Vücudun gizli tehlikesi AORT Anevrizması

Vücudun gizli tehlikesi AORT Anevrizması

Genellikle ilerleyen yaşlarda ortaya çıkan “Abdominal Aort Anevrizması”, herhangi bir belirti vermediği için detaylı tetkik edilmesi gerekiyor.

03 Eylül 2018 - 01:30

Karın bölgesindeki en büyük atardamar olan aort damarının aşırı genişlemesi ve balonlaşması anlamına gelen “Abdominal Aort Anevrizması”, diğer damar hastalıklarının aksine genellikle herhangi bir belirti vermediği için başka nedenlerle yapılan tetkikler sonucunda ortaya çıkıyor. Einstein’ın da ölüm sebebi olan ve genellikle ileri yaştaki (60 yaş ve üzeri) insanları etkileyen bu hastalık, erkeklerde kadınlara göre daha fazla görülüyor. Hastalığın toplumda altmış yaşın üzerindekilerde görülme sıklığı % 9 oranında.

Hastalığın gelişiminde ilerleyen yaş, sigara kullanımı ve aile öyküsünün yanında hipertansiyon ile kolesterol yüksekliği gibi faktörlerin de rol oynadığını belirten Acıbadem Fulya Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Cem Arıtürk, “Bununla birlikte bazı bağ doku hastalıkları da abdominal aort anevrizması gelişiminde rol oynamaktadır. Bulgu verdiği durumlarda karın ağrısı, karında nabız atışını hissetme, kabızlık veya ishal, karında şişkinlik gibi şikayetlere sebep olabilen bu hastalığın kesin tanısı için BT anjiografi (ilaçlı tomografi) gerekmektedir. Normalde 2-3 cm genişliğinde olan abdominal aortun, normal-sağlıklı çapının %50’si kadar genişlemesi abdominal aort anevrizması olarak adlandırılırken damar çapının 5,5 cm’yi geçtiği durumlarda cerrahi veya girişimsel yöntemlerle tedavi gerekmektedir” dedi.

Damar genişlemesinin başlangıç safhalarında, risk faktörlerinin ortadan kaldırılarak bazı ilaçlarla durdurulup yavaşlatılabileceğinin altını çizen Dr. Cem Arıtürk sözlerine şöyle devam etti: “Ancak çapın 5,5 cm’nin üzerinde olduğu veya karın ağrısı, bacak ağrısı gibi şikayetlerin belirgin olduğu bazı durumlarda cerrahi veya girişimsel tedavi gerekmektedir. Damarın 5,5 cm’den geniş olması kendiliğinden yırtılma riskinin artmasına sebep olur. Böyle bir duruma ise hastanın en iyi şartlarda dahi hayatta kalma olasılığı %50’den azdır. Günümüzde hastalığın tedavisinde kapalı yöntemle damarın içine stent takılması en çok kullanılan yöntemdir. Kasık bölgesindeki damarlar aracılığı ile yapılan bu girişimsel tedavide vücutta sadece 2 adet 5’er cm’lik kesi bulunmakta ve hastanede kalış, normal hayata dönüş ve iyileşme süresi oldukça kısa olmaktadır. Ancak teknik nedenlerle kapalı girişimlerin yapılamadığı durumlarda açık ameliyat hala tedavide vazgeçilmez yöntem olarak yerini koruyor.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x