bununla beraber, konunun bir an
önce açıklığa kavuşturulması, taşeron işçilere kadro verilmeyecek ise bunun da
deklare edilmesi, insanımızın ümitle bekletilmemesi gerektiğini
düşünüyorum.
Önemli bir diğer konu da geçici işçilerdir. Kamuda
mevsimlik olarak çalışan bu kardeşlerimiz çalışma süreleri nedeniyle emekli
olamamakta veya çok zor emekli olmaktadırlar. Bunların da durumu yeniden ele
alınarak ya kadroya geçirilmelidirler, olmayacaksa çalışma süreleri
uzatılmalıdır.
Birçok defa söz verildiği hâlde emeklilere ödenecek, yine
söz verilen promosyon yılan hikâyesine dönmüştür. Taşeron işçilerde olduğu
gibi, promosyon verilecekse verin, verilmeyecekse "Vermeyeceğiz."
deyin.
Yaşa takılan binlerce insan dört gözle düzenleme
beklemektedir. Yaşa takılanlar için bir ara formül üzerinde çalışılması, kısmi
ödeme şeklinde bir düzenleme yapılması, zorunlu olarak işten ayrılanlar için
kısmi bir rahatlama sağlayacaktır.
65'inci Hükûmet Programı'nda Sayın Başbakan, aynen
"Prim yapılandırmalarını ekonomik kriz ve doğal afet gibi istisnai hâller
dışında uygulamayacağız." diyor. Sayın Başbakan ne oldu, ülkede doğal afet
mi oldu? Cevabını ben vereyim: Ülkede doğal afet yok. Doğal afet olmadığına
göre, siz ekonomik kriz olduğunu kabul etmiş oluyorsunuz demektir.
YENİ DÜZENLEME 24
AY ÖNCE YAPILDI AMA;
En son yapılandırma Aralık 2014 tarihinde uygulamaya
girdi. Bu yapılandırmanın süresi otuz altı aydı, yapılandırma 2018 yılının
sonunda yani Aralıkta sona erecekti. Üzerinden yirmi dört ay bile geçmeden yeni
bir yapılandırmayla karşı karşıya kaldık. Tekrar başa dönüyorum. "İstisnai
hâller dışında uygulamayacağız." dediğiniz yapılandırmanın biri bitmeden
diğerini getirerek tarihî rekor kırdınız. Yapılandırma bir tarafa, prim
tavanını da yükselttiniz. Bunlar hayırlı işler değildir, iyiye gidişi
göstermemektedir. Ülkede doğal afet olmadığına göre herhâlde ekonomik kriz var
ki, yapılandırmada bu kadar acele ettiniz. Gidin Siteler esnafını, Ulus
esnafını, İzmir Caddesi, Kızılay, Yenimahalle esnafını gezin; esnaf siftah
yapmadan kepenk kapatmaktadır. Ankara'nın göbeği İzmir Caddesi'nde yılda 3-4
defa el değiştiren dükkânlar vardır, kiralık ilanları bunun ispatıdır. Ne kadar
yapılandırırsanız yapılandırın, çare bu değildir. 3-4'üncü taksitlerden sonra
çare olmadığını da hep birlikte göreceğiz.
Prim tavanının 1 puan artırılması yanlış olmuştur. Oradan
1-2 milyar TL gelir elde edebilirsiniz ama siz yapmanız gerekeni yapmıyorsunuz,
yapmamanız gerekeni yapıyorsunuz; kayıt altında prime esas kazancını,
helalinden, son kuruşuna kadar bildirenlerin üzerine gidiyorsunuz. Bu ne kadar
hak, bu ne kadar adaletle bağdaşır? Siz bu şekilde mi kayıt dışıyla mücadele
edeceksiniz? Böyle, kayıt dışıyla mücadele olmaz. Siz bu şekilde, haksız
rekabetin de önünü açıyorsunuz. Bu, korkarım ki, kayıt altındakileri de kayıt
dışına iten bir politikadır. Bu ülkede namuslu olmak, dürüst olmak
cezalandırılmamalıdır; bu apaçık bir cezadır.
Burada uzun uzun anlatmayacağım. Zira, bu soruyu, geçen
yıl da bu yıl da Plan ve Bütçe Komisyonunda sordum, tartışıldı, konuşuldu. Ona
biraz sonra geleceğim ama burada daha önce dile getirmek istediğim bir konu
var. Plan ve Bütçe Komisyonunda arkadaşlarımız sordu, Sayın Bakanımızın,
özellikle, şehitler arasında ayrım yapılmasıyla ilgili olarak "15 Temmuz
şehitleriyle diğer şehitlerimiz arasında bir fark olmalı mı, olmamalı mı? Belki
bu, hakikaten, vicdanen tartışılması zor bir konu, zorlandığımı fark
ediyorsunuz." şeklinde beyanı oldu. Gerçekten de 15 Temmuz şehitleriyle
terör şehitleri arasında ayrım yapmak çok yanlış olmuştur. 15 Temmuz
şehitlerine de Allah'tan rahmet diliyorum. Konuyu açmak istemiyorum, nazik bir
konu. Takdiriilahi olmakla beraber, 15 Temmuzda kişiler oralara giderken şehitliği
asla akıllarından geçirmemiş olabilirler. Oysa, terörde şehit olan asker ve
polislerimizin şehit olabilecekleri hep akıllarında olmuştur. Daha dün 44 polis
ve sivil vatandaşımızı şehit verdik. Şimdi size, bu kardeşlerimizin yakınlarını
15 Temmuz şehitlerinden nasıl ayrı tutarsınız diye soruyorum.
ŞEHİTLERİMİZİ
AYIRMAYALIM
Bir, terör nedeniyle yaralanan kamu görevlilerinden aylık
bağlanamayanlara, terör nedeniyle yaralanan erbaş, er ve koruculardan aylık
bağlanamayanlara, terör nedeniyle yaralanan sivil vatandaşlardan aylık
bağlanamayanlara istihdam hakkı, eğitim öğretim yardımı ve ek ödeme, faizsiz
konut kredisi, ücretsiz seyahat hakkı, elektrik-su indirimi, prim borçlarının
silinmesi hakkı var mıdır, yok mudur? Soruları çoğaltabilirim. 15 Temmuz darbe
şehitleri de bizim şehitlerimizdir, terör şehitleri de, ayırmak doğru değildir,
devletimiz aciz de değildir. Zor şartlarda, dağ tepe demeden, yurt içi yurt
dışı demeden yerine göre aç susuz kalarak, canla başla çarpışarak şehit
düşenlerin yakınlarını incitmemek gerektiğini söylüyor, yanlıştan dönüleceğini
ümit ediyorum.
GARİP GUREBALAR
İKRAMİYELERİNİ ALAMADI
Anayasa Mahkemesinin kararından sonra, yol yordam
bilenler otuz yıldan fazla çalışma süreleri için ikramiyelerini aldılar. Geride
kalanlar garip gurebalardır. Yasanın bir an önce Meclis gündemine getirilmesi
lazım. Ancak, yasayı komisyondan geldiği şekliyle Genel Kurula getirmeniz
emeklilerimizin beklentilerini karşılamayacaktır. Açıkça söylüyorum: Yani, siz
bu durumda olan eski tarihte emekli olanlara 10 lira, 20 lira veya 10 kuruş, 20
kuruş emekli ikramiyesi ödeyeceksiniz hiç getirmeyin daha iyi diyorum. Bakınız,
bir dosya kurumda 4 defa elden geçmektedir, kurumun işini o kadar
artırmaktadır. Ayrıca, vekâlet ücreti, dava masrafları... Bu bir an önce Meclis
gündemine gelseydi devlet bunca milyonlarca lirayı da tasarruf edecekti
diyorum.
İşsizlik sigortasında önemli büyüklükte birikim olduğunu
biliyorum. Sanıyorum 100, 102 milyar civarında bir meblağ var. İşsizlik
sigortasından yararlananlar bakımından yararlanma süresinin ve miktarının
artırılması hem istifade edenler açısından hem de talep yaratacağı, vergisi
tekrar devlete döneceği için kriz ortamında ekonomiye cüzi de olsa bir katkı
sağlayacaktır, artırılması uygun olacaktır diyorum.
İHRAÇ EDİLENLERE
İKRAMİYE ÖDENMESİN
Bir yanlış husus da, ihraç edilen memurun birleştirilmiş
hizmetleri varsa ikramiye ödenmemesidir. Konuyla ilgili 5434 sayılı Yasa'nın
89'uncu maddesi 2012 yılında değişmiştir, keşke değişmesiydi. Zira, önceki
uygulama daha adaletliydi. Değişen şekliyle, kırk yıl memurluk yapmış, ihraç
olmuş bir memur ikramiye alıyor ama aynı şartlarda ancak bir gün sigortası veya
BAĞ-KUR'u varsa ikramiye alamıyor. Aynı durumda olan 2 kişiden 1'inin sigortalı
veya BAĞ-KUR'lu olması aleyhine bir durum oluşturmamalıdır, bu kişiyi 2 defa
cezalandırmış oluyorsunuz. Hakça olmayan bu düzenlemenin kaldırılması,
mağduriyetlerin giderilmesi gerektiğini, yasanın eski hâline getirilmesinin
daha adil olacağını düşünüyorum”



YORUMLAR