Dünyanın çeşitli ülkelerinden bilim adamlarının Yaklaşık 400 yıldan beri Doğu Anadolu Fayının Türkoğlu ile Gölbaşı arasındaki segmentinin kırılmadığı vurgusu yaptığını kaydeden Kuruçay, “Maraş'ta da bir deprem olduğu zaman en az 17 Ağustos depreminden daha şiddetli olmayacağına dair kimsenin bir garantisi yok. Daha az olma ihtimali yok; daha fazla olma ihtimali daha fazla” dedi.
Depremin sıradan bir doğa olayı olduğunu ve gerçekleşmek zorunda olduğunu belirten TMMOB Jeoloji Mühendisleri Odası Kahramanmaraş İl Temsilcisi Mehmet Kuruçay, insanları depremin değil ihmallerin öldürdüğünü söyledi.
Depremden kurtulmanın tek yolunun, sağlam zeminler üzerine sağlam binalar inşa etmekten geçtiğini kaydeden Kuruçay, yetkililerin bu konuda konunun uzmanlarına kulak vermesi gerektiğini dile getiren Kuruçay, “Japonya'da olan 6,5 şiddetindeki depremlerde hiçbir insanın burnu kanamadı. Sadece duvardaki birkaç tablo düştü.Ama bizde deprem olsa Allah korusun inşallah olmaz da 17 Ağustos depremi gibi bir deprem olmaz da biz o günleri görmeyiz. Çünkü yaşadık. Ama Maraş'ta da bir deprem olduğu zaman en az 17 Ağustos depreminden daha şiddetli olmayacağına dair kimsenin bir garantisi yok. Daha az olma ihtimali yok; daha fazla olma ihtimali daha fazla. Niye bunun hesabını yapıyoruz? Yaklaşık 400 yıldan beri Doğu Anadolu fayının Türkoğlu ile Gölbaşı arasındaki segmenti kırılmadı. Bütün bilim adamları, İstanbul Teknik Üniversitesi'ndeki hocalarımız, Anadolu'daki hocalarımız, Yaklaşık 40 ile 50 yıldan beri jeolojik olarak deprem araştırması yapan jeologların, bilim adamlarının uluslararası kuruluşların ortak düşüncesi; Türkoğlu-Gölbaşı segmentinin büyük bir enerji biriktirdiği” dedi.Biriken bu enerjinin bir müddet sonra boşalmak zorunda kalacağını ifade eden Jeoloji Mühendisleri Odası Kahramanmaraş Temsilcisi MehmetKuruçay,şöyle konuştu: “10 dakika sonra da boşalabilir. 10 sene sonra da boşalabilir. 50 sene sonra da boşalabilir; ama bizim yapmamız gereken şey ne? Buna hazırlıklı olmak. Çok basit bir örnek vermek istiyorum: 15 Temmuz hadisesi insanlara ne gösterdi? Herkes biz önlemini anlamamışız, dedi. Her tarafa giren bir mikrop vardı; ama kimse önlemini alamamış. Bu da aynen öyle bir şey! Önlemimizi almazsak başımıza neler geleceğini bilmeyiz. Bakın17 Ağustos 1999 depreminden önce bizim Erzincan depremimiz var. 1967’de Sakarya Adapazarı'nda oluşan bir deprem var, aynı 17 Ağustos 1999 depremi gibi! 98 yılında Adana'da Ceyhan depremi oldu. Daha önce 1937 ile 40’lı yıllarda Türkiye'nin değişik noktalarında depremler oldu. Bilim insanları dediler ki; bakın nasıl binalar yıkılıyor? Ne ile yapılan binalar yıkılıyor? Alüvyon zeminler üzerine daha doğrusu taneli zeminler üzerine kurulan binalar yıkılıyor.” Büyük Marmara depreminin üzerinden 17 yıl geçtiğini ve geçen bu süre zarfında her fırsatta yetkililerden önlem almalarını istediklerini bildiren Kuruçay, şu açıklamalarda bulundu: “Biz,yaklaşık on yedi yıldan beri televizyon programlarında, basın toplantılarında deprem konferanslarında, Türkiye’nin sayılı hocalarıda burada yapılan toplantılarda Kahramanmaraş’ındeprem ve sel gerçeğini herkese anlatıyoruz. Dilimiz döndüğü kadar dilimizin yettiği kadar insanları aydınlatmaya insanlara doğruyu anlatmaya çalışıyoruz. Biz anlatıyoruz artıkanlayan anlar, anlamayan anlamaz.Bu bizim yapacağımız bir şey değil.Zorla insanların kafasına bir şey sokamayız. Deprem gerçeğini herkes anlayamaz.İnsanları yönetiyorsanız; yönettiğiniz insanların zor durumda kalmamasının sorumluluğu sizin elinizdedir, sizdedir. Dolayısıyla gerek mahalli idareler gerekse sivil toplum kuruluşları tüm yetkililer, herkesin bu deprem gerçeğini bilmesi lazım.Bilmiyorum diyen yalan söyler. Bilgisayar var.Teknoloji var.Akıllı telefonlar var. Dünyanın her tarafından haberimiz var. Her şeyden haberimiz var.”
DEPREM BİR TİTREŞİM HAREKETİDİR
Depremin bir titreşim hareketi olduğunu ve bu titreşimin büyük felaketlere yol açtığını aktaran Kuruçay, sağlam zemin uyarısında bulunarak şu ifadelere yer verdi: “Titreşim esnasında oturabilecek yerlere yapılan binalar, oturma miktarı çok fazla olan yerlere yapılan binalar, farklı oturmalardan dolayı yıkılmıştır. Bütün depremlerde hadiseler bu. Biz bunu anlatıyoruz. Biz diyoruz ki sağlam zemine, sağlam bina yapacaksınız. Çürük yere çürük bina yaparsanız; insanların ölmesine neden olur, katil olursunuz. Şimdi karşımıza çıkıyor. Depremin düz arazi üzerinde hiç bir zararı yok. Toprakta bir çatlama var; ama insanların yaptığı binalar yıkılıyor, binlerce insan ölüyor.Bu kadar basit.Biz bunu anlatmıştık; ama kimse önlemini almıyor. 17 Ağustos 1999 depreminde dünyanın değişik ülkelerindeki bilim adamları geldiler Marmara bölgesindeki depremin nasıl olduğu üzerine çalışma yaptılar. Kısa bir aradan sonra 12 Kasım'da bir deprem daha oldu. Şimdi bu bölgede araştırma yapan hiçbir bilim adamı 12 Kasım'da bir deprem daha olacak diyemedi. Demek ki biz bir şey bilmiyoruz. Deprem olduğu esnada bizim yapabileceğimiz hiçbirşey yok. Deprem bir doğa olayıdır. Nasıl ki yağmur yağması doğal bir olaydır. Depremde aynı yağmur gibi bir doğa olayıdır.Bu olmak zorunda.Bir enerji birikiyor çünkü! Dünyanın yapısındaki levhaların itme, çekilme olayıylaortaya çıkan sıkışma sonucu bir enerji oluşuyor. Bu enerjinin de boşalması gerekiyor. Şimdi deprem düz bir zeminde tehlike arz etmiyor; ancak o düz zemine o tarım arazilerine bir müteahhit bir bina yaptığında; orada yaşayan insanların sonu oluyor.Bu nedenle binalarımızı sağlam zemine yapmamız gerekiyor. Allah bize ve ülkemize İnşallah 17 Ağustos gibi bir deprem daha yaşatmaz.” (KENAN ONARAN)



YORUMLAR