Yüreğimizde duyulmayanı dilimize getirmeyiz

Yüreğimizde duyulmayanı dilimize getirmeyiz

Belli aralıklarla Kahramanmaraş’a gelen Devlet eski Bakanı eski Anavatan Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan yıllardır ayırmadığı ekibiyle yine bir araya geldi. Buluşmada Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesinin sorularını cevaplayan eski Bakan Doğan anılarını Bugün Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Mesut Tuğrul’a anlattı.

11 Ekim 2016 - 12:29 - Güncelleme: 11 Ekim 2016 - 12:33

Siyaset yaptığı 20 yılda büyük bir mal kaybına uğradığını ve bunun karşısında manevi değerler kazandığına değinen Devlet eski Bakanı ve eski Anavatan Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan aktif siyaseti düşünmediğini, yıllarca ihmal ettiği işlerini yürütmeye çalıştığını belirtti. Kendi dönemlerinde yapılan siyasetle bugünkü siyaseti de değerlendiren Doğan aradaki farkı örnekler vererek anlattı.

Doğan; “Siyaset bizim zamanımızda çok yorucuydu, özür dileyerek söylüyorum; her seçim döneminde iki gayri menkulümüzü sattık. Biliyorsunuz biz, ilimizin her karış toprağını ziyaret edip tek tek oy toplayarak seçilirdik. Bende prensip olarak hiç kimseden seçim yardımı almayan bir insanım. Bu süreçte manen çok şey kazandık ama maddi olarak da çok şey kayıp ettik.” Dedi.

Şimdi mütevazi sigorta şirketinin başında olan Doğan, geçinmek için işlerini takip etmek zorunda olduğunu belirtti. Siyaset yapanlara da mesajlar verdi; “Siyasetçi seçildikten sonra rozetini bırakmalı, siyaseti bir meslek haline getirmemeli. Siyaseti belli süre yaparsın sonra normal hayatına dönersin, yine hizmet edersin. Bizde maalesef bunları pek gerçekleştiremiyoruz.”

15 Temmuz darbe girişimi sırasında evde tek başına olduğunu ve eşinin Fransa’da bulunan yeğeninin telefonuyla öğrendiğini de aktaran eski Bakan Doğan; “ben her ihtilal dönemlerinde tutuklanan bir adamım. Ama bu girişim çok farklıydı, başarılı olsalardı ülkemiz Suriye’ye döner ve iç savaş olurdu. Ülkemizin ‘doz’ sorunu var, her şeyi dozunu tadında bırakmak gerekir” dedi.

 

ESKİMEYEN BİR İSİM ‘ALİ DOĞAN’

Kahramanmaraş’ta yaptığı hizmetlerle ve bıraktığı eserlerle kent insanının gönlünde taht kuran Devlet eski Bakanı eski Anavatan Partisi Kahramanmaraş Milletvekili Ali Doğan siyasetteki yaşadığı tecrübeleri Kahramanmaraş’ta Bugün Gazetesine anlattı.

Kahramanmaraş’a yaptığı hizmetlerle kent insanının hafızasından silinmeyen Ali Doğan aktif siyaseti 14 yıl önce bıraktı. Siyaset yaptığı dönemde birlikte olduğu ekibiyle hiç irtibatı koparmadı. Belli aralıklarla geldiği Kahramanmaraş’ta ekibiyle sık sık bir araya gelerek, siyasetten sonra da aynı sadakat ve samimiyetin devam ettiği örneğini herkese kanıtladı.

Hafta sonu Kahramanmaraş’a gelerek ekibiyle birlikte kahvaltı yapan Devlet eski Bakanı Ali Doğan’a Kahramanmaraş’ta Bugün gazetesi olarak sorular yönelttik, bir birinden ilginç cevaplar aldık.

 

Aktif siyasete nokta koyalı 14 yıl oldu. O süreden beri her Kahramanmaraş’a geldiğinizde ekibiniz sizi, siz de ekibinizi bırakmadınız. Aynı samimiyet ve dostluk sürüyor, bunu nasıl başardınız?

Eski il Başkanımıza (Mustafa Nazan Öncül) söylüyorum, Kahramanmaraş’a her gelişimde ‘arkadaşlara haber vermeyin, onların zamanını almayayım, hafta sonu tatillerini almayayım’ diyorum. Eski il Başkanımızda; ‘sizin geldiğinizi söylemezsem arkadaşlarımız bana sitem ediyor’ diyor.

Bizim yüreğimiz yüzümüzde, yüreğimizde duymadığımızı dilimize getirmeyiz. Hep böyle çalıştık ve böyle de gidiyoruz. İnsanlarımızı ayırmadık, partili partisiz diye bir kavram içerisine girmedik. Kahramanmaraş’ın tümünü birden kucakladık, hepsine hitap ettik.

Siyasetçi seçildikten sonra rozetini bırakmalı, siyaseti bir meslek haline getirmemeli. Siyaseti belli süre yaparsın sonra normal hayatına dönersin, yine hizmet edersin. Bizde maalesef bunları pek gerçekleştiremiyoruz.

 

Kent siyasetinde bir iz bıraktınız, Ali Doğan önümüzdeki süreçte aktif siyasette yer alacak mı?

Şuan aktif siyasetle ilgili hiçbir düşüncem yok.

 

Ali Doğan şuan ne yapıyor?

Mütevazı bir sigorta şirketim var. 37 yıldır faaliyet gösteriyor ve başında çocuklarım var. Ben kendi işime hiç vakit ayıramadım. 1991-2002 yılları arasında Kahramanmaraş milletvekilliği yaptım, siyaseti bıraktıktan sonra Ülker’de yoğun bir iş temposu içerisine girdim ve bu görevim 10 yıl sürdü. 20 yılı aşkın süredir işimle hiç ilgilenemedim.

Şuan işime yoğunlaştım çünkü çalışmazsam geçinemem. Emekliye ayrılıp kedimi geçindirecek bir imkânım yok. Bir gelirim, bankada geçinecek param yok. Çalışmak zorundayım. 20 yıl sonra düşünüyorum ‘ne yapmışız, işimizi gücümüzü hep ihmal etmişiz.’

 

Şuanki siyasetle sizin döneminizdeki siyaset arasında ne fark var?

Siyaset bizim zamanımızda çok yorucuydu, özür dileyerek söylüyorum; her seçim döneminde iki gayrimenkulümüzü sattık. Biliyorsunuz biz ilimizin her karış toprağını ziyaret edip tek tek oy toplayarak seçilirdik. Bende prensip olarak hiç kimseden seçim yardımı almayan bir insanım. Bu süreçte manen çok şey kazandık ama maddi olarak da çok şey kayıp ettik. Bunların hepsinin kaydı devletimizin ilgili kurumlarında var, siyasetten önce neyimiz vardı şimdi neyimiz var, hepsi kayıtlı. Şimdi, belediye başkan adaylarını, milletvekili listelerini partilerin genel merkezleri, genel başkanları belirliyor. Bugünkü milletvekili adayları arkadaşlarımız seçim dönemlerinde bizim gibi yorulmuyorlar.

 

Milletvekilliği ve bakanlığınız döneminde kente yaptığınız hizmetleri gördüğünüzde neler hissediyorsunuz?

Çok mutlu oluyorum, hepsini de takip ediyorum. Ben Kahramanmaraş’tan hiç kopmadım, siyasetten ayrı 20 yılda İstanbul’da Kahramanmaraş Dernek Başkanlığı, yurt müdürlüğü yaptım. Kahramanmaraş’tan hiç kopmadım, tüm envanterlerini elimde tutardım. Kahramanmaraş’a siyaset yapmaya geldiğimde çok hazırlıklı geldim. Yani Kahramanmaraş’ın enerjiden, eğitime, sağlıktan ulaşıma kadar her eksiğini tespit etmiştim. Biz o dönemde rastgele hizmet etmedim. Bütün samimiyetimle konuşuyorum; o dönemde Kahramanmaraş’ta hiç kimse, ne bürokrat, ne sivil toplum örgütü yöneticisi, hiçbir devlet yetkilisi bana proje getirmedi, ‘şunu da şuraya yapalım’ demedi. Biz çıkarttığımız envanterlerle hangi noktaya ne hizmet yapacağımızı planlıyorduk. Örneğin ilimizin enerji hatları Elazığ Keban’dan gelirdi. İki günü bir Kahramanmaraş’ta elektrik kesilirdi, sisteme bağlı değildi, işe oradan başladık.

Örneğin sağlık alanında devamlı ilimizde anket yaptırırdım. Kahramanmaraş’taki acil servise 40 bin hasta gittiğini gördük, insanlarımızın nefes alamadığını gördük. Birçok vatandaşımızın da sağlık kuruluşlarına güvenini yitirdiği için gitmediğine tanıklık etmiştik. Hiç bakmadan Gaziantep Adana’daki hastanelere gidiyordu. Kahramanmaraş’ta o dönem 3-4 tane sağlık ocağı vardı. Devletin planlamasını, programa alınmasını bekleseydik, büyük bir zaman kaybetmiş olurduk. O dönem bir vakıf kurduk, hemen mahallelere sağlık ocakları kurduk.

Milletvekilliği dönemimde Sağlık Bakanı Halil İbrahim Özsoy’du. Bakan Özsoy baba bir adamdı.  Bir gün İstanbul’a gittiğimde Sağlık Bakanı Özsoy beni aradı ve ‘Biz İstanbul’dayız arkadaşlarla geldik bizi bir ağırla’ dedi. Bende bir restorandan yer ayırarak tüm ekibi ağırladım. O ağırlama sonrası kabarık bir fatura geldi. Ankara’ya döner dönmez Sağlık Bakanlığına gittim ve Kahramanmaraş’a 3 trilyon ödenek aldım. Bunu şunu için anlatıyorum, o dönemle bu dönem arasında büyük fark var.

Ayrıca Sağlık Bakanımıza gittiğimde doğu illerine tayini çıkan Kahramanmaraşlı bin 200 ebe, hemşire, sağlık memurunun tayinini Kahramanmaraş’a çıkardım. Andırınlıyı, Andırın’a, Elbistanlıyı Elbistan’a gibi her ilçeli olanı o ilçeye verdirdik. Bir ay sonra çocuğunun tayini köye çıkan bir partilimizden telefon geldi; ‘çocuğumuzun tayinini merkeze yapmazsan partiden istifa ederiz’ dediler. Biz bu gençlerin tayinlerini Bingöl’den, Şırnak’tan döndürerek memleketlerine yaptık. O dönemde siyaset böyleydi. Dumlupınar’a sağlık ocağı açacağız ve personel sıkıntısından dolayı dönemin Sağlık Müdürü Osman Bey sağlık ocağını açamıyor. ‘ Ne oluyor’ diye sorduğumda sağlık ocağına atacağı personelde sıkıntı olduğu’ yanıtını aldım. Adamın evi Serintepe’de Dumlupınar sağlık ocağında çalışmak istemiyor. O dönem partimizin bir yönetim kurulu üyesi geldi; ‘benim çocuğumu Dumlupınar Sağlık ocağına vermişsiniz, derhal eski yerine alın yoksa istifa ederim’ dedi. Sağlık Müdürüne döndüm, Sağlık Müdürü de kura çekilerek görevlendirdiğini söyledi. Yönetim kurulu üyemiz istifa etti kapıyı çekip gitti. Biz böyle siyaset yaparak dönemimizi geçirdik. Bugün baktığınız zaman siyaset ne kadar kolay. O dönemde siyaset zamanındaki yaşadıklarımızı yazsanız bir kitap olurdu. Şimdi kimse bir şey istemiyor ve sesini çıkarmıyor.

 

Gelişmişlik açısından baktığınız zaman Kahramanmaraş ve Türkiye nereye gidiyor?

Gelişmişlik sıralamasına girmenin kriterleri çok farklı. Hangi pencereden baktığınız önemli. Şehirlerin gelişmişliğini gösteren 30-40 kriter var. Birde gelişmişliği görmeniz için sizin bakış açınız önemli. Gelişmişlik sıralamasını ben söylemeyeyim, İstanbul Ticaret Odasının açıkladığı sıralamalardaki yerimiz belli. 3-4 yıl önce önceki belediye başkanımıza 60’lı sıralarda olduğumuzu söyledim. Başkan bey isyan etti. Gelişmişlikte Sağlık, tiyatro, yeşil alan, sosyal etkinlik kriterler gibi her şey var. Gelişmişlik denince akla sanayi gelmesin. Gelişmişlik hukukla olur, gelişmişlik adaletle olur, gelişmişlik insan haklarıyla olur, gelişmişlik ifade özgürlüğü ile olur, gelişmişlik basın özgürlüğü ile olur. Bugünkü arkadaşlarımız Menderes’ten gelen gelişmeyi devam ettiriyorlar, daha da hızlı yapıyorlar ama yeni literatür getirmiyorlar.

 

15 Temmuz darbe girişimi sırasında neler yapıyordunuz, ilk duyduğunuz da neler hissettiniz?

15 Temmuz gecesi evdeydim. Eşimin Fransa’daki yeğeni beni aradı ve Türkiye’de ihtilal olduğunu söyledi. Bende ‘ne alakası var sen deli misin’ dedim. O günde eşim torunlara bakmaya oğlumun evine gitmişti. Oğlum da Üsküdar’da arkadaşlarıyla yemekteymiş. Sonra bombalar patladı, uçaklar havada gösteri yaptı. Bende büyük bir sabırla sigarayı bırakmıştım gece 3’te dışarıya çıkıp komşulardan sigara istedim. Biz her ihtilal döneminde tutuklanmış adamız, ihtilalleri biliyoruz ama bu çok farklı bir girişimdi. ‘Eyvah Türkiye iç savaşa gider’ dedim. 5 damarımda stent olan bir insanım, genç yaştan öte bu yaşlarda bunu yaşamak beni çok etkiledi. Allah bu memleketi korudu bir uçurumdan döndük.

 

Darbe girişimi başarılı olsaydı Türkiye nasıl olurdu?

Ülkemiz aynı Suriye gibi bir ülke olurdu, iç savaşa girerdik.

 

Fetullahçı terör örgütüne yönelik operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Bugün hükümette çok sevdiğimiz arkadaşlara da bunu söyledim. ‘Doz’ diye bir şey var, her şeyin dozunda olması gerekir. Bir şeyi dozundan fazla alırsan seni rahatsız eder. Bizim ülkemizin doz ayarlama sıkıntısı var. Biz çocukken babamızdan öğrenmiştik, babam derdi ki; ‘birisiyle ziyadesiyle düşman olmayın yarın dost olursunuz, yüz yüze bakacak kadar kapı bırakın. Birisiyle ziyadesiyle dost olmayın, her şeyinizi açık etmeyin yarın düşman olursunuz’ bizde ne iç politikada, ne dış politikada bu dozu ayarlayamıyoruz. Bir bakıyorsunuz Suriye ile ortak bakanlar kurulu toplantıları yapıyorsunuz sonra düşman oluyorsunuz. Hayatım boyunca hiçbir tarikatla cemaatle bir bağlantım olmamıştır. Benim aklım bana yeter, ben aklımı kimseye emanet etmem. Bu cemaate ait insanlarda siyaset sürecimde hiç bize destek olmadı, aynı dönem siyaset yapan bir arkadaşımızı desteklemişti. Orda da dozu kaçırıyoruz Sayın Cumhurbaşkanımızda açıkladı; ‘at izi it izine karıştı’ dedi.

Şimdi burada sempatizman var, bizim insanımız samimiyetperverdir, iyilik olsun diye yardımda bulunabilir, çocuklarını okullarına gönderebilir. Bu kriterleri bir birinden ayırmazsan hükümette de kimse kalmaz. Tabiki suçlular cezasını çeksin, devletimiz bunları örgütüyle sorumlusuyla ayır etsin.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x