Kahramanmaraş’ın deprem gerçeğiyle yüzleşmesinin ardından, kentin en belirgin sorunlarından biri haline gelen trafik problemi, son iki yılda zirve noktasına ulaşmış durumda. Özellikle alternatif yolların azlığı ve trafik yoğunluğunu hafifletecek çözümlerin bir türlü hayata geçirilememesi, bu sorunun gelecekte daha da büyümesine neden olabilir.
Ancak şu anda asıl dikkat çekeceğim mesele, trafik kurallarının hiçe sayılması. Deprem sonrasında adeta patlak veren bu kural tanımazlık psikolojisi, giderek daha tehlikeli bir hal almaya başladı.
Trafikte yaşadığımız sorunların temelinde yatan nedenler aslında toplumsal yapımızın bir yansımasından ibaret. "Kurallar başkaları içindir" şeklinde özetlenebilecek zihniyetimiz, direksiyon başına geçtiğimizde kendini açıkça gösteriyor. Birçoğumuz "Kimseye zarar vermiyorum" ya da "Sadece bu seferlik" gibi bahanelerle ihlalleri normalleştirirken, aslında trafik güvenliğini tehlikeye atıyoruz.
Bu sorunun kökleri eğitim sistemimizden şehir planlamamıza kadar uzanıyor. Sürücü kurslarında verilen eğitimler genellikle sadece sınavı geçmeye yönelik olduğu için, trafik adabı ve empati gibi hayati konular maalesef es geçiliyor. Depremin verdiği zarardan dolayı Kahramanmaraş’taki yetersiz altyapı da bu sorunu tetikliyor. Okul önlerinde yaya geçidi bulunmaması, dar ve karmaşık yollar, park yeri eksikliği gibi problemler sürücüleri kuralları çiğnemeye adeta zorluyor.
Trafikteki davranışlarımızı şekillendiren sosyal dinamikler de oldukça etkili. Arkamızdaki aracın korna çalması veya sellektör yapması, bizi hız yapmaya zorluyor. Toplumda "sert direksiyon hakimiyeti" yanlış bir şekilde övülürken, kurallara uyan sürücüler "acemi" diye küçümsenebiliyor. Bu durum, trafikte sağlıklı bir davranış kültürünün oluşmasını engelliyor.
Modern yaşamın getirdiği zaman baskısı ve yoğun tempo da trafikteki sabırsız davranışlarımızı körüklüyor. Trafik sıkışıklığıyla başa çıkamayışımız ve alternatif yolların yetersizliği, kural ihlallerini artırıyor. Yayaların kırmızı ışıkta geçmesi, sürücülerin yaya geçitlerinde durmaması gibi karşılıklı saygısızlıklar ise genel bir kural tanımazlık kültürünü besliyor.
Özellikle kent merkezindeki Özel Halk otobüslerinin kuralları esnetmesi diğer sürücülere kötü örnek olurken, radar cezası alanların "Şanssız yakalandım" yaklaşımı sorunun ciddiyetini gözardı etmemize neden oluyor. Tüm bu faktörler bir araya geldiğinde, trafiği sadece bir ulaşım meselesi olmaktan çıkarıp toplumsal ahlakımızın bir göstergesi haline gelmektedir. Bu karmaşık sorunun çözümü için eğitimden altyapıya, denetimlerden toplumsal bilinçlenmeye kadar çok yönlü bir yaklaşım gerekmektedir.
Son zamanlarda sıkça karşılaştığım bir olayı paylaşmak istiyorum. Aslında depremden bu yana benzer durumlara defalarca şahit olmuştum, ancak ilk kez bizzat içinde bulununca, olayı sizlere de anlatma ihtiyacı hissettim.
Normal şartlarda ne kadar kurallara uyarsanız uyun, karşı taraf uymuyorsa siz her zaman risk altındasınız. Tek yönlü bir yolda ilerlerken, ters yönden gelen bir araç, trafik tabelaları görmezden gelerek üzerinize doğru geliyor. Aracın camını açıp, "Bu yol tek yön, ters yöndesiniz!" diye uyardığımda, sürücünün verdiği tepki oldukça çarpıcıydı. Sen trafik polisi misin ki bana karışıyorsun? Cevabı oldu.
Polis olmadığımı söyleyince, bu sefer "O zaman yol ver!" dedi. Ters yönde gelenin kendisi olduğunu, yol vermesi gerekenin de kendisi olması gerektiğini yol vermemesi durumunda ise polisi arayacağımı söylediğimde aldığım cevap pişkin bir tavırla "Polise selam söyle!" diyerek olayı geçiştirmeye çalıştı.
Bu noktada, aracımda ailemin bulunması nedeniyle daha fazla tartışmanın anlamsız olduğuna karar verdim. Karşımdaki sürücünün ya trafik kurallarını hiçe sayan biri olduğu ya da öfke kontrolü sorunu yaşayan bir karaktere sahip olduğu çok açıktı. "Polise selam söyle!" diyerek meydan okuyan bu kişinin, olayı ne boyuta taşıyabileceğini kestirmek çok da zor değildi. Ne yazık ki trafikte yaşanan anlık öfke patlamalarının cinayetle sonuçlandığı vakaları medyada sıkça görüyoruz.
Sonuç olarak sakin kalmayı tercih ederek yoluma devam ettim. Ancak bu bireysel çözüm, Kahramanmaraş'ta her geçen gün artan trafik kavgalarının önüne geçmiyor. Özellikle yol vermeme, hatalı sollama, hız limitlerini aşma ve kurallara uymama gibi ihlallerin sık yaşandığı kentimizde, trafik güvenliği maalesef ciddi tehdit altında.
İşte bu noktada Kahramanmaraş İl Emniyet Müdürlüğü'ne büyük sorumluluk düşüyor.
Kahramanmaraş’ta deprem sonrasında trafik kurallarına uyum konusunda ciddi bir boşluk oluştu. Bunu ister depremin yarattığı psikolojik etkilere, ister denetimlerin yetersizliğine bağlayın, sonuç değişmiyor. Trafikteki kural ihlalleri, can güvenliğimizi tehdit ediyor. Trafikteki her kural, bir can güvenliği meselesidir. Kurallara uymak sadece yasal bir zorunluluk değil, toplumsal bir sorumluluk olmalıdır.
İşte bu noktada deprem psikolojisini bir kenara bırakarak Trafik denetimlerinin sıklaştırılması, kavşaklarda ve ana arterlerde elektronik denetim sistemlerinin artırılması, kafelerin ve insan sirkülasyonunun yoğun olduğu bölgelerde denetimlerin sürekli olarak uygulanması, trafik kültürünü geliştirmeye yönelik eğitim çalışmaları ve kamuoyunu bilinçlendirme kampanyaları düzenlenmeli.
Son olarak, trafik kurallarına uymama sorunu sadece yasaklarla değil, toplumsal zihniyetin değişmesiyle çözülebilir. Kurallar, bireysel özgürlüğü kısıtlamak için değil, kolektif güvenlik için Kahramanmaraş’ta trafik kurallarına uymayan kim olursa olsun gözünün dahi yaşına bakılmaması gerektiğini düşünüyorum.
Kalın Sağlıcakla..



YORUMLAR