Toros Dağları'nın eteklerinde, Ceyhan Nehri'nin Göksun çayı kısmının yukarı kollarına hakim dar vadilerde yer alan ILUHAS adlı küçük ama zengin bir şehir vardı. Bugün Elbistan ile Göksun arasında yer aldığı tahmin edilen bu şehir, kalay ticaretiyle yükselmişti. Yani sadece toprak değil, zamanın en kıymetli metali üzerinde de egemenliğe sahipti.
Ama zenginlik her zaman felaketin işaretidir. M.Ö. 1700 civarında, Babil’in kuzeyindeki Mari Krallığı, bu bölgede ticari egemenlik kurmak istiyordu. Mari Kralı Zimri-Lim, Iluhas’a elçiler gönderdi; “Boyun eğin, itaat edin, size dokunmayalım,” dedi. Ancak Iluhas halkı ve şehrin kralı Kur-Zal, bu teklifi reddetti. Çünkü Iluhas, kendi inancına göre koruma altında olduğuna inanıyordu.
Mari kralı Zimri-Lim gözü kara biriydi. Ve Kur-Zal’ın elçileri reddetmesini büyük bir saygısızlık olarak nitelendirmişti.
Komutanlarına emir vererek derhal ordunun yola çıkmasını emretti. Mari ordusu 2.000 mızraklı, 300 savaş arabası ve 500 yayalardan oluşan güçlü bir kuvvetle kuzeye ilerlemeye başlamıştı. Iluhas ise 800 savaşçısı ve surlarla çevrili yüksek konumuna güveniyordu. Ama Mari, doğrudan saldırmadı. Iluhas'ın içinden birini, Başrahip Lilit-Na, rüşvetle satın aldı. Bu adam, şehre su sağlayan kayalık boruları sabote etti. Bir hafta içinde şehir susuz kaldı. Halk çılgına dönmüştü. Geceleri bütün şehirden ağlama sesleri duyuluyordu.
Sonunda Mari saldırdı. Ancak Iluhaslılar, dar geçitleri kaya parçalarıyla kapatmıştı. Mari ordusu 3 gün boyunca ilerleyemedi. Ama dördüncü gece, sabote edilen tünelden bir mangayı gizlice içeri soktular. Bu mangada Mari’nin “ölü beden taşıyanları” vardı her biri üzerlerinde hastalıklı giysilerle gizlenmişti. Bunlar şehre veba bulaştırmakla görevliydi. İki gün sonra, şehirde salgın başladı.
Kur-Zal, hastalığa rağmen savaşmaya devam etti. Iluhas surlarında yer yer çatlaklar oluşsa da düşman sokak savaşlarında ilerleyemedi. Ancak şehir içinden gelen bir işaretle, Mari mancınıkları doğrudan baş tapınağın üzerine yöneldi. İkinci günde kubbesi yıkıldı. Bu bir işaretti. Şehir halkı paniklemeye başlamıştı.
Iluhaslılar son bir umutla dağ geçitlerine kaçtı. Kur-Zal, kadınları ve çocukları sarayın altındaki gizli geçitlere gönderdi. Kendisi ve son kalan 90 savaşçısıyla şehir meydanında son bir direnişe girişti. Rivayete göre o meydanda “kandan bir halka oluşmuştu.” Mari askerleri girmeye cesaret edemedi. Nihayet, bir asker zehirli bir mızrakla Kur-Zal’ı yaraladı. Kral yere düşerken “Toprak beni unutmasın!” diye haykırıyordu!
Mari ordusu şehri yağmaladı. Kalay stokları taşındı, şehir ateşe verildi.
Adı unutulmuş bu krallığı genelde Fransız tarihçileri incelemişlerdir.
Bugün Göksun’un kuzeyinde bulunan bazı höyüklerdeki yanık taş bloklar, bu yıkımı doğrular nitelikte. Bölgedeki karbon izleri M.Ö. 1700'lere işaret eder.
Kahramanmaraş Birlik Platform Araştırmaları
Yararlanılan Kaynaklar:
Jean-Marie Durand, Documents épistolaires du palais de Mari,
CNRS Editions.
Mellaart, J. The Neolithic of the Near East.
N. Postgate, Early Mesopotamia: Society and Economy at the Dawn of History
Saygılarımla
Alper ESKİKILIÇ
KMBP GRUP YÖNETİCİSİ
YORUMLAR