Kahve çikolata keyfiniz reflüye yol açabilir

Kahve çikolata keyfiniz reflüye yol açabilir

Yemek sonrası mide ve yemek borusunda yanma ile ortaya çıkan reflü, özellikle geceleri hastalara uykuyu zehir ediyor. Sıklıkla gece ağızda oluşan acı tat, yanma ve öksürük nöbetleri ile uyanan hastalarda tedavi ve kontrol büyük önem taşıyor.

31 Ocak 2020 - 22:34

Hastaların mideyi rahatsız edebilecek acı ve yağlı yiyeceklerden, çikolata ve kahve tüketiminden uzak durması gerektiğinin altını çizen Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zafer Ferahköşe, “Reflüye karşı medikal tedaviler uygulanmasına karşın yanıt alamayan hastalarda cerrahi ön plana çıkar. Kapalı ya da açık cerrahi uygulamalar ile reflü hastalığında  yüz güldüren sonuçlar elde edilir” dedi.

 Sıklıkla yemek sonrası, midede sindirilen gıdanın ve asidin yemek borusuna doğru çıkması ile ortaya çıkan reflü, toplumun neredeyse yarısında yaygın olarak görülüyor. Göbek üstünden başlayan rahatsızlık, iman tahtası ve göğüs kafesi arkasından boyuna doğru yayılan yanma ve ağrı ile belirti verirken, ağızda hatta nefes borusunda yanma, ağızda acı su hissi, öksürük, ses kısıklığına neden oluyor.  Uyurken ya da eğilir pozisyonda şiddeti artan reflü, yemek borusu ve mide birleşimi arasında yer alan sfinkter (kapak) mekanizmasının işlevini kaybetmesi ile ortaya çıkıyor. Bu fonksiyonunun yapısının bozulması mideye inen gıdaların yemek borusuna kaçmasına neden oluyor.

MUTLULUK İKSİRİ ÇİKOLATA, REFLÜNÜN EN BÜYÜK SEBEPLERİNDEN BİRİ

Acı veya yağlı yemek, çikolata, kahve ve alkol tüketiminin reflü oluşumunu hızlandırdığını ve kişilerin yatar pozisyona geçtiğinde çıkan belirtileri daha kuvvetli hissettiğini belirten Türkiye İş Bankası İştiraki Bayındır Söğütözü Hastanesi Genel Cerrahi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Zafer Ferahköşe, “Hastaların çoğunda en az haftada bir defa reflü atağı meydana gelir. Gece uyanmalar artar, gün içinde iş kaybı meydana gelir. Reflü hastalarının yaklaşık yüzde 70’i semptomları azaltmak için ilaç kullanırken, yüzde 45’inde birden fazla ilaç alımı belirtileri azaltmaz. Hastaların tanı konulmasını kolaylaştırmak için belirtileri iyi analiz etmesi gerekir. Oluşan yangı, ağrıyla yer değiştirirse miyokard iskemisi, pylor stenozu, safra kesesi taşı, gastrit, gastrik veya duodenal ülser gibi bazı hastalıkları akla getirir” diye konuştu.

TEDAVİ EDİLMEYEN REFLÜ KANSERE NEDEN OLABİLİR

Reflü ataklarının kontrol altında tutulmaması zamanla yemek borusunun iç doku özelliğini kaybetmesine  neden olabileceğini vurgulayan Prof. Dr. Zafer Ferahköşe, “Midenin iç dokusu yemek borusunun dokusu ile yer değiştirir. Bu durumda hastada yutma güçlüğü oluşarak, önce katı sonrasında sıvı gıda yutmayı engeller. Zamanla bu değişik epitel hücreleri şekil ve yapı değişikliğine uğrayarak kansere dahi yol açabilir. Yeni gelişen reflüde, hastalara 12 haftaya kadar anti asit tedavisi önerilir. Bu esnada hastaların baş gövde kısımlarının yüksek ve eğimli yatmaları, mide bölgesini sıkacak dar elbise giymemeleri, yemek yedikten en az dört saat sonra uykuya geçilmesi, kahve, çikolata, alkol ve baharatlı gıdalardan kaçınması gerekir” dedi.

TEDAVİYE YANIT VERMEYEN HASTALARDA CERRAHİ ÖN PLANA ÇIKAR

Medikal tedaviye karşın reflü şikayetleri devam eden ya da midedeki asit seviyesini azaltan proton pompa inhibitörlerini kullanamayan genç hastalarda, cerrahi tedavi devreye girer diyen Prof. Dr. Zafer Ferahköşe, operasyon ile ilgili şu bilgileri verdi; “Laparoskopik veya açık reflü cerrahisi ile hastaların yaklaşık yüzde 90’ında oluşan semptom ve reflü ortadan kalkar. Ameliyatta amaç mide ile yemek borusu arasındaki kapağın yeniden oluşturulmasıdır. Ameliyat sonrası ikinci ayda  hastalarda 24 saatlik asit ölçümü ile reflünün kontrol altına alınıp alınmadığı test edilir. Açık ve kapalı ameliyat arasında başarı oranı hemen hemen aynıdır. Laparoskopik cerrahide, ameliyat sonrası gündelik hayata dönüş daha hızlı ve konforlu olur.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x