8 yaşındayken güreşe ilgi duyan Galip Karahan profesyonel
olarak ilk kez 16 yaşında mindere çıktığını ve ilk çıktığı minderde de kendi
kilosunda Türkiye Şampiyonu olduğunu söyledi.
Güreş ve Judo sporunun yanı sıra yazdığı anlamlı şiirler
ve günlükle de dikkatleri üzerine çeken Galip Karahan hayatında boş durmayı sevmediğini
dile getirdi. Karahan hayatından kesitleri Bugün Gazetesine aktardı;
İLK ŞAMPİYONLUĞU
16 YAŞINDA YAŞADIM
“16 Yaşındayken 1971 yılında yapılan güreş
müsabakalarında 81 kiloda mindere çıktım ve Türkiye şampiyonu oldum. İkinci
yılımda ise bu kez Liseler arası yapılan şampiyonadan Türkiye birincisi olarak
çıktım. Sonraki yılda yine liseler arasında yapılan yarışmada Türkiye şampiyonu
oldum. İlk profesyonelliğimin 3’üncü yılında Kahramanmaraş’ta yapılan karakucak
güreş müsabakalarında da Türkiye şampiyonu oldum.
KIRPINAR’IN TEK
KAHRAMANMARAŞLI PEHLİVANIYIM
Ayrıca 1975 yılında yapılan Kırkpınar Karakucak Güreş
müsabakalarında başpehlivanlığı kazandım. O yılda ağırlığım hafif olduğu için
rakibimle tutmuyordu. Yine de güreştim ve başpehlivanlığı aldım. Şuana kadar da
bu ünvanı elinde bulunduran tek Kahramanmaraşlı güreşçi benim. Kırkpınar’daki
başpehlivanlıktan sonra öğrenim gördüğüm Gazi Üniversitesi adına Üniversiteler
arası yarışmalarda 4 yıl üst üste Türkiye şampiyonu oldum. Güreşten sonra Judo
sporuna merak sardım ve Judo yarışmalarında da bir kez Türkiye şampiyonu oldum.
BİR YIL ALMANYA’DA
GÜREŞTİM
1979 yılında Almanya’nın Stuttgart ilinde faaliyet
gösteren Aalen takımına transfer oldum. 1 yıl Almanya’da Aalen takımı adına
liglerde güreştim. Almanya’da sporcuya ayrı bir önem verildiğini gördüm.
Transfer olup kulüp binasına gittiğimde oradaki yetkililer hemen benim
fotoğrafımı duvara asarak beni onure ettiler. 1 yıl orada Alman liginde Aalen
takımı adına güreştim. Eğitimim nedeniyle 1 yıl sonra tekrar ülkeme dönerek
eğitimime devam ettim.
ANTRENÖRLÜK
YAŞAMIMDA SAYISIZ ŞAMPİYON YETİŞTİRDİM
29 yaşındayken vatani görevimi yapmaya karar verdim ve
aktif güreşmeyi bıraktım. Vatani görevimi yedek subay olarak yaptım. Kara
Kuvvetleri komutanlığında vatani görevimi güreş antrenörü olarak yaptım ve
astsubayları Türkiye şampiyonu yaptım. Askerlik dönüşünde mesleğime
öğretmenliğe döndüm. Öğretmenlikte kısa bir süre durduktan sonra Ankara Şeker
Fabrikasına daha sonra da tercihen Afşin Elbistan Linyitleri İşletmesi (AEL)’ne
tayin oldum. Burada uzman antrenör olarak görevimi yapmaya devam ettim. AEL’de
de bir Avrupa Şampiyonu, bir dünya ikincisi, defalarca da Türkiye şampiyonu
yetiştirdim. AEL’de tam 18 yıl antrenör olarak görev yaptım. Sporculuğumda 13
kez Türkiye şampiyonu oldum, onlarca da çalıştırdığım takımlarda Türkiye
şampiyonu çıkarttım.
GÜREŞ BANA MANEVİ
DOSTLUKLAR KAZANDIRDI
Güreş bana her şey kazandırdı, en baştabana unutulmaz
dostlar kazandırdı. ‘merhaba Galip Bey, nasılsın’ kazandırdı. Bana Gazi Üniversitesine
girmemi kazandırdı. Okulumuzu başarıyla bitirdik. Ailemi kazandırdı, ülkeme
hizmet etme şerefini kazandırdı. Maddi olarak karşılığı ise çeşitli
müsabakalarda aldığım pirimlerdir.
GÜREŞ ESKİSİ KADAR
SEVİLMİYOR
Bugünkü güreş sporunun eskiye nazaran gönüllerde yeteri
kadar yer aldığına inanmıyorum. Sanki ‘sevilmeyen bir sporu zoraki
yaptırıyorlar’ gibi geliyor bana. Yine ki Peygamber Sporu da bırakılmıyor.
Şimdiki sporcu yetiştirmelerde sporcuya moral, özgüven depolanmıyor. Sporcu ne
yaparsa kendi özgüveni ve becerisi ile yapıyor. Keşke futbol gibi sevilse daha
iyi olmaz mıydı?
1983 YILINDAN BERİ
AYNI KİLODAYIM
Spor ayrıca insanın sağlıklı yaşamının da anahtarıdır.
Ben günlük Kahramanmaraş’ta 6 km yol yürüyorum. Ayrıca yaz aylarında Afşin’deki
kendi yerimdeki tarlamda bağ ve bahçe işleriyle de bizzat kendim ilgileniyorum.
1983 yılında aynı kilodaydım şimdi de aynı kilodayım. Kolesterol, şeker gibi
hiçbir rahatsızlığım yok. Sporun yaşı yoktur, her yaşta insan spor yapabilir.
Sağlıklı yaşamak istiyorsan mutlaka spor yapmak zorundasın.
AŞIK MAHSUN-İ
KALİTESİNDE SAZ ÇALABİLİRİM
Benim hayatımda güreşin yeri farklı fakat ilgi alanım
sadece güreşle de kalmadı. Merak sardığım tüm dallarda başarılı oldum. Örneğin
bir gün saz dinlerken çok efkârlandım, sazı aldım öğrendim. Bugün rahmetli Âşık
Mahsun-i kadar saz çalabiliyorum. Bunun yanında memleketimizin havasından
mıdır, suyundan mıdır bilinmez şiire yöneldim. Bugün baktığınız zaman binlerce
beyit şiirlerimi görebilirsiniz.
36 AJANDA 60 BİN
YAPRAK DOLDURDUM
Ayrıca 43 yıldır günlük yazıyorum, 1973 yılından beri
hayatımda ne geçmiş, Türkiye’de, memleketimde, uluslararasında neler olmuş tüm
önemli olaylar benim ajandamda mevcut. Düşünsenize 43 yıldır 36 adet ajandanın
tüm sayfalarını günlük yazımla ve şiirlerimle doldurmuşum. Geçen günlerde
hesapladım ve son 43 yıldır 60 bin sayfa yazı kaleme almışım. Günlük yazmak
alışkanlık oluşturdu. O günü yazmadan yatmadım.
BAŞARIMIN SIRRI
KESİNLİKLE AZMİMDİR
Her zaman olmayan işi başarmaya çalıştım, azmimle
başardım. 1973 yılından beri sadece 3 ay yazmamışım. O da askerlikteki monoton
günler oldu. O 3 ayında özetini çıkartarak ajandama not ettim. Günlük yazımın
yanı sıra şiirlerimle de iddialıyım. Afşin’deki bir güreş festivalinde
ülkemizin çeşitli illeriyle ilgili kaleme aldığım 82 beyit şiiri okudum.
Dönemin kaymakamı beni ayakta alkışladı ve şiirlerimi kitaplaştırmak istedi.
Kaymakamımız tayin olduğu için hayata geçmedi.
7 YIL İRAN-IRAK
SAVAŞINI GÜN GÜN YAZDIM
Günlüğüme o gün Türkiye’de dünya genelinde, memleketimde
neler yaşanmışsa onları yazdım. Sevinci, kederi, sevgiyi her şeyi kaleme aldım.
Örneğin 1980’den 1988’e kadar İran-Irak savaşını yazdım. Basından takip edip
kendi fikrimi ortaya koyarak yazdım. Yapılan savaşta her gün kaç kişi ölmüş,
neden ölmüş hepsini tek tek not ettim. Kahramanmaraş’ta hava durumunu, spor
faaliyetlerini yazdım. Hatta maç skorlarını bile ajandama not ettim. Bu bir
hastalıktır yazmadığım gün eşim beni uyarır. Gece 12 de olsa kalkar yazarım.
YAZMAK BİR
HASTALIKTIR, BIRAKAMIYORUM
Hala yazmaya devam ediyorum. Bu bir hastalıktır dedim ve
yazmaya devam ediyorum. Geçen gün arşivlerimi incelediğimde 36 adet ajandanın
dolduğunu gördüm. Bu da 60 bin sayfa yazıya denk geliyor. Yani ben 60 bin sayfa
yazı kaleme almıştım. Bazen 25 yıl önce, 20 yıl önce ne yazdığımı ve o gün
memleketimde neler olup bittiğini öğrenmek için açık okuyorum. Okudukça da
duygulanıyorum. 12 Eylül darbesinde kaç kişinin asıldığını o darbe de neler
olduğunu insan okumaz mı?
ÇOCUKLARIM MİRAS
OLARAK GÜNLÜĞÜMÜ İSTİYOR
Çocuklarım bana; ‘senin mirasını istemiyoruz bize
günlüklerini bıraksan yeter’ diyorlar. Evliya Çelebi durmadan yazmış, bende
durmadan yazıyorum. Mesela bizim kasabaya bir çeşme yapılmış onu yazdım, sonra
sökülmüş. Aklınıza ne gelirse onu yazdım. Mahsun-i Şerif’le ilgili de çok yazı
yazdım. Çok dürüst kendini bilen bir ozandı.
KİTAPLAŞTIRMAK HEM
MADDİ HEM YOĞUN ZAMAN GEREKTİRİYOR
Yazmak için insanın kendine zaman ayırmasına gerek yok,
zaten zaman kendiliğinden oluşuyor. Mesai saatlerinden sonra evime gidiyorum,
hiçbir yere çıkmadığım için kendimi günlük yazılarıma verdim. Bunları bir gün
kitaplaştırmak için çaba sarf ettim. Fakat bunları derleyip toparlama çok uzun
sürecek, 60 bin sayfa yaprağı bir araya getirmek gerçekten büyük bir emek işi.
Bir ara bunları göze alarak kitaplaştırmak ta istedim ama nakdi olarak çok
istedikleri için geri vaz geçtim. Zaten kitaplaştırsam en az bin sayfa olur. Şuan
ise Kahramanmaraş’tayım. Kışın şehirde yazın ise Afşin’deki evimde yaşıyorum.” (KAHRAMANMARAŞ'TA BUGÜN GAZETESİ)
YORUMLAR