Şizofrenide en büyük sorun: Damgalama ve ön yargılar
Reklam

Şizofrenide en büyük sorun: Damgalama ve ön yargılar

Genç yaşlarda başlayarak, kişinin işlevselliğini belirgin şekilde bozabilen bir psikiyatrik hastalık olan şizofreni; düşüncelerde bozulma, duygusal, davranışsal ve bilişsel değişiklikler şeklinde seyrediyor.

25 Haziran 2019 - 13:27

Olmayan sesler duyma-görüntüler görme, konuşmada azalma, insanlardan uzaklaşma, yüz ifadesinde donukluk, kendine bakımın azalması, küfür etme, bağırma ya da konuşmama ve hareket etmeme gibi birçok belirtinin gözlendiği şizofreni hastalığında aile desteğinin önemini vurgulayan Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “En önemli görevimiz, şizofrenide en büyük sorun olan damgalanma ve ön yargıların önlenmesidir” dedi. Arıcı, güncel tedavi yöntemlerinin şizofreni tedavisi olasılığını artırdığını kaydetti.

Bir beyin hastalığı olan şizofreni, her 1000 kişiden 4’ünde görülüyor. Tüm dünyada 12 milyon erkek ve 9 milyon kadında bulunan şizofreni hastalığının, Türkiye’de 300 binden fazla kişide bulunduğu düşünülüyor.

Her yıl 11 Nisan tarihi, “Dünya Şizofreni ile Mücadele Günü” olarak anılıyor.

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, şizofreni hastalığı hakkında önemli değerlendirmelerde bulundu.

“Şizofreni; genç yaşlarda başlayan, her toplumda ve sosyokültürel düzeyde görülebilen, kişinin işlevselliğini belirgin bozabilen bir psikiyatrik hastalıktır” diyen Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, “Hastalık düşüncelerde bozulma, duygusal, davranışsal, bilişsel değişiklikler ile seyretmektedir. Hastalığın başlangıcı ve seyri her hastada değişkenlik gösterebilmekle beraber arada alevlenme dönemleri ile giden tansiyon şeker hastalığı gibi kronik gidişlidir. Başlangıcı; içe kapanma, depresyon gibi sessiz belirtilerle uzun yıllar sürebildiği gibi, stresli bir dönem sonrası günler içerisinde kuşku, sesler duyma, uykusuzluk gibi belirtilerle aniden de başlayabilir” şeklinde konuştu.

“Şizofrenide 3 temel belirti grubundan bahsedebiliriz” diyen Arıcı, sözlerini şöyle sürdürdü:

Pozitif belirtiler: Gerçek dışı düşünceler ve halüsinasyonlar

Birincisi “pozitif belirtiler” denilen hezeyan (gerçek dışı düşünceler) ve halüsinasyonların (olmayan sesleri duyma, görüntü görme, kötü koku alma ya da dokunma gibi) olmasıdır. Pozitif belirtilerden; takip edildiğini düşünme, bir insan ya da grup tarafından zarar göreceğine inanma, kendisinin düşüncelerinin okunabildiği, yönlendirildiği gibi hezeyanlar ve kendisi hakkında yorum yapan, kötü konuşan kişiler ya da dini varlıkların sesini işitme durumu sık görülür. Her hastada aynı anda bütün bu belirtilerin olması gerekmemektedir. Ayrıca bu belirtiler hastalık boyunca da sürmeyebilir,  hastalığın ‘alevlenme’ dediğimiz dönemlerinde oluşup tedavilerle yatışabilmektedir.

Yüz ifadesinde donukluk, insanlardan uzaklaşma ve isteksizlik gözleniyor

İkinci grup belirti ‘negatif semptomlar’dır. Negatif semptomlar, depresyona benzer. Kişinin jest ve mimiklerinde azalma, yüz ifadesinde donukluk, motivasyon düşüklüğü, sosyal aktivitelere karşı ilgisizlik, bir işi başlatamama, isteksizlik, keyif alamama, konuşmada azalma, insanlardan uzaklaşma gibi belirtilerdir.

Üçüncü grup semptomlar: Dezorganizasyon

Diğeri ise ‘dezorganizasyon’ olarak adlandırılan Türkçe’de dağınık konuşma, davranış olarak da isimlendirilen üçüncü grup belirtilerdir. Bunun grupta konuşurken konudan konuya geçme, uygunsuz yanıtlar verme, tuhaf giyinme, kendine bakımın azalması, bağırma, küfür etme ya da ‘katatoni’ dediğimiz hiç hareket etmeme, konuşmama, tepki vermeme şeklinde belirtiler vardır. Şizofreni bu hastalık belirtilerinin varlığına ve hastalığın seyrine göre çeşitli tiplere ayrılmıştır, hasta doktora çok farklı semptomlarla başvurabilir. Yine tedaviye verilen yanıt, hastanın sosyal, mesleki, ailesel işlevselliği ve seyri kişiden kişiye büyük oranda değişebilmektedir.”

Güncel tedaviler, şizofrenide tedavi olasılığını artırıyor

“Günümüzde tedavide kullanılan seçeneklerin artması, yeni ilaçların kullanılması tedavi olasılığını artırmıştır” diyen Yrd. Doç. Dr. Arıcı, “Tedavide hedef; hastalık belirtilerinin yatıştırılması, stresörlerin azaltılması, eşlik eden depresyon gibi hastalıkların sağaltılması, ailesel, sosyal, mesleki işlevselliğin artırılmasıdır. Ayrıca aileyi hastalık konusunda eğitmek ve psikolojik destek vermeyi de içermektedir. Tedavide ilaçlar önemlidir, antipsikotik grup ilaçlar başta olmak üzere, antidepresan, duygu durum dengeleyici, anksiyolitik ilaçlar kullanılabilmektedir. Depo şeklinde uzun etkili antipsikotikler tercih edilebilmektedir. Tedaviye hekim hasta özelinde karar verir. Hastalığın tipi, seyri, şiddeti, ilaç yan etkileri göz önünde bulundurularak seçilir. İlaç kullanımı ile alakalı sıkça merak edilen ne kadar süre ile kullanılacağıdır, ilaç tedavileri kesintisiz olmalıdır, uzun yıllar bazen ömür boyu kullanım gerekebilmektedir. Düzenli poliklinik takipleri ile ilaca yanıt, yan etkiler, belli aralıklarla kan değerleri, tansiyon, nabız, kilo takibi yapılır. İlaç tedavileri zorunludur. Psikoterapi ilaç tedavileri ile beraber tedavi seçeneklerinden biridir. Bireysel terapiler ve grup terapileri yararlı olmaktadır. Toplum ruh sağlığı merkezlerinde ayaktan ya da klinik yatışlar esnasında ergoterapi denilen sanat ve uğraş terapileri de sağaltımda yararlanılmaktadır. Hastalığın tedavisi toplumdadır, hedef mümkün olduğunca klinik yatışların ve alevlenme dediğimiz hastalık belirtilerinin ortaya çıktığı arttığı dönemlerin oluşmamasıdır. Klinik yatışlar diğer hastalıklarda olduğu gibi hastanın intihar ya da etrafa zarar verme riski oluşmuşsa ve ilaç kullanmayı reddediyorsa yapılmaktadır. EKT tedavisi klinik yatışlar sırasında risk olan hastalarda belirtileri hızlı yatıştırmak amacıyla kullanılabilmektedir” diye konuştu.

Aile desteği, büyük önem taşıyor

Üsküdar Üniversitesi NP Feneryolu Tıp Merkezi’nden Psikiyatri Uzmanı Yrd. Doç. Dr. Emre Tolun Arıcı, pek çok psikiyatrik hastalıkta olduğu gibi şizofrenide de aile desteğinin çok önemli olduğunu belirterek, sözlerini şöyle tamamladı:

“Aileler en başta hastalığın seyri, hastalık belirtileri, kullanılan ilaçlar, doğru yaklaşımlar konusunda bilgili olmalılar, bu konuda hastanın psikiyatrist ya da terapistinden yardım alabilirler. Düzenli doktor muayene takipleri ve ilaç kullanımı ile alakalı hastaya destek vermeleri, gerekirse bu konuda sorumluluk almaları gerekmektedir. İçe kapanma ve isteksizliğin ön planda olduğu hastalarda sosyalleşmeyi kolaylaştırmak ve hastaların hobi edinme konusunda desteklenmesinde aile ön plana çıkmaktadır. Hastalığın alevlenme dönemlerinde anlayışlı olmaları, hastalık belirtilerini eleştirmemeleri, güven telkin edecek şekilde yaklaşmaları önemlidir. Hastanın hastalık dışında da özellikleri, hayatı, mahremi olduğu unutulmamalıdır. Her şeyden önce ailelerin damgalayıcı tutumdan uzak durması, bu konuda çevreyi bilgilendirmeleri önemlidir.

Şizofrenide en büyük sorun: Damgalama ve ön yargılar

Şizofreni hastalarında zannedilenin aksine şiddet ve suç işleme oranı genel topluma göre fazla değildir; hatta daha az suç işledikleri bildirilmiştir. Hastaların kendine zarar vermesi ve intihar ile ölüm daha sıktır. Zaman zaman medyada bununla ilgili yanlış haberlere rastlıyoruz; hayvanlara kötü davranan, insanlara şiddet uygulayan kişiler hakkında ‘şizofreni’ deniliyor. Bu tip haberler hem hastalarımızı hem de ailelerini çok olumsuz etkilemektedir. Hastalık daha çok insanlardan uzaklaşmaya, içe kapanmaya sebep olmaktadır ve maalesef buna toplumsal ön yargılar ve damgalanma da sebep olmaktadır. Şizofreni hastalarının bazılarında (her hastada böyle bir dönem oluşmaz) zarar verme eğiliminin arttığı ‘alevlenme’ denilen dönemler olabilmektedir, daha çok hasta tedavisiz kaldığında; düşünce bozuklukları kuşkular, ailesinin kendisini öldüreceği, şeytan oldukları gibi ya da öldürmesini emreden sesler duyma nedeniyle olabilmektedir.  Ruh sağlığı çalışanları olarak en önemli görevimiz şizofrenide en büyük sorun olan damgalanma ve ön yargıların önlenmesidir.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x