Ev ödevlerinin miktarı sık sık
tartışılıyor. Türkiye’de fazla ve yanlış ödev verildiğini, bunun da öğrenci
başarısını düşürdüğünü savunan uzmanlar olduğu gibi, “öğrenmenin birinci koşulu
tekrar yapmaktır” diyenler de var. Ortak görüş ise öğrencinin günlük
yapabileceği kadar ödev verilmesi ve miktarının kademe kademe artması
gerektiği.
Ev ödevi, eğitimi pekiştirmek için
birçok ülkede kullanılıyor. Ancak uzmanlar, öğrenmenin ilk koşulunun tekrar
olduğunu belirtse de yaş düzeyine uymayan ve gereğinden fazla verilen ödevin
öğrenmede etkili olmadığını söylüyor. Dr. Ali Özdemir’in bu konudaki
düşünceleri şöyle: Ev ödevinin amacı okulda öğrenilenleri pekiştirmek,
öğrenmeyi kolaylaştırmak ve günlük hayata aktarmak; öğrencilerin sorumluluk
duygusunu geliştirmek ve gelişimini sağlamaktır. Ülkemizde ödevler neredeyse
anasınıfından başlıyor ve “Ne kadar çok ödev verilirse, öğrenme o kadar iyi
olur” şeklindeki kanı yaygınlaşıyor.
Oysa 2000’lerdeki araştırmalara göre,
ödev ilköğretimde katkı sağlamıyor. Ortaöğretimde sınırlı verilirse bir miktar
yararlı oluyor. Az ödevin başarıya daha çok katkısı olduğu ve küçük yaştaki
öğrenciler için ders dışı etmenlerin akademik başarıda daha etkili olabileceği
ileri sürülüyor. Zamanından önce verilen ödev, okula karşı tavrı olumsuz
etkiliyor. Bu, ödev yapmanın gerçekten faydalı olduğu çok sonraki yılları bile
etkileyebiliyor. TIMSS sonuçlarına göre ödevi daha az vurgulayan öğretmenin
öğrencileri, çok vereninkinden daha başarılı. Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB)
Öğrenci Başarısını Belirleme Sınavı çalışmalarında, temel eğitimin ikinci
kademe düzeyinde ödev sıklığındaki artışın, akademik başarıyla ilgisi olmadığı
görülüyor.
10
DAKİKA KURALI
Her öğrenciye kendi seviyesinde ve
öğrenme stiline uygun ödev verilmeli. Öğrencinin ezber bilgiyi kâğıda aktarması
istenen ödev ve proje çalışmaları, öğrenciye öğrenme anlamında hiçbir şey
katmaz. Aksine onları öğrenmekten, yazmaktan, okumaktan soğutur ve oyun için
ayıracakları zamanı ağır ödev yükleriyle geçirmelerine neden olur. Amerika
Ulusal Eğitim Birliği ve Ulusal Veli-Öğretmen Birliği’nin kabul ettiği
standart, “10 dakika kuralı.” Yani, birinci sınıfa günde 10, ikinci sınıfa 20
dakika. Bu süre lisede 120 dakikaya çıkıyor. Anaokuluna ödev ise
desteklenmiyor.
Velilerde oluşan, “ödev veren öğretmen
iyi, vermeyen kötü” algısı büyük hata. Eğitim seviyesi daha düşük olan aileler,
çocuklarının her ödevi yapabilmesi gerektiğine inanıyor. Bu yüzden çocuklarıyla
tartışıyor ve onlara kendilerini yenik, aptal, çok öfkeli hissettiriyorlar.
Ailelerin ödevlere katılımıyla çocukların akademik başarısı arasında da eksi
yönde ilişki var. Çocuğun tek başına tamamlaması mümkün olmayan ödevi ya veli
çocuğa yaptırıyor ya da kendisi yapıyor. Bir işe başlayıp bitirme becerisini
gösterme şansı bulamayan çocukta sorumluluk duygusu gelişmiyor.
Göreve yeni başlayan öğretmenler fazla
ya da az ödev verebiliyor. Bazılarıysa sınıftaki öğrenci düzeyini düşünmeden ya
da ödevleri yeterince açıklamadan istiyor. Henüz tam bilmediği bir konuyla
ilgili ödevle karşılaşan öğrenci, yanlış öğrenme riskiyle de karşı karşıya
kalıyor. Bu nedenle ödevler, genel kabullere göre değil, öğrencilerin
farklılaşan ihtiyaçlarına göre verilmeli. Yani ödevlerin bireysel ihtiyaçlara
cevap verecek şekilde tasarlanması, dikkatle değerlendirilmesi ve öğrenciye
dönük olması gerekir. Öğretmen, ödevi mutlaka incelemeli ve geri bildirim
sağlamalı.
MEB
FARKINDA
MEB’in konuyla ilgili farkındalığı
sevindirici. Bakanlık, öğrencilerin daha fazla sosyalleşmesi için ev ödevi
yükünü hafifletmeyi planlıyor. Ödev yoğunluğu okul tarafından değil bakanlıkça
belirlenecek. Hangi konulardan, ne kadar ödev verileceğini, içeriğini ve
kazanımlarını her yılın başında Talim Terbiye Kurulu kararlaştıracak. MEB, daha
az ev ödeviyle öğrencilerin sanata, spora ve daha çok kitap okumaya teşvik
edilmesini amaçlıyor.
FAZLASI
ZARAR
Yapılan araştırmalara göre, ev
ödevlerinde negatif etkiye sebep olan iki ana nokta var. Birincisi, aşırı ödev
yüklemek çalışmaya ilgiyi azaltabiliyor. İkincisiyse ev ödevi öğrenciyi kötü
çalışma alışkanlıklarına götürebiliyor.
ÖĞRENMENİN
İLK KOŞULU TEKRAR
Gazi Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi
Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi Yrd. Doç. Dr. Sevil Büyükalan Filiz ise,
“Ödev verilmeli çünkü öğrenmenin birinci koşulu tekrar yapmaktır” görüşünü
savunuyor. Filiz’in önerileri ise şöyle:
KADEME
KADEME ARTMALI
Türkiye’deki gibi kalabalık sınıfların
fazla olduğu ve sınıf içi tekrarların az yapıldığı durumlarda, öğrencilerin
evde tekrar yapması gerekiyor. Çok fazla değil, gün içinde işlenen konuların
tekrarını yapacak kadar ödev verilmeli. Bu da okul düzeyine göre ilkokuldan
liseye doğru artan düzeyde olmalı. Ancak bizde ilk ve ortaokulda çok daha fazla
ödev verilirken lisede sınav ağırlıklı programlar olduğu için ödevlerin
derinliği de araştırma, proje geliştirme anlamında azalıyor. Ödevler
öğrencilerin farklı yönlerini ortaya çıkarmasına yardımcı olmalı. Bunun yolu da
ödevlerle araştırma ve keşfetmeyi sağlayarak projeler ve yaratıcı ders
etkinlikleri vermekten geçer.
PISA
SONUÇLARINI ETKİLİYOR
Ödevler hem öğrenciler hem de okullar
için PISA başarısının bir göstergesi olabiliyor. Bazı bölgelerdeki (Hong Kong,
Japonya, Makao ve Singapur) en yüksek matematik test sonuçlarını bireysel
olarak elde eden okulların öğrencileri, her ekstra ödev saati için 17 ya da
daha fazla puan artışı gösterdi. OECD raporuna göre ödevden bireysel faydalar
sağlandı. Öğretmenler tüm dünyadaki 15 yaşındaki öğrencilere her hafta ortalama
beş saatlik ödev veriyor. Ayrıca Güney Kore’deki 15 yaşındaki öğrenciler, ödeve
haftada yaklaşık üç saat zaman ayırıyor olsa da, ek olarak 1.4 saat özel ders
alıyor, 3.6 saat etüt sınıflarında ders çalışıyorlar. Her ikisi de OECD
anketlerinden elde edilen ortalamaların çok üstünde.
BAŞARIYA
ETKİSİ
Ödevlerin öğretmen kontrol ve geri
bildirim verme durumuna göre öğrenci başarısına etkileri
Ödev verilmiş fakat öğretmen kontrol
etmemiş: Yüzde 28
Ödev verilmiş, öğretmen kontrol etmiş
ve sadece not vermiş: Yüzde 78
Ödev verilmiş, öğretmen inceleyip
öğrenciye geri bildirimde bulunmuş: Yüzde 83



YORUMLAR