Gecenin çöktüğü bir Edessa (Urfa) sabahında, sarayın taş duvarları sadece bir hükümdarın değil, kadim bir hanedanın sessiz çöküşüne de tanıklık ediyordu. Yüz yıllardır Arami halkının kalesi olan bu şehirde, artık Roma'nın gölgesi ağır basıyor, Abgar Hanedanı'nın kutsal sayılan meşruiyeti sorgulanıyordu. Sarayın iç avlusunda yankılanan ayak sesleri arasında, genç Prens Arsham, sürgünün kokusunu çoktan almıştı.
Daha yirmili yaşlarının başında olmasına rağmen, gözleri halkının yorgunluğunu, dedelerinin bilgelik mirasını taşıyordu. Annesi, Adiabene’li Yahudi bir prenses; Babası, Mezopotamya'nın en eski soylarından gelen bir krallık temsilcisiydi. Ancak soyun asaleti, taht entrikalarının demir pençesinden onu koruyamamıştı.
Kardeşi Manu bar Abgar, bir darbeyle tahta oturtuldu.
Arsham’a bağlı sadık birkaç asker, gözlerden uzak bir planla saraydan kaçışını hazırlamıştı. Parth sarığı başında, siyah keçi postuna sarınmış halde, sadece bir mızrak ve geçmişin ağırlığıyla atına atladı. Geride bıraktığı şehir; Kökleri, dostları ve çocukluğuydu. Edessa'nın dar sokaklarından geçip Dicle'nin doğusuna süzüldü. Gecenin örttüğü kaçış, aslında doğunun en büyük sırlarından birini barındırıyordu: Bir hanedanın son varisi, artık sığınacak bir ülke arıyordu.
Prens Arsham, kuzeye, Fırat Nehri boyunca ilerledi ve gizlice Kommagene'nin eski dağ yollarından geçerek Germanicia’ya sığındı. Çünkü o dönemde Germanicia, Roma'nın Suriye-Cappadocia sınırında önemli bir askerî merkezdi. Burada, Roma’nın doğu eyaletlerini yöneten Suriye Valisi Lucius Marius Maximus, onu koruma altına aldı.
Vali, Arsham’ın taht üzerindeki hak iddiasını bir koz olarak görüyordu. Zira Roma, Osroene üzerindeki kontrolünü pekiştirmek istiyor, ancak bunu doğrudan işgal etmektense içerideki taht kavgalarını kullanarak yapmayı tercih ediyordu.
Germanicia’nın doğusunda, yüksek duvarlı bir villada yıllar geçti...
Üç uzun yıl boyunca Arsham burada yaşadı. Kayıtlar, onun kentte Roma dilinde konuşan yerel seçkinlerle dostluk kurduğunu, bir kilise vakfına bağışta bulunduğunu ve hatta kendi adına bir yazıt bıraktığını söylüyor:
“ARSHAMOS, EX REGIA OSRHONENSIS – Roma’ya sadık, Osroene’nin gerçek evladı.”
(“Arshamos, Osroene Krallığı’nın Sarayından – Roma’nın sadık evladı”) – Taş levha 19. yüzyılda Maraş yakınlarında bulunmuş, bugün kayıptır.
Arsham, sürgün yıllarında Edessa’ya dönmenin hayalini hiç bırakmadı. Özellikle M.S. 217’de Roma tahtına geçen Caracalla’dan umutluydu. Çünkü Caracalla, Doğu’yu tam anlamıyla Roma’ya bağlamak isteyen bir imparatordu. Ama her şey, Harran ovasında bir hançerle sona erdi. Caracalla öldürüldü. Arsham’ın tahta dönme ihtimali, onunla birlikte toprağa gömüldü.
Ertesi yıl, M.S. 218’de, Arsham hastalandı ve Germanicia’da öldü. Kimse onun için devlet töreni yapmadı. Mezarı Ahır Dağı eteklerindeki eski bir Roma nekropolünde, isimsiz taşların arasında kayboldu.
Arsham’ın hikayesi, güç uğruna feda edilen bir prensin, unutulmuş bir krallığın ve Kahramanmaraş’ın topraklarında saklanan derin bir sırrın hikayesidir.
Kahramanmaraş Birlik Platformu Araştırmaları
Yararlanılan Kaynaklar:
Cassius Dio – Roman History, Book 78–79, Loeb Classical Library, Harvard University Press.
Segal, J.B. – Edessa: The Blessed City, Oxford University Press, 1970.
Fowden, Garth – Empire to Commonwealth: Consequences of Monotheism in Late Antiquity, Princeton University Press, 1993
Saygılarımla,
Alper ESKİKILIÇ
KMBP YÖNETİCİSİ
YORUMLAR