Yazar olmaya mecbur kaldı!

Yazar olmaya mecbur kaldı!

Kahramanmaraş’ın yetiştirdiği ender edebiyatçılardan birisi Vehbi Vakkasoğlu! 50 yıllık yaşamına 50 kitap sığdırmış üretken bir yazar. Bir gün ilkokul öğretmeni, Vehbi Vakksaoğlu’na; “Sen muharrir olacaksın” der. Okumayı ve yazmayı çok seven Vakkasoğlu, yazarlık serüvenini şöyle anlatır: “Yazarlık, benim tek istikametimdi. İlkokul öğretmenimden başlayarak, önüme çıkan bütün etkilendiğim insanlar ve içinde bulunduğum ortam, beni yazar olmaya adeta mecbur bıraktı.”

22 Eylül 2017 - 01:31

Kahramanmaraşlı yazar Mehmet Gören’in Usta Yazar Vehbi Vakkasoğlu ile ilgili çalışmasını siz değerli okurlarımız için derledik. İşte o röportajımız:

Öncelikle bize kendinizi tanıtır mısınız? Vehbi Vakkasoğlu kimdir?

Kahramanmaraş’ta, çok soğuk bir kış gününde doğmuşum. O gün bu gün, çok üşürüm. Bu sebeple de, sıcak insanları ve sıcak iklimleri severim. Ben 6 aylıkken babam, bir arkadaşının ortaklık teklifi sebebiyle Haruniye’ye taşınmış. Dördüncü sınıf hariç, ilkokulu orada okudum. İlk çocukluk hatıralarım Yeniköy’e ve Haruniye’ye aittir. Sade ve yemyeşil bir köy hayatının iç dünyama tesiri derin olmuştur. Düldül Dağı, Sabun Çayı, Ilıca, yanı başından azametle akan Ceyhan Nehri, onu iki yanından korumalık yapan haşmetli dağlar, üzerine hayaller kurduğum sırlı dostlarım oldu. İlkokulda, rahmetli Mustafa Tabakay hocam şansım oldu. Okumayı, yazmayı, kitabı bana ilk o sevdirdi ve  “Sen muharrir olacaksın” diyerek, beni ilk o keşfetti. Daha sonra, İmam-Hatipli olmamı isteyen Babam, beni memleketimize, Kahramanmaraş’a gönderdi. Yedi yıllık İmam-Hatip Lisesi öğrenciliğim de şansım oldu. Orada ideal eğitimcilerle tanıştım. Değerli hocalarım oldu. Özellikle de hayat ve hatıralarını kitaplaştırdığım, Sandal Hoca’yı hiç unutamadım. Daha sonra, İstanbul Yüksek İslam Enstitüsü’nden mezun oldum. O okulda da, her biri ayrı bir okul olan hocalarım oldu. Osmanlı’dan Cumhuriyet’e intikal etmiş alim, fazıl ve artık nesli tükenmiş olan muhterem hocalarımı minnet ve şükranla, rahmet dileyerek anarım. İlk hatırladıklarım, Ahmed Davudoğlu, Mahir İz, Ömer Nasuhi Bilmen, Abdulkadir Karahan, Ömer Kirazoğlu, Necla Pekolcay, Üsküdarlı Ali Efendi, Halil Can, Ali Nihat Tarlan ve diğerleri… Rabbim hepsini Rahmetine gark etsin… Okul dışından da, babamın, “Üstad, eti de kemiği de senindir” diye emanet ettiği Necip Fazıl Kısakürek başta olmak üzere, o dönemin yazan, konuşan, maneviyat dünyamızda etkili olan kanaat önderleri, istifade ettiğim kişilerdi. Ulaşabildiğim bütün büyüklerden yararlanmaya çalıştım. Bu sebeple İstanbul, benim için ayrı ve bambaşka bir okul oldu. Mezuniyetten sonra, Adıyaman İmam-Hatip Lisesi’ne tayin edildim. Memleketimde çalışmak istediğim için, Adıyaman’a isteksiz gittim. Ve daha ilk hafta içinde istifa dilekçemi verdim. Ancak Abdülkerim Denge adlı harika bir eğitimciye denk geldim. “On beş gün kal, istifada kararlı olursan, dilekçeni kabul edeceğim” dedi. Ve ben on beş gün sonra istifadan vazgeçtim. O bakımsız, fakir, garip şehirde kalmaya, okul demeye bin şahit isteyen İmam-Hatip’de öğretmen olmaya karar verdim. İyi ki de kalmışım; Adıyaman benim ikinci şehrim oldu. Çünkü zahiri fukaralığın altında muhteşem gönüller saklayan bir şehirdi. Adıyaman, insanlığın hala ölmediğini sessiz çığlıklarıyla dünyaya ilan ediyordu. Acıların da tatlı olduğunu orada öğrendim. Çiğköfteye orada alıştım. Saf, samimi Anadolu çocukları, aile fertlerim gibi oldu. Hala dostlarımdır, ilk öğrencilerim. Dört yıl sonra, tayinim İstanbul’a çıktığında, çok üzüldüm; Ankaralara koşup durdurmaya çalıştım. Başaramayınca da, çok ağladım. Adıyaman’dan ağlaşarak ayrıldık vesselam. İstanbul’da çok okul değiştirdim. Her gittiğim yerde, öğrencilerim canlarım oldu. Birlikte güldük, birlikte ağladık. Bir dönem, İstanbul Milli Eğitim Müdür Yardımcılığı da yaptım. Ama öğretmenlik dışında hiçbir şey beni açmadı… 35 yıl yaptım, mesleğime doyamadım… 1987’den itibaren altı yıl, Berlin’de çalıştım. Orada da öğrencilerimle dostlaştık. Oradan da, geride hüzünler bırakarak ayrıldım. 1994’ten itibaren, İstanbul’da, Moral FM radyosunda program yapmakta, yazarlığımı, kitaplarımla sürdürmekteyim. Ayrıca, sayısı binleri aşan konferanslar vermekteyim. Özellikle, Bir Destandır Çanakkale, Ahlak Abidesi Mehmet Akif, Ailede Sevgi İletişimi, Sevgi Merkezli Çocuk ve Genç Eğitimi, Osmanlı İnsanı, İdeal Eğitimcinin Özellikleri, Doğru Düşünme ve Başarma Sanatı, Aşk Çağlayanı Mevlana vs. gibi konularda konuşmaktayım. Yurt içi ve yurt dışı konferans sayısı itibariyle, Rabbim bir rekora imza attırdı, şükür.

Yazarlık serüveniniz nasıl başladı?

Benim ilk gençlik yıllarım, Kahramanmaraş’ta küçücük bir kitapçı dükkânında geçti. Babamın kitapçı dükkânı bir dergâh gibiydi. Orada kitap, yazar, ilim, fikir konuşulurdu. Orada, Necip Fazıl, Osman Yüksel Serdengeçti, Bekir Berk, Arif Nihat Asya gibi muhteşem adamlar görülürdü. Çok zor adam beğenen Babam, bu zatlara büyük alaka ve hürmet gösterirdi. Böylece, benim de önümde tek yol açılıyordu istikbale dair… Onlar gibi olmak… Babamın çok sevdiği adamlar gibi, yazar, şair, hatip olmak…

Sizi yazarlığa teşvik eden oldu mu?

Yazarlık, benim tek istikametimdi. İlkokul öğretmenimden başlayarak, önüme çıkan bütün etkilendiğim insanlar ve içinde bulunduğum ortam, beni yazar olmaya adeta mecbur bıraktı.

Bir yazarın dikkat etmesi gereken kurallar nelerdir?

Yazar, gerçekten yazar ise, okuyucusuna saygı duyar. Dolayısıyla da çalakalem yazmaz. Yazmak için yazmaz. Çalarak yazmaz. Sadece topladığı bilgileri nakletmekle yetinmez; yüreğinden bir şeyler katmadığı satırları yazılmamış sayar.

Yazı yazmak için duygusal olmak gerekir mi?

Evet, yazar olmak için duygulu olmak gerekir. Çünkü yazar, okunmak ister. Duygusuz yazılmış satırlar kuru, katı ve hamdır. Böyle yazılar okunmaz. Okunsa da tesiri olmaz.

Yazarın toplumdaki görevi nedir?

Yazı, aydınlatmak için yazılır. Ya kalpte ya da kafada bir ışık olmalı yazı. Bir güzelliği paylaşmalı, bir teselli vermeli, insanlığı güçlendirmeli… Değilse niye yazılır ki?... 

Okumanın yazar olunması üzerinde etkisi nedir?

Okumak dolmaktır. Ama okumanın öznesi sadece kitap değildir. Yazar, bütün kâinatı okumalı… Varlığın bütününü okumalı… Öyle bir okumayla dolmalı, olmalı; sonra da taşmalı, yani yazmalı…

Yazar ile insan arasında nasıl bir ilişki vardır?

Yazarın muhatabı insandır. İnsana hitap etmek isteyen yazar, önce kendisi insan olmalı… İnsanlıkta kaliteyi yakalayan yazar, okuyucusuna kalite getirir. Yazarın gönül kalitesi yansır muhataplarına…

Genel olarak işlediğiniz konular nelerdir?

İnsana dair her konuda yazmak isterim. Ben eğitimci yazarım. 35 yıl emek verdim eğitime, yazarlığım 50 yıla dayandı. Konuştuklarımı yazdım. Yazdıklarımı konuştum. Hayata dair sorulanlara cevaplar vermeye çalıştım. Dolayısıyla kitaplarımın bir kısmı tarihi, bir kısmı psikolojik, eğitimle ilgili… Bir kısmı da aile konularıyla ilgili…

Kaç kitabınız var? Kitaplarınız hakkında biraz bilgi verir misiniz?

50 yılda, 50 kitap… Ben zor yazıyorum. Şimdi 3 ayda bir kitap yayınlayanlar var. İlk kitabım Mehmet Akif elli yaşına yaklaştı. Gençliğimde bakir tarihi konularda yazdım. Önce alkışladılar sonra öldürdüler… Bu vatanı terk edenler… Son bozgun… Öğretmenliğimin eseri olanlar, Öğretmenin Not Defteri 1-2-3, Kalpten Kalbe Terapi Mektupları, Allah’ı Nasıl Anlamalı Nasıl Anlatmalı… Biyografiler: Yunus Emre, Aşk Çağlayanı Mevlana, Tarih Aynasında Ziya Gökalp, Akif Dede… Osmanlıdan Cumhuriyete İslam Âlimleri… Maneviyat Dünyamızda İz Bırakanlar… Bir Devrin ve Bir Şehrin Muhteşem Öğretmeni Sandal Hoca… Kişisel Gelişim kitapları: Kalp Sevmekten Yorulmaz… İçinizdeki Dostu Keşfedin… Doğru Düşünme ve Başarma Sanatı… Üzüntüsüz Yaşamak… Aile ve Eğitim kitapları: Ailede Sevgi İletişimi… Sevgi Merkezli Çocuk Eğitimi… Nikah Şekeri… Biz Evleniyoruz… Ailede Sevgi Sohbetleri… Eserlerimin bir kısmı, İngilizce, Almanca, Hollandaca, Boşnakca, Kürtce, Türkmence, Kırgızca, Kazakca dillerine tercüme edilmiştir.

Milli Şairimiz merhum Mehmet Akif Ersoy’u gençlere nasıl tanıtıyorsunuz?

Mehmet Akif demem o zata. O bir ahlak ve karakter abidesi… Haramsız ve Yalansız Adam. Muhteşem bir örnek… Örneksiz eğitim olmaz. Örnek o değilse, kimdir? Biz, maalesef, bu muhteşem örneği bir türlü eğitimin önemli bir öznesi haline getiremiyoruz. Bu acı gerçek sebebiyle, ben Mehmet Akif rahmetliye dört eser verdim. En son, Akif Dede kitabını gençler çok sevdi. Ben de çok sevindim. Üçüncü dedemiz oldu diyorlar. Bunu gençlerimizden duymak, beni çok mutlu ediyor.

Yeni yazmaya başlayanlara ne gibi tavsiyeleriniz olur?

Acele etmesinler. Okumadan yazmasınlar. Dolmadan boşalmasınlar. Hani Şair diyor ya: “Gör zahidi kim, sahib-i irşat olayım der/Dün mektebe geldi, bugün üstad olayım der…” Yazarlık, kafa ile kalbin izdivacında doğar. Aksi halde, yazılan kalıcı bir eser olamaz.

Kahramanmaraş’ta çok sayıda yazar ve şair çıkmasının sebebi nedir?

Kahramanmaraş, gerek tarihi serüveni, gerek coğrafi yapısı ve gerekse zaman içi de oluşmuş bulunan geleneği ile yazar-şair şehri olmuştur. Ancak, benim neslimin dünyasında, tabii ki Şairler Sultanı Necip Fazıl’ın çok özel bir yeri vardır.

Çocukluğunuzda ve gençliğinizde hayat nasıldı? Kahramanmaraş’ta komşuluk, insani ilişkiler, sevgi ve saygı vs.

Çocukluk ve gençlik yıllarımda Kahramanmaraş’ta derin dostluklar yaşanırdı. Anadolu’nun diğer yerlerinde olduğu gibi, insani duygular çok güçlüydü. Vefa, sadakat, saygı, sevgi ve merhamet toplumun her kesiminde hissedilirdi. Komşular birbirine yüzde yüz güvenen hısım akrabalar gibiydi. Çat kapı gidilen insan sayısı bir hayli fazlaydı.

Geriye dönüp baktığınızda, şunu da yapsaydım dediğiniz bir şey var mı?

Yapmak isteyip de yapamadığım çok şey var. Benim ilk gençlik yıllarım, fakirliğin her yerden yüzünü gösterdiği yıllardı. Bu sebeple maddi zaruretler, erken yaşta elde etmemiz gereken bazı kazanımlara engel olmuştur.

Gününüzü nasıl geçirirsiniz, neler yaparsınız?

Günüm, okumakla, yazmakla geçer. Bir de söyleşiler, konferanslarla… Mümkün olsa, kütüphanemden hiç çıkmak istemem. Pazartesi geceleri 22.30’da, Salı günleri 15.00’de, Cumartesileri de 13.30’da Moral FM’de Kalp Sevmekten Yorulmaz ve Parantez programlarım vardır. Zaman zaman TV’lere misafir olurum. Okullarda okur-yazar buluşmalarına katılırım.

Gençlere ne gibi öğütler vermek istersiniz?

Gençlere tavsiyem: Her şeyi bir kitap gibi okumaları, yaşlıları dinlemeleri ve tecrübelerinden yararlanmaları... Özellikle de, anne babalarının kıymetini bilmeleri… Bilgi dolu bir kafa ve sevgi dolu bir kalp sahibi olmaları… Eş seçerken gözlerini dört açmaları… Sevmedikleri eşi ve işi seçmemeleri… Daima dürüst davranmaları… Allah’a kul, Resulüne ümmet, vatana hayırlı vatandaş olmaları…

Başka söylemek istediğiniz bir şey var mı?

O kadar çok söyledim ki, daha fazla uzatmak istemem. Okuyanlara selam, sevgiler sunar, dualarını beklerim.

Vehbi Vakkasoğlu’nun yayımlanmış eserleri: “Öğretmenin Not Defteri 1, Öğretmenin Not Defteri 2, Öğretmenin Not Defteri 3, Osmanlıdan Cumhuriyete Son Bozgun, Çanakkale'de Şahlananlar, Our Techers Notebook (Öğretmenin Not Defteri İngilizce), Başkasının Günahına Ağlayan Adam, Aşk Çağlayanı Mevlana, Doğru Düşünme Ve Başarma Sanatı, Bir Destandır Çanakkale, Kalp Sevmekten Yorulmaz, Üzüntüsüz Yaşamak, Dünyada İslam'a Koşanlar, Tagebuch Eines Lehrers (öğretmenin Not Defteri Almanca), Yeniden Doğanlar, İçinizdeki Dostu Keşfedin, Farkınız İslam Olsun, Yunus Emre, Avrupa’nın Gerçek Yüzü (Yaşadığım Avrupa), Önce Alkışladılar Sonra Öldürdüler, Osmanlı İnsanı, Mehmet Akif, Maneviyat Dünyamıza İz Bırakanlar, Osmanlıdan Cumhuriyete İslam Alimleri, Bu Vatanı Terk Edenler, Bilinmeyen Kadın, Öğrencime Mektuplar 1, Öğrencime Mektuplar 2, Öğrencime Mektuplar 3, İslam Dünya Gündeminde, Devrimlerin Deviremediği, Allah'ı Nasıl Anlamalı Çocuklarımıza Nasıl Anlatmalı, Nikah Şekeri.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Henüz Yorum Eklenmemiştir.İlk yorum yapan siz olun..
İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR x