Yıl 637…
Doğu Roma İmparatorluğu’nun doğu sınırları, İslam ordularının fırtına gibi esen fetihleriyle sarsılmıştı. Kudüs düşmüş, Şam alınmış, Antakya kapıları zorlanmaya başlamıştı. Bizans İmparatoru Herakleios, Toros Dağları’nın ardındaki son kaleleri ayakta tutmak için çırpınıyordu. Çünkü bu kaleler düşerse, Bizans’ın Anadolu içlerindeki güvenlik hattı tamamen çökecekti. O kalelerden biri, Torosların güney eteğinde, bereketli ovasıyla ünlü bir şehir olan Mar’aş idi.
Maraş, Bizans’ın doğu sınırındaki en önemli karakol şehriydi. Toros geçitlerini tutan bu şehir, Anadolu’dan Suriye’ye açılan yolun tam kilidiydi. Surlarının gölgesinde, Bizans garnizonu ile yerli halk birlikte yaşıyor, çevredeki köylerden getirilen ürünler burada toplanıyor ve ordulara dağıtılıyordu. Şehrin valisi, günlerdir süren haberleşmelerden sonra halkı toplayarak, “Bu şehir düşerse Antakya da düşer. Burası Bizans’ın kalkanıdır!” diye haykırmıştı.
Fakat güneydeki Suriye topraklarında bambaşka bir hazırlık vardı. Şam’da, İslam ordularının büyük komutanı Ebu Ubeyde bin Cerrah, Bizans’ın bu kritik karakolunu almak için Habib bin Mesleme el-Fihri’yi görevlendirmişti. Habib, dağlık arazilerde savaşmayı iyi bilen, gözü pek bir komutandı. Yanına deneyimli birliklerini alarak yola çıktı. Torosların dar ve sarp geçitlerinden sessizce ilerleyen Müslüman askerler, bahar erimelerinin başladığı bir mevsimde, Maraş ovasına ulaştı.
Maraş surlarının önüne geldiklerinde Bizans bayraklarının surlarda dalgalandığını gördüler. Habib, atının üzerinde doğrulup askerlerine seslendi:
“Bu şehir alınmadıkça Rum diyarına giremeyiz. Burası onların kalkanı, bizim kapımızdır. Allah (c.c.) izniyle bu kalkanı kıracağız!”
Şehrin güçlü surları karşısında kuşatma günlerce sürdü. Müslümanlar mancınıklarla surlara taşlar fırlattı, gece gündüz baskınlar düzenledi. Bizans askerleri ise yağmur altında, surların tepesinde direniş gösterdi. Günler geçtikçe kamp alanları çamura döndü, çevredeki dereler taştı. Her iki taraf da yorgun düşmeye başlamıştı. Ancak Bizans garnizonunun morali, ağır vergiler ve iç çekişmeler yüzünden kırılgandı. Özellikle şehirde yaşayan Ermeni ve Süryani halk, Bizans idaresinden memnun değildi.
Bir gece, şehirdeki tüccarlardan biri gizlice Müslüman orduya ulaştı. Habib bin Mesleme ile görüşerek, kuzey kapısında görev yapan Bizans birliğinin moralinin bozuk olduğunu ve saldırı anında kapıyı açabileceklerini söyledi. Habib bu fırsatı değerlendirdi.

Gökyüzü zifiri karanlıktı, yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Fırtına, sur taşlarının arasında uğuldayarak dolaşıyor, rüzgarın sesi çığlıklar gibi yankılanıyordu. Müslüman askerler sessizce kuzey kapısına yöneldi. Şehirdeki Bizans muhafızları yağmurdan korunmak için siperlerine çekilmiş, nöbet gevşemişti. Tam o sırada, içeriden kapının ağır sürgüsü yavaşça çekildi. Gıcırtı, rüzgarın uğultusuna karıştı. Bir anda kapı aralandı ve Habib’in askerleri yıldırım gibi içeri daldı.
Dar sokaklarda çetin bir çarpışma başladı. Şehrin taş duvarları arasında kılıç sesleri yankılanıyor, fenerlerin ışığında gölgeler birbirine karışıyordu. Surların tepesindeki Bizans askerleri neye uğradıklarını anlayamadan paniğe kapıldı. Şafak vakti geldiğinde Maraş artık Müslümanların elindeydi. Şehrin en büyük kilisesi, sabah namazı için mescide dönüştürüldü. Habib bin Mesleme, surların gölgesinde halkı toplayarak halka zulmedilmeyeceğine, şehirde adaletin tesis edileceğine dair söz verdi.
Bu fetihle birlikte Maraş, artık bir sınır şehri değil, İslam dünyasının Bizans karşısındaki “uç karakolu/ribat şehri” oldu. Zafer haberi merkeze ulaştırıldığında, Habib’e bir mektup gönderildi. Bu mektupta şu ifadeler vardı:
“Ey Habib, sen ve askerlerin Allah (c.c)’nun sınırdaki muhafızlarısınız. Orada adaleti gözetin, halka zulmetmeyin. Bu şehir bizim için bir kapıdır, onu koruyun.”
Maraş’ın fethi, sadece bir şehir kazanmak değildi; bu, Anadolu ile Suriye arasındaki geçidin kontrolünü ele geçirmek anlamına geliyordu. Bundan sonraki iki yüzyıl boyunca Maraş defalarca el değiştirecek, kanlı savaşlara sahne olacaktı. Ancak 637 yılında yaşanan bu ilk fetih, bölge tarihine yön veren dönüm noktalarından biri olarak kayıtlara geçti.
KAHRAMANMARAŞ BİRLİK PLATFORM ARAŞTIRMALARI
Yararlanılan Kaynaklar:
Taberî, Tarih’ut-Taberî (M.S. 9. yüzyıl)
Belazurî, Fütûhu’l-Büldân (M.S. 9. yüzyıl)
Theophanes, Kronik (Bizans kaynağı, M.S. 9. yüzyıl)
Hitti, Philip K., History of the Arabs, 10. Baskı
Kaegi, Walter E., Byzantium and the Early Islamic Conquests
Saygılarımla,
Alper ESKİKILIÇ
KMBP GRUP SORUMLUSU



YORUMLAR